BU HABERLER İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
DEVA Partisi Genel Başkan Yardımcısı Yeneroğlu, infaz yasasının cezaevlerini yeniden doldurmak üzere hazırlandığını söyledi.
DEVA Partisi Genel Başkan Yardımcısı ve Hukuk ve Adalet Politikaları Başkanı ve İstanbul Milletvekili Mustafa Yeneroğlu, TBMM’de görüşülen ‘infaz düzenlemesi’ hakkında “Toplumu mitlerle, hikayelerle, yerli-milli masallarıyla uyutuyorlar. Hukuksuzlukları haberleştirmek bile zor. Medya bir zümrenin elinde propaganda aracına dönmüş. Toplum haber alamıyor. Cezaevlerini yeniden doldurmak üzere boşaltıyorlar” dedi.Meclis, infaz düzenlemesini görüşürken “Eleştirel görüş açıkladığı için hapse atılanlar, kapsam dışı bırakılarak ikinci kez cezalandırılıyor” diyen Yeneroğlu, RS FM’de Atilla Güner’le Akşam Postası’na konuk oldu. Yeneroğlu, Atilla Güner’in “Meclis’e getirilen infaz yasa tasarısı ile adalete güven artacak mı?” sorusuna şu yanıtı verdi:
“Adalete güven hassasiyeti olsa böyle bir paket olmazdı. Daha kuşatıcı ortak akılla bir yaklaşım gerekirdi. Klasik kendi çoğunluğumla kendi bildiğimi yaparım noktasındalar. Bu durum daha büyük facialara yol açabilir. Eğer salgından dolayı cezaevlerindekileri korumak için bu yasa çıkıyorsa risk grupları, engelliler, çocuklarıyla hapiste olan tutuklular nerede? Tutukluluk infaz gibi kullanılıyor. Yok başka sebeptense cezevlerinin orjinal kapasitesi 120 bin. Artırılmış kapasite diye bir şey çıkardılar 220 bin diyorlar. Ama bugün 300 bin tutuklu ve hükümlü var cezaevlerinde. Hiçbir ceza sistemi bunu kaldıramaz. Bu paket çözecek mi? Hayır… 6-7 yılda bir zaten böyle kararlar alınıyor. Sonra cezaevleri yeniden doluyor. Halen daha inşası süren cezaevleri var. Cezaların arttığına yönelik algı var ama infaza bakarsanız öyle değil. İleri demokrasilerde böyle bir şey olamaz. Hukukun sağlıksız olduğunun nişanesidir bu ceza infaz paketi…”
‘TELEFON TALİMATIYLA İNSANLAR HAPSE ATILIYOR’
Yeneroğlu, bir örnekle yasa tasarısını şöyle eleştirdi: “Mesela bir kişi zimmetten ya da rüşvetten 6 yıl hapis cezası almış olsun. Yeni yasa ile yarısına düşüyor infazı. Yani 3 yıl. Denetimli serbestlik de 3 yıla çıkarılıyor. Yani bu kişi 1 gün bile hapis yüzü görmeden eve gidebilecek. Bunu topluma nasıl anlatacağız? Daha adil eşitlikçi bir ceza hukukun çok uzağındayız. Cezaevleri tekrar doldurulmak üzere boşaltılıyor. Son yıllarda Türkiye’de terör suçu kapsamına alınarak birçok kişiye haksız yere ceza verildi. Şimdi bu insanlar yasa kapsamına alınmayarak ikinci kez cezalandırılıyor. İnfazları da 2/3 olarak kalıyor. Düşüncesini ifade ederek ‘suç’ işlediğine kanaat getirilen sadece Mart 2020’de 22 gazeteci gözaltına alınmış, 9’u tutuklanmış. Telefonla talimatla ceza hukukuna aykırı şekilde bu insanlar hapse atılıyor. Bunu tartışacak mecra bile bulamıyoruz.”
‘HUKUSUZLUK YAPILDIĞINDA BİLE HABERLEŞTİRİLMİYOR’
Atilla Güner’in “Türkiye şu anda nerede, ülkenin geleceğine nasıl bakıyorsunuz?” sorusuna ise Yeneroğlu şöyle yanıt verdi:
“Ümitli olmak lazım. Herkesi huzursuz ediyor bu gidişat. Herkes kendi mahallesine bakıyor, aşırı bir kutuplaşma var. Kendi mahallemize yönelik bir haksızlık varsa bağırıyor, diğerini görmüyoruz. Yarın onun başına gelen benim de başıma gelebilir diye düşünmüyoruz. Halk mitler, hikayeler, yerli-milli masallarıyla uyutuluyor. Hukuksuzluklar yapılıyor ama bunları haberleştirmek bile zor. Medya bir zümrenin elinde propaganda aracına dönmüş. Toplum haber alamıyor. Propaganda mekanizmasının manipule ettiği bir durumu yaşıyoruz. İktidar sahiplerini baskıcı uygulamalar konusunda motive eden şey korku. Korkmasalar bunu yapamayacaklar. Korkuyorlar, toplumu da korkutuyorlar. ‘Biz gidersek başınıza neler gelecek’ diyorlar. Karşılarında biz özgürlükçü adil bir toplum düzeni savunuyoruz diyen bir muhalefeti de görmedikleri için bunu yapıyorlar. Aciz olduğunuz zaman birileri otoriter yöntemlerle bizi kendi mahallesine hapsedebiliyor. Eğitim sisteminden başlamak lazım. Anaokulundaki çocuk önceliğin otoriteye tabi olmamak düşünmek sorgulamak olduğunu öğrenmeli. Paternalist anlayışla bize ‘sizi yedirip içiriyoruz, siz de apolitik olun itiraz etmek mi zorundasınız’ diyorlar. Bu anlayışı dünya 100 yıl önce terk etti. Bugün demokrasinin geri dalgasını yaşıyor gibiyiz.”