Yaklaşık yedi hafta önceydi; hatırını ve teklifini kıramadığım ağabeyimin teşvikiyle ZamanAvustralya’da yayınlanmak üzere Mültezem şiirini paylaşmıştım sizlerle.
Paylaşma niyetimi de orada uzunca anlatmıştım.
Takip eden haftalarda da aynı teşvik devam edince, elimden, dilinden, gönlümden geldiğince içinden geçmekte olduğumuz ızdırap günlerini kendi penceremden anlatmaya çalıştım.
Verilen bu fırsatın hakkını verebilmek adına ilk olarak;
*Mültezem ile başladık…
*Güvercinler Ağlamaz,
*Tutsak Bebekler
*Kerbela,
*Gelsen Ya Resülullah,
*Yağmur,
*Bir bayram ki,
Ve son olarak; Arz-ı Hal ve Furkan–ı Âzim! şiir ve denemelerle, bu sürecin acı ve üzüntülerini mısralara dökmeye çalıştım.
Bunu yaparken de; sanki bu fırsat elimden kaçacak ve ben bir an önce içimden geçenleri yazıya dökerek haykırmalıyım, kayıt altına almalıyım diyordum.
Aslında Allam-ül Guyup olan Rabb’imiz biliyor ve Kiramen Katibine’de yazdırıyordu, her şeyi… Ama ben adeta (tabiri mi mazur görün) sanki Kiramen Katibin’e: “Siz yorulmayın ben size elden veriyorum bana Rabbim bu süreçte; “Sen ne yaptın? ” diye sorarsa ötede; o gün bunları çıkarın gösterin” tesellisine salmıştım kendimi.
Bu kırık dökük sözlerimle kime ne verdim veya ne faydası oldu bilmiyorum.
Ama duruşumun dilekçesini, eskilerin diliyle Arz-ı Halimi sundum, önce Rabb’ime sonra okuma ve dinleme lütfunda bulunan sizlere.
Başka hiçbir meramım yok.
Yazdıklarımın sanat değeri nedir, kimin gönlüne dokunmuş veya dokunmamıştır bilemiyorum.
Ama geri dönüşlerden; aynı dertleri dillendirmiş olmamıza olan memnuniyetiniz bizi fazladan motive ediyor.
Öyle ki; bazen garip tevafuklar yaşandı bu yedi haftalık zamanda.
Ben ve beni teşvik eden ağabeyim bunu sadece hizmetin kerametine ve yaşanan sürecin hikmetine bağladık.
Kaleme alınan her şiirin arka planının hikâyelerini aklıma getirirken şaşırıp sadece Mevla’ya hamd ediyorum.
Sürçü lisan ettiysem affetmenizi diliyorum.
Bu böyle ne kadar devam eder bilemiyorum. Ama Allah’tan dileğim bir an önce, yaşanan ıztırabın nakaratlarını bitirsin.
Nasip edeceği ilhamları şevk ve sevinçte dönüşeceği günlere erdirsin bir an önce hepimizi.
Son söz; yeni uğurladığımız ‘Kur-an ayını’ bir kez daha yâd etmek niyetiyle, yeniden Furkan-ı Âzim diyelim.
FURKAN-I ÂZÎM!
Yine O Kutsî Günlerden bir gün, günki
Hira günüydü.
O günse; Cibril’in hasretle beklediği gündü. O bir Azîm Melekti’de suret-i insan göründü,
Visaline erdiği, yeryüzündeki en
Masum Gül’dü
***
Cebel-ü Nûr’ki bir haşyettir büründü,
Koca bir dağdı’da Hira’sına dürüldü,
O Sultan’ı ağırladığı yine mukaddes bir gündü,
Gecesi ise Nüzula şahitlik edeceği gündü,
***
Geceki, gecelerden “Kadr gecesi“ydi Söyleyen; Kadir’in göklerden Elçisi‘ydi, Dinleyen; İns ve Cin’nin müstakbel Elçisi’ydi
O’ki ezelden, ebede Kainat Efendisi’ydi
Arş’ki o gece sekinedir yağdı da yağdı,
Arz’ki kendini hayrete, rikkate saldı, Zaman, mekan dondu, müstesna bir andı,
Ve işte Nüzul eden;
Kur’an’ı Azımüşşan’dı.
***
“Yaratan Rabbi’nin adıyla oku” Vahiy başladı,
Derken O Sadık Mihmandar’dıki sımsıkı sardı,
Ne korku,ne endişe,ne ümmilik kaldı.
Öyle ya; biri Cibril diğeri Muhammedül Emin‘di.
***
Bu okunan Kelamullah’ın ilk ayetikerimesiydi ,
Bu okunan ezel,ebet mucizesiydi ,
Bu okunan Alemlere Rahmet vesilesiydi,
Bu okunan Ins ü Cin’ne Hidayet müjdesiydi.
***
Yer, gök sükût etmiş inen Vahiy’i dinliyordu Ve Kainat son risalete temenna ediyordu, Onu bilenler kaç zamandır yolunu gözlüyordu.
İşte Cebel’in Nûr’dan son Resül dönüyordu,
Cibril tüm azametiyle onu uğurluyordu, Oysa Hatice’tül Kübra’ya beni ört diyordu, Bütün olan biteni ilk onunla paylaşıyordu, İlk Müslüman ilk Mü’mine annemiz oluyordu.
Ve derken Furkan’ı Azîm insanlıkla buluşuyordu.
***
O’ki müminlerin sadrına inşirahtır esiyordu, O’ki İns ü Cin’ne bir rehber oluyordu,
O’ki kafirlere , münafıklara korkudur salıyordu ,
O’ki zalimlere,zorbalara îkazdır veriyordu. O’ ki Hakk’ı Batıl’dan ayıran ;
Furkan-ı Âzim’di, hükmediyordu…
ebozkurt25@hotmail.com