Yönetmen Erdal Dızman’ın hapisteki çocukları anlattığı filmi “Aperture” yayında. Tüm geliri tutsak çocuklara gidecek. Yönetmeniyle, başroldeki çocuk “Elif”i konuştuk.
CEVHERİ GÜVEN-BOLD ÖZEL
Türkiye cezaevlerinde anneleriyle birlikte 800 bebek ve sayısı çok daha yüksek çocuk olduğu biliniyor. Oyun alanı, kreş, yeterli yiyecek gibi temel ihtiyaçlardan yoksun hapisteki çocuklar sorunu Türkiye’de geçmişten beri vardı ancak sayı ve şartların ağırlığı 15 Temmuz’un ardından katlanarak arttı.Yönetmen Erdal Dızman, 15 Temmuz’un ardından Sincan Cezaevi’nde bir yıl tutuklu kaldı. Eşi ve çocuklarıyla Yunanistan adalarında nezarette aynı hücrede kalması ve çocukların hapisteki dünyasını yakından gözlemlemesi ise daha sonra oldu.Almanya’da ailesiyle mülteci kampında kaldığı süreçte Erdal Dızman, şartlara aldırış etmeden ve cebinde hiç parası olmadan yola koyuldu ve hapisteki çocuklar için kısa film çekti. Şuana kadar iki festivalden ödül alan “Aperture”, vimeo.com üzerinden 23 Mayıs Arife günü yayında olacak. Dızman, “Bayram en çok çocuklarındır, bu yüzden o günü seçtim diyor”. Filmin tüm geliri hapisteki çocuklara harcanacak. Filmi kiralamak 3.90 euro, satın almak ise 11.90 euro. Paypal ve kredi kartıyla ödemek mümkün.
Aperture’u çekmeye iten şartlarla başlayalım?
15 Temmuz’dan sonra hayatım köklü olarak değişti. KHK’yla ihraç edildim ve 24 Ocak 2017’de tutuklandım. 1 yıl Sincan Cezaevinde kaldım. Çıkınca mesleğimi devam ettirmeye çalıştım ve Türkiye’de bir engellinin yaşadıklarını, iletişimsizliği anlatan kısa film çektim. Onun montajını bitiremeden eşim hakkında yakalama kararı çıkınca ülkeden ayrılmaya karar verdik. Bir yıl kadar Atina’da yaşadıktan sonra Almanya’ya geldik.Hapisteki çocuklara yardım edecek param yoktu, bu kötülükleri engellemek için elimden bir şey gelmiyordu, yapabileceğim tek şey vardı film çekmek. Önce kendi ülkemdeki çocukları anlatarak başlamak istedim. Sağdan soldan bir ödünç kamera bulup bütçesiz bir şeklide, birkaç arkadaşın fedakarlığıyla işe başladık. Demir parmaklıkları biri taktı boyadı, demir kapıyı biri kesti filan. Dekor anlamında destek verdiler ama ışıkçı, sesçi, montajcı yok, kameraman yok, onların hepsini kendim yaptım. Hayatımda ilk defa montaj programı kullanıp filmi ben kurguladım.Zor bir süreç insanlar çekiniyorlar. Gardiyanı bile kimse oynamak istemedi. Sağolsun Ali bey öne atıldı ve gardiyan karakterine can verdi.
HALİME GÜLSU İLE BAŞLADI
Senaryodan biraz bahsedelim mi?
Halime Gülsu’nun cezaevinde yaşadıkları herkes gibi beni de etkilemişti. Önce ben F Tipi’nde kalan bir kadının hikayesini yazmıştım hapisteyken. Süreçte bu çocuğa evrildi. Çocuğu ön plana aldım. Karakterin ismi Elif.
Elif hapiste doğup büyüyen çocuklardan biri. Ağaç ya da toprak görmemiş, dışarıya çıkmamış, parkta oynamamış bir çocuk. Annesiyle mahkemeye gidip geldiği, tutukluları sevk ettikleri cezaevi ring aracından dünyayı görüyor. Elif’in araçtaki küçük parmaklıklı pencere aralığından gördüğü dünyayı çizmeye çalıştım.
Gardiyan annesi revire gittiğinde çocuğu tek başına hücreye kapatıyor. Çocuk karanlıkta ve yalnız kalır. Yaşadığı korkular sonucunda Elif farklı bir boyuta adım atar. Hücrede bir menfez açılır, dışarıdan hava, ışık gelmeye başlar. Aynı zamanda bu menfezdeki pervane bir film makinası gibi çalışır ve Elif’in ekranına özgür çocukların görüntülerini getirir. Sinema perdesinden yayılan çocuğun çığlığını sadece dışardaki çocuklar duyuyor. Bu çığlığı duyan çocuklar oyun oynamayı bırakır ve Elif ile göz göze gelirler. Yani bu 800 ya da sayısı değişen çocukların çığlıklarını ancak dışardaki masum, kirlenmemiş çocuklar duyabilir. 14 dakika 52 saniyede bunu anlatmaya çalıştım.
ÇEKİMDEKİ ZORLUKLAR
Mülteci kampında kalırken film çekmek nasıl bir şeydi?
Mülteci kampında ailecek eşim ve iki çocuğumla kalıyoruz. Ben her sabah sırtımda kendimden ağır çantayla kaplumbağa gibi çıkıp gidiyorum. Görevli soruyor tabi. Burada bir kültür derneği var. Onun alt katındaki kazan dairesini görünce onu cezaevine benzetmiştim. Bir arkadaşa buranın kapısını çevirebilir miyiz, diğerine buraya parmaklık yapabilir miyiz, bir diğerine yatak sordum, masa sordum derken, bunları yaptık. Çocuk oyuncu bulmak çok zor oldu. Sonra bir çocukla başladık ama bir noktadan sonra ‘oynamıyorum’ dedi. 19 sahneyi çöpe atıp yeniden başladık başka çocukla.Tabi çocuğun psikolojik olarak etkilenmemesi için zor sahnelerin arka planında biz onu oyuna çevirdik.Filmi 4K çekemedim. HD çekmek zorunda kaldım düşük kalitede. Çünkü harddiskim yoktu bu kadar yükü taşıyacak. Sonra bilgisayar yoktu aldım ama onu koyacak oda yoktu kamptayız. Bir arkadaşın evine koyduk. Onun evine gidip yarım saat görüntüleri izleyip çıkıyordum rahatsız etmemek için.Filmlerde telif olayına çok dikkat ediyorum ben. Filmin müzikleri orijinal bize ait. İçindeki türkü Aşık Musa Aslan’a ait. Eşim Fatma Dızman seslendirdi türküyü. Yani müziği de biz yapmış olduk.Filmle ilgili üzüldüğüm nokta, senaryonun tamamını çekebilseydik 25-30 dakika, birçok konuya daha yakından bakabilecektik. Ama buna da şükür güzel oldu.
HÜCREDE KENDİ ÇOCUKLARIMI GÖZLEMLEDİM
Hücrede çocuk olmak nasıl bir şey?
Böyle bir filmi çekmeyi ilk düşündüğümde vazgeçmiştim. 40 yaşına kadar yönetmen olmayı da düşünmemiştim açıkçası. İnsanların belli bir entelektüel olgunluğa ulaşması, bazı şeylere birebir dokunması gerektiğine inanıyorum. Bu yüzden vazgeçmiştim, o çocukların o yaşadıklarını anlatabilecek bir insan değildim ben. Ama biz Atina’da gözaltına alındık ailecek. 2 yaşında 10 yaşında iki çocuğumla beraber. Demir parmaklıkların arkasında çocuklarımla beraber kalınca diğer çocukların neler yaşadığını artık hayal edebiliyordum. Bazen çocuklara uygun yemek vermediler, içmeye uygun su bulamadık. Çocuklar birkaç metrekarede çok bunaldı, onlarla beraber oturup ben de ağladım. Çok zorlandım. O zaman karar verdim hapisteki çocukların filmini çekmeye. Çocuklarımla o gözaltı süreci bir mesaj gibiydi. Kısa süre de olsa çocuklarla hapiste olmayı gösteren, gözlemleten bir mesaj.
Bir çocuğun koşmaya oynamaya, annesi babasıyla olmaya ihtiyacı var. Bir çocuğun başka hiçbir şeye bu kadar ihtiyacı yokken onu ellerinden aldılar. 4 yıldır içeride olan çocuklar var. Kayıtsız kalmayacak insanların bunları duyması için filmi çekmek istedim.
TÜM GELİR BAĞIŞLANDI
Film nerede yayınlanacak?
Filmimiz vimeo.com üzerinden ücretli olarak yayınlanacak. Kiralama ve satın alma seçenekleri var. Küçük bir meblağ karşılığı. Filmin bütün gelirleri resmi bir sözleşmeyle bir dernek üzerinden tutsak çocuklara ve yakınlarına bağışlandı. Bağışlanma denmez de o zaten onların. Biz direkt olarak Vimeo.com’a derneğin banka hesabını bağladık. Orada toplanıyor. Gayet şeffaf şekilde. Buradan gönderiminin de şeffaf olması için çaba harcanacak.
ÖDÜLLER ALMAYA BAŞLADI
Filmin festivallerdeki performansı nasıl gidiyor?
Cannes Film Festivali’ne gönderdim önce. Salgın nedeniyle orası durunca filmi geri çektim. Çünkü hapisteki bebekler için acilen kamuoyu oluşturmak gerekiyordu. Bekleyemezdim.
Filmi başka platformlarda da paylaşmaya izin veren festivallere gönderdim. 21 Festivale gönderdim. İlk beşi açıklandı ve hepsinde de başarı kazandı film. Bir festivalden en iyi yönetmen ve film ödülü geldi. Amerika’da Golden Price Festivalinde son ikiye kaldı. Tabi festivallerde ödül almak benim için çok önemli değil ama oralarda gösterim yapabilmek bu soruna dikkat çekmekti amacım.
Çünkü param yok, malım yok, her şeyim geride kaldı. Tek bildiğim şey film çekmekti, hapisteki çocuklara bu şekilde destek verebilirim diye düşündüm. Festivallerde özellikle entelektüeller, sanat severler, akademisyenler kısacası düşünen, yazan, çizen, demokrasi ve insan hakları savunucusu aydın insanlar duysun istiyorum meseleyi. Ödül alınca, gidip orada bu çocukların derdini anlatma şansın oluyor.
YENİ FİLM KORONA HAKKINDA
Yeni projelerinizden bahsedelim biraz da?
Yeni film korona hakkında. Almanya’da Alman oyuncularla ve Almanca çekeceğiz. Mehmet ve Oktay bey sağolsun yapımcılığını üstlendi. 25 Haziran’da başlıyoruz çekimlerine. Film ekibi hemen hemen oluştu. Serkan Öztürk sanat yönetmenimiz olacak. Bir obsesif karakterin eve kapanmasıyla bu süreci daha dramatik yaşaması, insanların eve kapanarak doğanın ve tabiatın yalnız başına kalmasını konu ediniyor film. İnsanoğlunun burada misafir olduğunu anlatıyor. Mezafizik tarafı burası. İkinci olarak da insanlar arasındaki iletişimsizlikle ilgili problemlerin altını çiziyor. Korona dönemini unutturmayacak bir film olacak.
İki tane de uzun metrajlı film projemiz var senaryosu bitti. Birisi bir ressamın gözünden Türkiye’deki baskı sürecini anlatıyor. Gördüğü işkenceler, kaçırılması, mahkemeler, hapishaneler vs. Ama bunu yapmak için kamuoyu ve maddi olanaklar ortaya çıkar mı bilmiyorum.
ERDAL DIZMAN KİMDİR?
Yönetmen Erdal Dızman; Kanal D’de ATV’de TRT’de farklı dizilerde görev aldı. Devlet Tiyatroları’nda yardımcı oyuncu olarak çalıştı. 2002-2008 yıllarında kendi özel tiyatrosunda oyunlar yazdı ve sahneledi. 2010’a kadar oyunculuğu sürdürdü. Ardından TRT’de kariyerini sürdürmeye devam etti. 2016 yılında KHK’yla görevinden ihraç edildi. Ardından 2017 başında tutuklandı ve 1 yıl Sincan Cezaevinde kaldı. Şimdi Almanya’da eşi ve iki çocuğuyla yaşıyor. Eşi Fatma Dızman ise Türk Halk Müziği solistliği ve Drama liderliği yapıyordu.