Gecenin sırtını sabaha dayadığı bir vakitte, bir dostum arıyor.
İtalya’dan…
“Yıllar önce bize bir anneyi anlatmıştınız.”
Hatırlıyorum.
Gecenin bağrındaki aydınlığın sabaha aktığı o dakikalarda bir anne muhabbeti başlıyor.
Yıllar önce birisinden dinlemiştim.
Avrupa’da bir ana, sohbetleri ile etrafında saygınlık uyandırmış olan bir hocaefendiye gidiyor.
“Hocafendi! Evladım beni her gün dövüyor, benim oğlum böyle değildi, pırıl pırıldı, gölgeme bile basmazdı.”
“Karakola git anacığım.”
“Ya onu döverlerse”
“O seni her gün dövüyor.”
“Ama ben anayım.”
Evet, onlar anadır. Gölgeleri bile yakar onların.
Anamı hatırlıyorum.
Sürecin ta başında kaybettiğim anamı.
Yoğun bakım odasından “Oğluma selam söyleyin, ben onu bir daha göremem artık.” diyen anamı.
Ve bir gün, bir hastane odasında bir başına yatarken beni ansızın karşısında görünce, ilk sözü “Ah yavrum neden benim için kendini ateşe attın, gelip şimdi seni yakalarlar.”
“Sen bizim için bir ömür boyu yandın anacığım.”
“Ben anayım.”
Evet, onlar anadır.
Analar yanar ama anaları dünyasından çıkaranlar daha çok yanar.
Allah, kendi hükmünün yanına koymuş onların hükmünü.
İki yakıcı, iki kesin karar.
“Benden başkasına ibadet etmeyin, anne-babaya iyilik edin. Onlardan biri veya ikisi yanınızda yaşlanırsa sakın onara ‘üff’ bile demeyin.’’
Şefkat peygamberi, “Burnu sürtülsün” diyor.
‘‘Ramazanı idrak edip de günahları affedilmemiş olanın burnu sürtülsün. Anne babasına yetişip de onlar sayesinde cennete girmeyenin burnu sürtülsün. Yanında anıldığımda bana salavat getirmeyenin burnu sürtülsün.”
Ana kutup varlık.
Evde, her şey onun etrafında döner. Bazen denizler gibi dolar taşar, bazen yanardağlar gibi yanar…
Onsuz yürünmez yollar.
“Cennet annelerin ayakları altındadır.” buyurmuş Kutlu Nebi.
Ne kadar yüksek olursa olsun önümüzdeki dağlar, yine de onların üstünden geçer yollar.
Anaların ayakları altındadır, Cennete giden yollar.
Yavuz Bülent Bakiler, “Anamın duaları üzerimde olmasa, yıkılır sırtımı verdiğim duvarlar.” diyor.
Peyami Safa, “Saadetime herkes ama felaketime sadece anam ortak.” diyor Fatih-Harbiye’de.
Hazreti Âmine annemizin uçsuz bucaksız çöldeki son sözleri uğulduyor kulaklarımda.
“Ey, dehşetli ölüm okundan, Allah’ın yardım ve ihsanıyla yüz deve karşılığında kurtulan zâtın oğlu! Allah, seni aziz ve devamlı kılsın. Eğer rüyada gördüklerim doğru ise, sen celâl ve bol ikram sahibi olan Allah tarafından Âdemoğullarına helâl ve haramı bildirmek üzere peygamber gönderileceksin. Sen, ceddin İbrahim’in teslimiyet ve dinini tamamlamak için gönderileceksin. Allah, seni milletlerle birlikte devam edip gelen putlardan, putperestlikten koruyacak ve alıkoyacaktır. Her yaşayan ölür, her yeni eskir; yaşlanan herkes zevâl bulur. Her şey fanidir, gider. Evet, ben de öleceğim. Fakat ismim ebedî yâd edilecektir. Çünkü tertemiz bir evlat doğurmuş, arkamda hayırlı bir yad edici bırakmış bulunuyorum.”
Geride bıraktığı yetim yavrusu, daha altı yaşındadır.
Annesinin üzerine kapanır. Hıçkıra hıçkıra ağlar.
Ümmü Eymen annemiz tutar kaldırır, “Üzülme Muhammed’im!”der.
İncilerden daha değerli gözyaşlarını siler. Bağrına basar, teselli eder.
“Üzülme, ağlama, canım Muhammedim! İlâhî Kader’e karşı boynumuz kıldan incedir. Can da O’nun, mal da; hepsi bize emanet. Emaneti nasıl vermişse, öyle de alır.”
Nur Çocuk derin bir iç çeker, “Ben de biliyorum. O’nun hükmüne her zaman boyun eğerim. Fakat anne yüzü, unutulmayacak bir yüzdür. O yüzü tekrar göremem diye üzülüyorum.”
Evet, anne yüzü unutulmayacak bir yüzdür.
Anneyi hayatından çıkaran evlat ölüdür.
Yarım asır sonra yolu annesine uğradığında, Kutlu Nebi yine ağlar.
Yanındaki sahabeler sorar:
“Ey Nebi! Neden ağladınız?”
“Annemin benim hakkımdaki şefkat ve merhametini düşündüm de ağladım.”
Tam on yedi yıl Hazreti Ali’nin annesi Fatıma Hatun annelik eder Yetimler Yetimi’ne.
O yetim çocuk büyür, Mekke’nin damıtılmış bir delikanlısı olur.
Mekke Melikesi Hazreti Hatice annemiz Nefise Hatun’la evlilik teklifi gönderir.
Yiğit amca Ebu Talib’in yaptığı duygu dolu bir konuşmadan sonra nikâhlar kıyılır.
Yeni çiftler birkaç gün yiğit amcanın evinde kalırlar.
Sonra da Mekke Melikesi’nin Merve tepesinde satın aldığı evlerine taşınırlar.
Giderlerken Fatıma Hatun on yedi yıl yanında kalan yetiminin boynuna sarılır, ağlar.
“Oğlum, Muhammed’im sık sık uğra olur mu, beni kapılardan baktırma!”
Yiğit amca ile birlikte yeni çiftlerin arkalarından uzun uzun bakarlar; daha dün annesini kaybettiğinde yatağına kapanıp ağlayan yetim çocuğa Allah neler lütfetti.” diye düşünürler.
Ve bir gün Mekke, inananlara ateş yurdu haline gelir. Müslümanlar bir orman yangınından kaçar gibi terk ederler doğup büyüdükleri toprakları.
Fatma Hatun Medine’de vefat eder.
Yetim Nebi yine ağlar.
“Bugün annem vefat etti! “der.
Gömleğini ona gönderir.
“Sarın, sarmalayın bununla anamı.” der.
Kabrine iner. Yanına uzanır.
Sahabeler, “Biz, senin buna yaptığın şeyi başkasına yaptığını hiç görmedik!” derler.
Dudaklarından minnet dolu şu sözler ve dualar dökülür.
“Amcam Ebu Talib’den sonra, bu kadıncağız kadar bana iyilik eden hiçbir kimse yoktur! Ahirette cennet elbiselerinden elbise giymesi için, ona gömleğimi sardırdım. Kabre ısınması için de, oraya kendisiyle birlikte uzandım! O, beni doğuran annemden sonra, annemdi. Kendisinin çocukları aç durur, suratlarını asarlarken, o önce benim karnımı doyurur, saçımı tarar ve gül yağlarıyla yağlardı.
O, benim annemdi!
Cebrail, ‘’Bu kadın, cennetliklerdendir, diye bana haber verdi.’’
Gecenin bağrındaki aydınlık sabaha koşuyor. Analarla ilgili sohbet koyulaşıyor.
Cennet, annelerine dönüşüyor.
Firavun zulmüne isyan eden Asiyeleri,
Kandilsiz, ışıksız aydınlanan Zekeriyya Mihrabı’ndaki Meryemleri,
İslam’ı bebekken sadakat sütü ile emziren Mekke Melikesi Hazreti Haticeleri,
Çifte güzellerin anası Fatımatüz zehraları konuşuyoruz.
Ansızın bir habere dokunuyor gözlerimiz.
Kara Efe öldü.
Süreç insanları birbirine karşı daha duyarlı hale getirmişti. Kara Efe herkesin sevgilisi, her evin evladı olmuştu. Ölen bir Kara Efe değildi. Bütün evlerde bir Kara Efe ölmüştü.
Sürecin zalimleri müttefik kuvvetler gibi el birliği edip öldürdüler onu.
Ey cennet anneleri!
Siz yetimleri bağrınıza basmayı seversiniz.
Kara Efe’yi size emanet ediyoruz.
Onu gözlerinden tanırsınız. Gamlı gözlerinden.
Ha biraz da esmerdir. Esmer güzeli.
Onu, askerlerin arasında, yavrusunun taze toprağı başında diz çökmüş anasından tanırsınız.
Onu, Azrail’den önce gelemeyen babasından tanırsınız.
Kara Efem size emanet!
haruntokak@gmail.com