Eşkiya artık şehirde.’ Bu ifade bir dönemin kült filmi Eşkiya’yı özetleyen cümleydi. Şener Şen’in muhteşem performansıyla toplumdaki değişiminin kısa tarihiydi Eşkiya.
‘Toplumun rüyalarıdır’ demişti filmler için Vedat Bilgiç. Rüyalar gibi filmlerde de dün, bugün ve görebilenler için yarının izleri vardır. Bazen yıllar belki on yıllar sürecek bir kırılma anının fotoğrafını çeker; bazen geçmişle gelecek arasındaki çemberi birleştirir.
Aynı şeylerin televizyon dizileri için de söylenebileceğini düşünüyor ve fenomen mafya dizileri üzerinden bir sosyal dönüşümün izlerini sürmek istiyorum.
Milat olarak Deliyürek dizisini alacağım. Kenan İmirzalıoğlu’na şöhreti getiren Osman Sınav yapımı bir diziydi. Robin Hood türü iyiliksever mafya tiplemesinin karekteristik örneğiydi Yusuf Miroğlu. ‘Kuşçu’nun bilgeliğine gizlenmiş din sosu ve başarılı müzikleriyle öne çıktı. Sivildi, her türlü çağrı ve baskıya rağmen devletle iltisakı red ediyordu.
Sevgilisi Zeynep’in babası üst düzey bir güvenlik bürokratı olarak devleti temsil ediyordu ve onunla yıldızı bir türlü barışmadı. Diğer derin devlet unsurlarıyla ise hep kavgalıydı. O günlerde bilhassa liselerde binlerce Yusuf Miroğlu, uzun siyah paltosu sırtında, ders aralarında racon kesiyordu.
Elbette binlerce, yüzbinlerce Miroğlu üretmedi o dizi; ancak Polat Alemdar’ı doğuracak bir zihinsel alt yapıyı oluşturdu.
Osman Sınav’ın ikinci mafya dizisi Kurtlar Vadisi işte bu zemin üzerinde ortaya çıktı. Konsept danışmanlığını Soner Yalçın ve JİTEM’ci albay Hasan Atilla Uğur’un yaptığı dizide ‘devletçi’ mafyanın doğuşuna tanıklık ettik. Kamu görevini asla kabul etmeyen Miroğlu gitmiş yerine 657’ye tabi bir memur gelmişti. Haliyle diğer figürler de değişmişti. Mesnevi’den beyitler okuyan Kuşçu’nun yerini Kırmızı Kitap’tan pasajlar sunan Doğu Bey almıştı. Din (Ömer Baba), yönlendiren değil sadece teselli eden konumuna çekilmişti. Polat Alemdar için en kutsal şey devletti ve onun uğruna yaptığı her şey de doğal olarak kutsaldı. Yeni dönemin ve aynı zamanda temel filizleri görünen yakın geleceğin ruhuna uygun bir esas oğlandı Polat. Abartılı devlet bağlılığı ve yüksek dozdaki milliyetçiliğin garnitürü olarak biraz İslamcılık… ve elbette coğrafyamızın olmazsa olmazı komplo teorileri.
Komplocu replikler sayesinde inanılmaz bir erişim sağladı; normal şartlarda Kurtlar Vadisi’yle yanyana düşünülmeyecek insanlar bağımlı hale geldi. Mafya düzenine karşı insanlar bile aralara serpiştirilen derin devlet repliklerinden dolayı sıkı takipçi oldu. Bunu sağlayan şey, gerçek hayatta karşılığı olan kişi ve olaylara da yer vermesiydi.
Derin devletin alenileşmiş icraatları senaryoya yedirildi. Hayal gücüyle oluşturulamayacak zenginlikteki müktesebat, ilgiyi toplarken başka bir şeyi daha başardı: derin devleti normalleştirmek. Yukarıda anlattığım devleti kutsama, bir aşama sonra yerini derin devleti, legal olana üstün tutmaya evrildi. Asıl tehlikelisi de buydu. Ömer Lütfi Topal, Behçet Cantürk, Savaş Buldan gibi faili meçhul cinayetler aklandı. Hatta Ahmet Cem Ersever bile ‘sarılacak bir bayrağı bile olmayan vatansız’ olarak Polat tarafından öldürüldü. Bilhassa Ersever’e reva görülen muamele Hasan Atilla Uğur etkisinin en bariz olduğu sahnelerdendi.
Kurtlar Vadisi bir kuşak büyüttü, devleti neredeyse tek kutsalı bilen, derin devlet masallarıyla büyümüş bir kuşak. Büyütmüş derken o gün yetişkin olanları da katıyorum. Onlara da format attı, içlerindeki komplo canavarını besledi ve devletçi hale getirdi. Misyonunu tamamladıktan sonra işi ticarete döktü ve çok kötü bir finalle perdeyi indirdi.
Arkasında Diriliş ve Abdülhamit dizilerine hazır bir kitle bıraktı. Kitlesel siyasal hipnozun en kaba ve çıplak örneklerini itirazsız alan bir kalabalık… (Osmanlı dizilerini sonraki yazılarda ele alacağım.) Şimdilerde başka bir mafya dizisi reyting rekorları kırıyor: Çukur. Her bölümünde yüzlerce mermi sıkılan basit bir aksiyon filmi. Bir de YouTube’da birbirlerine diss attıkları videolar yüzbinlerce seyredilen gerçek sokak çeteleri var. Mafya devletleşti, devlet mafyalaştı derken toplum mafyoz bir ucubeye dönüştü.