Tarih boyunca muhacirler büyük medeniyetleri ya kurmuşlar yada kurulmasında çok büyük rol oynamışlardır. İslam tarihinde başta Medine medeniyeti olmak üzere Eyyubiler, Endülüs ve Osmanlı bunun örneği.
Selahattin Eyyubi’nin dedeleri Yemen’den Azerbaycan’a, oradan da Musul’a hicret ettiklerini tarihi kaynaklar bahsediyor. Yani göçmen. Endülüs Medeniyeti ’ne ilk harcı koyan Tarık bin Ziyad rüyada Peygamberimizin işareti ile İspanya’ya geçmişti. Osmanlı malum. Onlar da göçmen. Peki göçmenler neden bu kadar tarihte önemli rol oynamış. Çünkü sünnetullah. Yani Allah’ın vaadi var. Bu vaat, sosyolojik bir hakikattir.
Mekke’de zulümden kaçıp, Medine’ye hicret edenler hakkında Kur’an-ı Kerim’de “Zulme uğradıktan sonra Allah yolunda hicret edenlere gelince, biz dünyada mutlaka onları güzel bir yere yerleştiririz. Halbuki bilirlerse ahiretin mükafatı elbette daha büyüktür (Nahl:41).
Taberi (Ö.923) tefsirinde geçtiğine göre, Hz.Ömer [ganimet] mallarından muhacirlere verirken “al bunu. Bu (yukarıdaki ayete binaen) Allah’ın size vadettikleridir. Allah mübarek etsin. Ahirette daha faziletlisi verilecek” derdi. Ayette geçen “nubavvianne” hicret ettikleri yerden daha güzel, tatlı mekan ve daha iyi bir hayat manası veriliyor. Büyük müfessir Fahrettin Razi (Ö.1210), “zulümden dolayı hicret edip, sabredip tevekkül edenlere dünya da Doğu ve Batı kendilerine verilecek” der. Sahabi için doğu ve batı Bizans ve Pers imparatorluğu oldu. Dedeleri göçmen olan büyük Endülüs alimi Kurtubi’ye (Ö.1273) göre, zulümden dolayı hicret edenler düşmanlarına galebe çalacaklardır. Sonradan gelen nesiller onları çok takdir edecek, muhacimlerin çocukları da şerefyab olacaktır.
Tasavvufi tefsirler de zulümden dolayı hicreti manen ele alırlar. Abdul Kadir Geylani (Ö.1166), muhacirler çok manevi füyuzatlar elde eder ve marifetullah ufkuna ulaşırlar. Necmettin Kübra (Ö.1221) ise onlar sadece bedenen değil, kalben ve ruhen Allah’a doğru hicret ederler. Dünya hayatında değişik kurbiyet makamlarına ulaşırlar. Başka kaynaklarda görmedim fakat büyük Osmanlı müfessiri İsmail Hakkı Bursevi’nin (Ö.1725) tefsirinde naklettiği bir hadiste “Kim dini için bir karış (karış mecazidir, yani kısa mesafe de olsa) hicret ederse, cennet kendisine vacip olur. Öbür dünyada İbrahim (a.s) ve Muhammed (sav) ile haşrolur” buyurulur.
Ehli beyt çok zulüm gördü. Yıllarca cami minberlerinde imamlar tarafından Cuma hutbelerinde kendilerine lanet okundu. Büyük bir kısmı idarecilerin zulmünden dolayı orta doğuyu terk ettiler. Asya, Anadolu ve Afrika’ya gittiler. Ektikleri tohumlar yeşerdi. Bugün bu bölgelerde bir milyar civarında Müslüman var.
İmam Rabbani ise, hicretin mükafatı ile ilgili olarak “Ashabı Kehf’in köpeği bile zulümden kaçanlarla hicret ettiği için Kur’an’a girdi” diye Mektubat’ında yazar. Alusi (Ö.1854) ise, ayette geçen “haseneten” kelimesini tefsir ederken ‘muhacirler ihsanı ilahiye mazhar olurlar” der.
Bütün bunların olması için sonra gelen ayette Cenab-ı Allah sabr ve tevekkül şartı koyuyor.
Hizmet gönüllüleri de pek çok sıfatı müşrik olan Müslüman kimliklilerin zulmünden dolayı hicret etmek zorunda kaldılar. Onlardan önce gönüllü hicret edenlerin büyük bir çoğu daha iyi bir hayata sahip oldular ve kendilerinden sonra gelecekler için gönüllerde yer hazırladılar.
Bakıyorum bu Ramazan da maşallah muhacirler dahil arkadaşlar o kadar gayrete geldiler ki, dünya adeta bir köy gibi oldu. Fakire’de Zoom üzerinden bir kac sohbet yaptırdılar. Dediler ki, onlarca ülkeden insanlar dinledi. Yani artık Johannesburg, Sydney, New York, Berlin, Kahire, Jakarta, İstanbul vs bir köy gibi. Büyük çoğunluk itibari ile muhacirler hem aktif sabır içindeler hem de sebeplere riayet edip tevekkül ediyorlar. Bunun dünya ve ahiret mükafatı da büyük olacaktır inşallah.
Üçüncü Ligdeki Osmanlı’cılık
Ne yazık ki, ehli dalalet ve hasedin rüesası pek çok konuda Türkiye’yi üçüncü dünya ligine düşürdü. Üniversitelerin başarılarını ölçen Times Higher Raking kuruluşunun son yayınladığı istatisklere göre Türkiye’de hiç bir devlet ünivestitesi dünya da ilk 800’e giremedi. Suudlar, Birleşik Arap Emirlikleri, Malezya, Endonezya, Mısır ve İran’ın gerisinde kaldı. Yani Türkiye yüksek öğretimde üçüncü ligde. Üniversiteler ünilise oldu. Lise üniversite arası bir şey. Bilimde ise dünyada 39. sırada. Basın hürriyetinde 154. sırada. İnsan hak ve hukuku konusunda galiba ilk seksenin içinde yok. Yüksek öğretimde başarı için önce bilimsel hürriyet, sonra alim ve ilmin kıymetinin bilinmesi lazım. Gerisi başarılı ülkeler nasıl yapıyorlar. Gizli değil ki, bak ve aynısını yap. Ancak bu fedakârlık, dürüstlük ve çok çalışmak ister. Yaklaşık on bin tane başarılı, dürüst, çalışkan bilim adamını ya zindanlara attınız veya onlar gizli açık ülkeyi terk ettiler. İşte acı netice.
Osmanlıcılık, sizin yaptığınız gibi zulüm, rüşvet, adam kayırma, bebekleri, kadınları, günahsız insanları hapse atmak değil ki. Suriye ve Libya’daki yangına benzin dökerek milyonları yurt ve yuvalarından ettiniz. 150 bin Sünni kürdü yurdundan yuvasından ettiniz. Gösterin Osmanlı’nın 600 yıllık tarihinde kimleri yurdundan yuvasından etmiş ta Abdulhamit tahtan indirilinceye kadar. Ondan sonra artık Osmanlı yok. Meydan başkalarına kalmış. Tam tersi asırlarca zulümden kaçanların yurdu olmuş. Çöküş tarihleri sayılan 1860’lı yıllarda kendisine sığınan sekiz Sırp Milletvekiline maaş dahi bağlamış. Dış politikada ise, müttefikleriniz dahi sizi kapıda karşılamıyor, ve de salonda bekletip dördüncü dünya ligine düşürüyor. Böyle bir lig var mıydı?
yucelsalih@yahoo.com