İş insanı Halit Dumankaya’nın kızı Ayla Dumankaya, babası hapis günlerini ve tüm mal varlıklarına el konulunca yaşadıkları travmaları anlattı.
15 Temmuz öncesinde ve sonrasında birçok iş adamı tutuklandı, mal varlıklarına el konuldu. Boydaklar, İpek grubu, Dumankaya Holding ve daha birçok şirketin maddi ve manevi varlıkları yağmalandı, aile fertleri hapse atıldı. Haklarında açılan davalar hala devam ediyor. Dumankaya Holding’in Yönetim Kurulu Üyesi Halit Dumankaya da en çok yıpratılan isimlerden biri oldu.Halit Dumankaya, himmet operasyonu adı verilen soruşturma kapsamında 22 Nisan 2016’da tutuklanıp 23 Mayıs 2016’da elektronik kelepçe serbest bırakılmıştı. Aynı operasyonda çocukları Ayla, Uğur, Semih Serhat Dumankaya da gözaltına alınmış ancak tutuklanmamıştı.Şimdi torunlarıyla birlikte 80. yaşını süren Halit Dumankaya’ya yapılanları ve ailesinin yaşadığı travmaları kızı Ayla Dumankaya sosyal medya hesabından paylaştı. 12 Mart 2020’de Twitter hesabı açan ve peyderpey paylaşımlarda bulunan Ayla Dumankaya’nın tanıklığında, ömrü hayırla geçen bir iş adamına yapılanlar:
HÜCRE ARKADAŞINI MORALİ BOZULUR DİYE BIRAKMADI
Nisan 2016. Ailece gözaltındayız. Vatan’dayız. Hepimizi ayrı ayrı yerlere koydular. Birkaç gün sonra aile olduğumuzu öğrenince isterseniz sizi aynı yere koyabiliriz dediler. Babam, ilk defa tanıdığı hücre arkadaşını bırakırsa, onun moralman çökeceğini hissettiği için kabul etmedi.
BURADA DA SENDEN RAHAT YOK BE KIZIM
Babam yan hücremdeydi. Göremiyordum ama sesini duyabiliyordum. Bana oradan moral verirken, yemesi yasak (ağır şeker hastası) olan pilavı (konserve) yemeye teşebbüs ederken “Baba yemeyeceksin onu” dediğimde. “Allahım burada da senden rahat yok be kızım.”
Gözaltındayken en ağrıma giden olaylardan biri de gecenin ikisinde hepimizi birden uyandırıp filmlerde görürüz ya bir önden, bir sağdan, bir soldan çekilen resmi çekmeye götürülüş anımız… Canım babamın gözlerinde o an gördüm, o derin kederi…
ÖYLE BİR SAHNEYDİ Kİ HAYATIMIZ BOYUNCA UNUTMAYACAĞIM
23 Mayıs canım babamın Silivri Cezaevinden elektrikli kelepçe tedbiri ile tahliye oluşunun 4. senesi… Ailece gözaltına alındıktan sonra 76 yaşındaki babacığım tutuklanarak cezaevine gitmesi bir evlat olarak yaşadığımız en büyük travmalardan biriydi.Karar açıklandıktan sonra kendileri biz yıkılmışken, babam enerjisini bizi yerden kaldırmak için harcıyordu. Serbest kalanlar bile serbest kaldığına sevinmeyip mahkeme salonunu terk edemiyorlardı. Babamın etrafını polisler sarıp vedalaşmamızı beklerken biz hiç alışkın olmadığımız, aklımızın bile ucuna gelmeyecek bir vedalaşma sahnesinin içindeydik. Öyle bir sahneydi ki hayatımız boyunca unutamayacağız.
KOĞUŞTA ŞEKER KOMASI
O an en büyük korkum; babamın ağır şeker hastası olması ve yaşadığı stres neticesinde bilmeden komaya girme tehlikesi yaşama ihtimaliydi. O düşünce ile babamla beraber tutuklananlara nelere dikkat etmeleri gerektiğini anlatıp dikkat etmeleri için yalvarıyordum. Nitekim, çok sonra duyduk (hiçbir şekilde bize söylemedi) ilk gece baygınlık geçirmiş, koğuş arkadaşı onu yerde bulmuş.Hapishane ziyaretinin en zor anı, ziyaret saati bitip de arkaya bakmadan ziyaret salonunu terk edebilmek. Çok zor, yaşamayan bilemez. 23 Mayıs babacığımı “iş adamı” görüntüsü ile yollayıp tonton sakallı bir dede olarak geri aldığımız günün 4. senesi… Rabbim bir daha yaşatmasın.Babam 4 günlük ailece gözaltından sonra sabaha karşı mahkemede senin için hapis kararı çıktığında bile hepimiz yıkılmışken sen bizi teselli ediyordun. Bu sürecin en zor zamanlarında, nasıl olunması gerektiğinin dersini ‘hal diliyle’ bize öğrettin ve gittin… Giderken bile, bize gece vakti insanlar (serbest bırakılanlar) evlerine gitmek için taşıt bulamazlar, herkesi evlerine bırakın diye talimat veriyordun. O durumda bile kendini düşünmeyi bırak bize seni düşünme fırsatı vermemiştin.
EN AĞRINA GİDEN TERÖRİST YAFTASIYDI
Kendisi pek söylemez ama mahkemede onun en ağrına giden “terörist” yaftasıyla yargılanmamız. Kendisi milletvekilliği döneminde teröristlerin ölüm listesine aldığı bir milletvekiliydi. Hatta dönemin iç işleri bakanlığı kendisine koruma dahi vermişti. Milletin VEKİLİ iken babamı durdurmak için şirketlerimiz otomatik silahlarla taranmasına rağmen, arabasının camları patlatılıp içinden çantaları çalınmasına, tehditler almasına rağmen, yılmadan korkusuzca vatani ve milleti için yıllarca çalıştı. O aşkı hala ilk günkü kadar mevcut. Her fırsatta “Devlete küsülmez” diyor ama her mahkemede söz alıp kırgınlığını, ciğerimizi yakarak dile getiriyor.
GÖRÜŞ GÜNLERİNDE BİZİ TESELLİ EDİYORDU
Cezaevindeyken ziyarete gittiğimizde de biz ona moral verecekken o bize moral veriyordu. Ben ise rüya aleminde gibiydim. Resmen babamın nefesini sayan, ilaçlarını, doktorunu, yemeğini, diyetini kontrol eden ve onun ne kadar ciddi bir şeker hastası olduğunu bilen biri olarak babamın dört duvar arasında nasıl yaşadığından habersizdim. Ya yine uykusunda şekeri düşer de ya arkadaşları onu uyuyor sanırsa sonuncunda da ya şeker komasına girerse diye düşünmekten gözüme uyku girmiyordu. Babamı her ziyaretimiz onun bizi teselli etmeleri ile geçiyordu.
KAYYIMIN ŞAŞKIN İFADESİ DÜN GİBİ AKLIMDA
Şirketlerimizi kayyımlara teslim ederken babacığım kayyımlara “Bize bir maaş bağlanacak mı?” diye sordu. Kayyumlardan hayır cevabını alınca “Peki biz nasıl geçineceğiz?” dedi Kayyumlar da şahsi mal varlığınızdan geçineceksiniz, deyince babam “Şahsi mal varlıklarımıza da el konuldu” dediğinde kayyımın şaşkın yüz ifadesi dün gibi aklımda. Kaldı ki ailenin hiçbir üyesinin şahsi mal varlığı bugüne kadar olmadı. Kazandığımız her şeyi şirketimizin içinde bıraktık, özel mülk edinmedik.
ŞİRKETTEN CEKETİNİ BİLE ALMADAN ÇIKTI
Babacığımın bizden daire alıp henüz tapu alacak duruma gelmeyen daire sahiplerimizin hakları için bir gün valiliğin kapısına, bir gün kaymakamlığa, bir gün tapu dairesinin kapısındaki çırpınışlarını, şirketin duvarlarının dili olsa da anlatsa… Başına bu tarz bir şey geleceğini tahmin eden biri önce ailesini düşünüp kendini garantiye alır. Bir zamanlar bir gazetecinin de dediği “haysiyet abidesi” babam böyle yapmadı. Bırakın garantiye almayı, şirketten ceketimizi bile almadan çıktık. Şirketteki kişisel eşyalarımızı kayyım, çok düşünceli davranarak “insancıkların” ihtiyacı olur diye bir hafta sonra göndermişti. O insancıklar biz oluyoruz; Dumankaya ailesi.
EVLADINI KAYBETTİĞİ GÜN GÖZÜNÜN IŞIĞI SÖNDÜ
Canım babam şimdi bize hep öğüt verdiği o mütevazi yaşamı gerçekten yaşamak mecburiyetinde bırakıldığı için yaşıyor. Ama hala kalbi yumuşacık. Dün akşamki iftar sofrasında torunlarının konuşmalarını gülerek izleyip ne kadar şükretti Allah’a… Evlat acısı dahil hemen hemen her türlü acıyı yaşamış bir insan olarak, elinde olanlarla Allah’a şükrederek sabretmenin, meyvesinin tatlı olacağından hiç şüphesi yok canım babamın.
Bu sevgim bazılarını rahatsız etmiş! Savcılığa vereceklermiş babamı sevdiğim için. Bu kadar şey yaşandığı halde “Olsun kızım, Rabbim büyük! Var bunda da bir hayır” deyip tatlı tatlı gülümseyen bir babanın çocuklarıyız.
DÜRÜSTLÜĞÜ VE MERHAMETİYLE BENİ HEP ŞAŞIRTTI
Evet babama aşığım! Bugüne kadar bir kere bile hayal kırıklığına uğratmadı beni. Bir kere bile “ya baba böyle de yapılır mı?” dedirtmedi. Aksine dürüstlüğü ve merhamet derecesiyle beni hep şaşırttı. Bazen ona olan sevgim o kadar çok fazlalaşıyor ki… Allahım benim ömründen al, ona ver diyerek dua etmek geliyor. Sonra 19 yaşındaki gencecik evladını, ablacığımı toprağa verirken yaşadıkları gözümün önüne geliyor. O şekilde dua edemiyorum. Evladını kaybettiği gün babamın gözünün ışığı söndü. Hep gözyaşlarını içine akıttı. Yalnızken ağladı. O yüzden Rabbim duamı belki kabul eder diye o şekilde dua edemiyorum.Babama kabul ettirmek de en zorlandığımız şeylerden biri de “arabasını değiştirmeye” ikna etmek idi. Genelde ikna edemezdik ve emrivaki olarak alırdık. O da inatla binmezdi. Lüksü hiç sevmedi. Aklı hep işinde, şirketlerimizin verdiği “sözlerdeydi.” Bize de hep bunu öğütler(di). BOLD –