Firavunlaşmış zalimlerin pek çok ortak özelliği vardır. En büyük korkuları, ellerinde tuttukları gücü ve iktidarı kaybetmek, bunun olmaması için de yaptıkları zulümde sınır tanımamaktır.
Geceleri yastığa başlarını koyduklarında bir türlü uyku tutmaz onları. Bir sağa bir sola döner, debelenip dururlar yataklarında. Olur da biraz olsa uyuma imkanı bulurlarsa bu sefer de kabuslar görüp sıçrayarak kalkarlar yataklarından.
İşte bu zalimlerden biri olan Nemrut, bir gece ter içinde, çığlıklar atarak kalkar yatağından. Rüyasında parlak bir nurun belirip güneş ve ayın ışığını söndürdüğünü görür. Çok korkmuştur rüyadan ama ne anlama geldiğini de çözememiştir.
Sabahı bile beklemeden tüm sarayı ayaklandırır. Rüyasına acil bir tabir istemektedir. Bu işlerden anlayan biri, zalim Nemrut’tan biraz da çekinip korkarak rüyayı yorumlar.
“Yeni bir din gelecek, o dinle beraber taptığımız güneş ve aya artık tapılmayacak. O dini getiren de senin saltanatını yerle bir edecek. Tedbirini al.”
Tabiri dinleyen Nemrut hiç vakit kaybetmez. Sabahın doğuşuyla birlikte ülkede yıllar boyu sürecek bir katliam başlar. Nemrut, tehlikenin geçtiğine ikna olana kadar tam 100 bin çocuk katledilir.
Bir diğer zalim de Firavun’dur. Aciz bir insan müsveddesi olmasına rağmen ilahlık davası güder. Korku saltanatıyla yönetmektedir ülkesini. Binlerce askerle korunan sarayında yine de güvende hissetmez kendini. Karabasanlarla bölünür hep uykuları.
Bir gece o da kan ter içinde uyanır. Öyle bir rüya görmüştür ki hala etkisinden zangır zangır titremektedir. Kudüs’ten çıkan bir ateş, Mısır’ın tüm evlerini yakıp kül etmiştir. Ateş sadece İsrailoğulları’nın evlerine zarar vermemiştir.
Sarayda rüya tabir eden ne kadar adam varsa toplatır, tüm kurmaylarını, avanelerini ve sihirbazlarını da onlara katıp rüyasını anlatır. Yalvaran gözlerle bunca insandan korkulacak bir şey olmadığına dair bir teselli beklemektedir. Sonunda rüya tabirinden anlayan biri cesaret edip konuşur:
“Yakında İsrailoğulları’ndan bir çocuk dünyaya gelecek ve o çocuk senin mülkünü de saltanatını da elinden alacak. Tedbirini al.”
Firavun, iktidarının elinden gideceği korkusuyla vakit kaybetmeden katliama başlar. İsrailoğulları içinde ne kadar erkek çocuk doğmuşsa hemen öldürülür. Zulüm öyle bir noktaya gelir ki Firavun’un adamları itiraza başlarlar. İsrailoğulları bu hızla öldürülürse ileride köle gibi çalıştıracak insan kalmayacağından yakınırlar. “Ne yani ayaktakımının yaptığı işleri biz mi yapacağız?” diyerek Firavun’a giderler.
Zorla da olsa ikna olan Firavun merhamet gösterir (!). Bundan sonra doğan çocuklar bir yıl öldürülecek bir yıl yaşamalarına izin verilecektir. Bu arada binlerce masum çocuk katledilmiş, cennet kuşu olmuşlardır bile.
Anlatacağımız zalimlerin sonuncusu ise Yahudi Kral Herod… Bir gün saray müneccimleri telaşla gelerek kendisine Yahudilerin yıllardır bekledikleri Mesih’in doğduğuna dair işaretler olduğunu ve bu doğan peygamberin saltanatının çok büyük olacağını söylediklerinde hasetinden kudurur.
Kendi saltanatından daha büyük bir güce basit bir Yahudi’nin sahip olması fikri onu çıldırtır. Verilen emirle doğan çocuk hemen aranmaya başlanır ama önemli vasıflar taşıyan bu çocuk bulunamaz. Bunun üzerine Herod, 2 yaşına kadar olan tüm erkek çocukların katledilmesi emreder.
Nemrut, Firavun ve Herod binlerce masum bebeği katletseler de yine de rüyaların gerçekleşmesine engel olamadılar. Allah, İbrahim’i (AS) mağarada, Musa’yı (AS) bizzat Firavunun sarayında, İsa’yı (AS) ise mübarek annesiyle birlikte uzak bir yerde (Mekan-ı Kasiyye) koruyup sakladı.
Vakti geldiğinde İbrahim’in (AS) nuru kendilerine tapılan güneş ve ayı söndürürken Musa’nın (AS) nuru Firavunun saltanatını yakıp kül etti, Mesih’in (AS) nuru ise Herod’un krallığını bitirdi.
Tüm bu zalimler elbette bu işleri tek başlarına yapmadılar. Paraya, makama, kadına, güce, kuvvete kendini satan, Kuran ifadesiyle yanlarında hep pis işlerini yaptırdıkları aile fertleri (al-i firavun) avaneleri, yardımcıları (mele’) askerleri (cunud) vardı.
Günümüzün Firavunları da yataklarında kabus görmeye devam ediyorlar. O yüzden bunca bebeği, çocuğu, kadını, hastayı, genci, yaşlıyı acımasızca katledip en ufak bir vicdan sızısı bile duymamaları.
Zulmettikçe iktidarlarının süreceğini, korktukları sonu yaşamayacaklarını zannediyorlar. Oysa onlar da biliyor ki Nemrut aciz bir sinek yüzünden kafasını tokmaklarla vurdura vurdura geberdi. Firavun, acılar içinde sularda boğulurken Herod önce aklını yitirip karısını ve oğullarını öldürttü sonra karın ağrısından bağıra bağıra cehennemi boyladı.
İşte ey çağın Firavunu zalimler ve onların aile üyesi oğulları, kızları, damatları, bakan, milletvekili, vali, hakim, savcı ve zulme bulaşmış tüm avaneleri!
Ahmetleri, Mesutları, Bekirleri, Enesleri, Münirleri, Berkinleri acımasızca katletseniz de çığlıklar atarak uyandığınız o korkulu rüyalar bir gün gerçekleşecek. Sonunuzu getirecek o masum çocuklar belki sizin saraylarınızda, belki mağara dekorlu gaybubet evlerinde ya da Mesih ruhu taşıyan “uzak belde”lerde, Allah’ın himayesi altında büyüyorlar ve vakti geldiğinde tüm zalimlerin sonunu hazırlayan Allah, sizin de sonunuzu o bebeklerle hazırlayacak. O sondan avaneleriniz de kurtulamayacak.
…De ki bekleyin biz de elbette beklemekteyiz. (En’am 158)
semihyilmaz@yepyeni.zamanaustralia.com