Türkiye ;
O bir esnâf ;
O’nu talebelik yıllarımdan, İzmir’den tanırım.
Büyük bir mobilya mağazası vardı, etrâfında sevilir-sayılır ve yılmadan, bıkmadan hayır peşinde koşardı.
O yıllarda İzmir Esnâfı’nda talebe hizmetlerine destek vermek üzere tatlı bir yarış vardı, O da önde gidenlerdendi…
17/25 Aralık, 15 Temmuz ve peşi sıra gelen “Süreç” hırsızları, yolsuzları imâr ederken, Anadolu’nun hayır kapılarını kırdı, parçaladı.
O da işini, aşını, eşini kaybetti, sağlık sorunları, uykusuz geceler ve sürgün ise cabası…
Rejim bir sahtekâr olan Rezâ’nın önüne yatıp, arkasında Türk Bayrağı ile televizyonlarda konuşturup, ödül verirken, gerçek kahramanları ademe itti.
Bir Esnâf’ın bu meş’um süreçte çektiklerini esef, hayret ve üzüntü ile okuyacaksınız.
O sâdece bir esnâf !…
Kendisi anlatıyor, ben kaleme alıyorum.
Zulüm başlıyor ;
17/25 Aralık öncesi kırk bohçaya sarılmış, kırk kapı arkasında icrâ edilen zulüm aşikâr bir hâl almaya başladı.
2014’te Mâliye önce defterlerımi aldı, yaklaşık birbuçuk ay sonra üst üste üç gün gelip, bir şekilde eften-püften sebeblerle Usulsuzluk Cezâsı kestiler.
Ardından “6 gün” İş Yeri Kapama Cezâsı verdiler.
Altı katlı koca mağazanın kapısı üzerine nal gibi kırmızı bir mühür ve levhâ vuruldu…
Bunlar tamamıyla haksız, hukuksuz cezâlar, çünkü tek bir vida dahi faturasız olarak iş yerime girmiyor, çıkmıyor.
Harama asla meyletmemiş bir insanken utançtan yerin dibine girdim…
İtirâz ettik, uğraştık bu sefer hesaplarıma el konuldu.
Suçlama ; Kaçakçılık ve Sahtecilik Şüphesi…
Batıyorum daha doğrusu batırılıyorum ;
Vâdesi gelen ödeme ve çeklerimi kimi varlığımı satıp, kimilerini ipotek ederek hallettim.
Yaklaşık elli gün sonra el konulan hesapların “On Yıl İncelenebilirlik” kapsamına alınmasına karar verdiler.
Allâh şâhit Hizmetimiz’e zarar gelir diye çok korktum…
Bir süre sonra hesap edemediğim ardı ardına gelen para-kapatma cezâları, ihâle iptâlleri ve hesablarıma el konulması ile çeklerimi, borçlarımı ödeyemez hâle geldim ve maâlesef her şeyimi kaybettim…
15 Temmuz sonrası ;
Beterin beteri var derler ya işte benim için o günler hızla yaklaşıyordu…
Gün be gün yevm-ül beter…
Derken hakkımda “Tutuklama” karârı çıktığını öğrendim…
Bir süre saklanmaya gayret ettim, tam rahatladım derken bir terâvih çıkışı ellerinde fotoğrafım ile beni aldılar…
Suçlamalar ;
Onlara göre suçlarım ;
1- Bank Asya’nın kurucu ortaklarından biri olmam.
2- 1985-88 arası
Allâh’ın lütfu keremiyle Hocaefendi’yi gençliğimde tanımış olmam.
3- Bıraktığım eski mesleğimden sonra açtığım
Mobilya Mağazası’nın Büyüğümüz’le aynı isimi taşıması.
İşin rengi değişiyor ;
İzmir, Çankaya Emniyet ;
Gözaltında öncelikle
Emniyet’te tanıdığım olup-olmadığını sordular.
Emniyet’te söz sâhibi ve Hizmet’in bu alandaki İzmir Bölge Âbisi olduğumu öğrendim.
İddiâ çok komikti “Bir sürü üniversiteliler, üniversite mezunları, doçentler, yüzlerce profösörleri varken, ilkokuldan kovulmuş, şehirden köye gidip diploma almış ben mi Emniyet abisiyim ?” diyince ilk yumruğu yedim.
İşkence ;
Ne olduğunu anlayamadan doğulu olduğunu düşündüğüm “müdürüm, müdürüm” denilen zat bana tekme tokat girişti.
Diğer iki memur güyâ “Yapmayın, etmeyin müdürüm beyefendi doğruları söyleyecek” diyerek iyi polis, kötü polis oynuyorlar.
Saatlerce dövdüler.
Ve önüme sayfalar dolusu bir liste koyarak “Bunları oku, artık sabrımız kalmadı, buradan sakat olarak cezâevine gidip, hayâtını hücrede geçirmek istemiyorsan, altını imzâla” dediler.
İstedikleri “Ben Fethullah Gülen’in eski bir arkadaşı olarak bu listedeki insanları tanıyorum, işadamları sponsor, Emniyetci ve Askerler ise emrinde olan kişilerdir” dememdi.
Üçyüz kişilik listeden birkaç işadamını tanıyorum, iyi insanlar, diğerlerini zâten bilmiyorum.
“İmzâlayamam, bilmiyorum hem iftirâ olur” diyince dayak artarak devam etti…
“Demekki ölümüne susadın” diyerek, soyundurdular,
çırılçıplak ettikten sonra ellerim neredeyse sırtımda, plastik kelepçeyle el ve ayaklarımı bağlayarak daha kötü dövmeye başladılar.
Acı duymamak için Rabbim’e yalvarıyor ve Sahâbi Efendilerimiz’i hatırlamaya çalışıyordum…
Yüzüm-gözüm, kulak zarım patlamış, vücudum kan revân içinde küfrün bini bir para…
O arada anacığıma küfrediyorlar…
Bağırıyorum “Yahu siz Müslüman değil misiniz ? Anamın ne suçu var ?” Dedikçe küfürün dozu daha da artıyor.
Ne kâfir olduğumuz, ne İsrâil ajanı olduğumuz, ne hâin olduğumuz kaldı…
En çok Anam’a sövmeleri canımı yaktı.
Ben “Yeter, yeter” diyince âmir olan sigarasını atıp, ağzımı açtı ve içinde ne varsa ağzımın içine tükürdü.
Kemiklerim çatırdıyor, can havli ile nasıl zıpladıysam kafam “müdür” denen şahsın yüzüne gömüldü.
Adam bir anda öyle düşüp kafasını yere çarptı ki öldü diye ödüm patladı…
Beni bırakıp, O’nu aceleyle dışarı çıkardılar, saatlerce bağlı ve çırılçıplak bekledim.
Ertesi gün aynı üçlü geldi…
Amirin yüzü gözü sarılı, burnu pamuklu, bir kısım yerleri morarmış, adam dönünce çocuklar gibi sevindim…
Herif beni öldüresiye dövüyor, ben ölmedi diye seviniyorum…
Çene ve burun kemiği kırılmış, ameliyat olacakmış ama bana “süpriz” yapmadan ameliyat olamayacağını söyledi…
Süpriz ne mi ? Çırıl çıplak,
ayaklarım suyun içinde erkeklik organıma elektirik verdiler…
Kalp ve Hipertansiyon hastasıyım, biliyorlar.
Amir voltajın artırılmasını istedi, memur “artıramam adam kalp hastası ölür” dedi…
Amir “iyi ya bende onu istiyorum, bugün burada öldüğünü görüp öyle ameliyata gideceğim” derken, ben bağıra bağıra bayıldım, gerisini hatırlamıyorum.
Elektirik hâdisesinden sonra başka üç kişi geldi, o isim listesi ile iyi rolü yaparak
“Sana çok büyük bir teklif yapmaya geldik, bankaya olan borçlarını ödeyip, ipotekleri çözeceğiz, mâliye peşini bırakacak ve hafsalanın alamayacağı kadar para verip, seni estetik ameliyat ile hangi ülkeye istersen oraya göndereceğiz, bu listeye söylenenleri yaz, imzâla, kurtul” dediler.
Yine “hayır” yine işkence…
Yine aç bırakılarak geçirilen günler…
Tecâvüzle tehdit ;
Mahkemeye çıkmadan önceki gün olsa gerek çünkü zaman mefhumunu tamamen unuttum, o âmir olan şahıs geldi “Avukatın dahil bir tek insan olanları duyarsa ( ki bizim her yerde bir çift kulak ve gözümüz var) kızını çalıştığı falanca kurumdan ve karını evden alarak gözlerinin önünde tecâvüz edeceğiz” diyerek tehdit etti.
Nutkum tutuldu…
Alsancak Devlet Hastahânesi ;
Hastahâneye götürüldüm, şişmanca bir doktor hiç yüzüme bakmadan “Birşeyin yok değil mi ? Şurayı imzala” dedi ve istedikleri raporu verdi…
Bu durum bana işkenceden daha girân geldi, çok üzüldüm.
Tutuklanıyorum ;
Tutuklanıp İzmir F Tipi Cezâevine gönderildim.
Yedinci gün İzmir Devlet Hastanesi’ne sevk edildim…
Maddi-manevi sağlığım tam maânâsıyla bozulmuştu, zaten kronik rahatsızlıklarımda vardı.
Hapishânede de istihbârattan olduğunu düşündüğüm şahıslar gelip-gitmeye ve beni istedikleri belgeleri imzâlamaya zorladılar…
Direndim, imzâlamadım.
Hapiste yatanlar bilir “Tabut” diye tabir edilen arabaya bindirildim ama nereye götürüleceğimi bilmiyorum.
Tekrar tecâvüz tehdidi ;
Üç sivil şahıs geldi “Eveeet sana MİT işkenceye benzer bişeyler yapmış, sende burda koğuş arkadaşlarına anlatmışsın, şimdi istihbârat binasına götürülüyorsun,
keşke anlatmasaydın, orada eşin ve kızın da var, sen anlarsın” dediler.
O anda dizlerimin bağı çözüldü, kimseye birşey anlatmadığımı bildiğim bütün yeminlerle haykırıyor devamlı ağlıyordum.
Kendimi hiç bu kadar zayıf hissetmemiştim.
Denizli Hapsi ve kalp krizi ;
Arabada devamlı yalvardım, ağladım o halde Denizli’ye götürüldüm, hücreye konuldum.
Bir süre sonra koğuşa verdiler bir gece “işkence kâbusları” görerek kalp krizi geçirdim.
O gün ölümden döndüm.
Sedyedeyken hastahânenin kapısında yaşadığım bir olay varki bende bardağı taşıran son damla oldu, o günden beri Türk İnsanı’ndan nefret duymaya başladım…
Sakallı, takkeli, elinde doksandokuzluk tesbihiyle birisi “f.töcü” diyerek, ağza alınmayacak küfürlerle bana öyle saldırdı ki hiç unutamıyorum.
Ameliyat masasında pranga ;
Sabah ameliyat masasına ayağımı prangaladılar ve anjiyom öyle yapıldı.
Yaklaşık beş aylık tedâvi süreci olumlu sonuç vermediği için rapor verdiler, çıkarıldığım mahkeme ( zannediyorum ölürüm korkusundan ) sağlık nedeniyle şartlı tahliyeme hükmetti.
İmzâ şartı ile serbest bırakıldım.
Ailem dağılıyor ;
Bütün bu olanlar, gerginlikler, maddi meseleler, sağlık sorunları neredeyse bütün âilemin psikolojisini alt-üst etti ve sonunda eşim ile çocuklarımdan ayrılmak zorunda kaldım.
Artık çocuklarımla görüşmüyorum.
Eşimle boşanmak üzereyiz.
Ve Avrupa ;
Bütün hayatım tepetaklak olunca bir yolunu bulup Meriç sonra Yunanistan üzerinden Avrupa’ya geldim.
Ellialtı yaşındayım, sağlığım şimdilik iyi, uzun süre tedâvi gördüm fakat geceleri gördüğüm işkence dolu kâbuslardan ötürü uyuyamıyorum…
Gündüzün aralıklı uykuları beni tatmin etmiyor.
İşkence ömrümden ömür götürdü…
Yalnızlık ve madden yokluk içinde olmak beni çok zorluyor.
İşte benim hikâyem, ben bir esnâfım ve bunca zulmü “Rabbim Allâh” dediğim için yaşadım…
Rabbimiz yardımcımız olsun…
Evet, o bir esnâf…
O bir hayırsever…
O’na bu kadar zulüm ve işkenceyi öngörenler, uygulayanlar hangi sâikle hareket ediyorlar ben anlamakta zorluk çekiyor ve bu canavarlardan insanlık adına utanıyorum.
Yazıklar olsun !