1
İLKER DOĞAN-TR724.COM
Mavi Marmara faciasının üzerinden 10 yıl geçti. İktidar ve yandaşlarının inadı ve İsrail’in hukuk tanımayan pervasızlığı nedeniyle 10 Türk vatandaşı uluslararası sularda katledildi.
AKP rejimi, göz göre göre gelen facia sonrası üç şart koştu; İsrail özür dileyecekti, dilemedi. Ölenlerin yakınlarına tazminat verilecekti, verilmedi! Anlaşmaya göre, ‘ex gratia’ lütuf ödemesi, bağış yapıldı… Gazze’ye yönelik abluka kalkacaktı, daha da ağırlaştı. Ancak zamanla AKP ve İsrail’in ilişkisi normale döndü. AKP döneminde İsrail’le ekonomik ilişkiler daha da arttı. Filistin’i bombalayan jetlerin yakıtları bile Türkiye üzerinden gidiyor! Daha geçtiğimiz günlerde İsrail El Al Havayolları, 13 yıl sonra yeniden Türkiye’ye iniş yaptı. Fethullah Gülen Hocaefendi, facia yaşanmadan hemen önce Wall Street Journal gazetesine verdiği demeçte, “Bürokrasi kanalları sonuna kadar kullanılmalı.” uyarısında bulunduğu için yerden yere vurulmuştu. AKP, yıllar sonra Fethullah Gülen’in dediği noktaya geldi. Geçtiğimiz yıl Kültür ve Turizm Bakan Yardımcısı olarak atanan ve halen Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı (TİKA) başkanlığı görevini yürüten Serdar Çam, Mavi Marmara’nın yıldönümünde Mavi Marmara ile Türkiye’nin tuzağa itildiğini itiraf etti. Çam, olayla diplomatik anlamda Gazze’nin daha da zor duruma düştüğünü savundu. Seçim meydanlarında Cemaati İsrail yandaşı gösteren Erdoğan ise geçen yıl İHH’yı hedef gösterdi: “Gazze’ye giderken bana mı sordunuz?”
Gazze’ye yardım götürmek için Mavi Marmara gemisi hazırlandığında hiç kimsenin yaşanacaklar hakkında bir fikri yoktu. İsrail ısrarla ve inatla ‘gelmeyin, vururuz’ açıklaması yaptı. Defalarca. Yardımları İHH Vakfı organize ediyordu. Vakfın başkanı Bülent Yıldırım, aynı sertlikte cevap verdi İsrail’e… Bedir, Uhut benzetmesi bile yaptı; “Buyursun, saldırsın!”
Bülent Yıldırım’a göre İsrail geri adım atacaktı. Ancak öyle olmadı. 30 Mayıs’ı 31 Mayıs’a bağlayan gece 03.46’da İsrail askerleri Mavi Marmara ile birlikte toplam 6 gemiye operasyon yaptı. 9’u olay yerinde 10 Türk vatandaşı hayatını kaybetti. Halk sokaklara döküldü, İsrail bayrakları yakıldı. İktidar temsilcilerinin sert açıklamaları birbirini izledi.
GÜLEN: BÜROKRASİ KANALLARI KULLANILMALI
Fethullah Gülen’in tam saldırının olduğu gün, 31 Mayıs’ta Wall Street Journel gazetesiyle mülakatı vardı. Görüşme haftalar öncesinden ayarlanmıştı. Muhabir sorularını yöneltti, cevaplarını aldı. Ancak röportajın bitiminde muhabir, Gülen’e, İsrail’in sabaha karşı gerçekleştirdiği saldırıyı nasıl değerlendirdiğini sordu. Röportaj 4 Haziran’da yayınladı. Gülen, “Keşke diplomasi kanalları sonuna kadar kullanılsa ve kaba kuvvetle işin üzerine gidilmeseydi.” ifadelerini kullanmıştı. Kimse Yok Mu örneğini veriyordu Gülen; “Arkadaşlarımız yılardır orada yardım yapıyor. Hiç kimseye rest çekmiyor, meydan okumuyor.”
ERDOĞAN’DAN ÜÇ ŞART: ÖZÜR, TAZMİNAT, ABLUKANIN KALDIRILMASI
Dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan, Fethullah Gülen’in açıklamalarını diline doladı. Meydanlarda hedef gösterdi. Defalarca yuhalattı. İsrail’e üç şart koşuyordu; Özür, tazminat ve Gazze’ye yönelik ablukanın kaldırılması. Bunun dışında zinhar ilişkiler eskisi gibi olmayacaktı. Bugüne kadar söz konusu şartlardan biri bile yerine getirilmedi. Ancak İsrail’le ilişkiler düzeldi! İki ülke arasındaki ticaret AKP döneminde 4’e katlandı.
YILDIRIM: AMACIMIZ GÜNDEM OLUŞTURMAKTI!
İHH Başkanı Bülent Yıldırım’ın yıllar sonra bir televizyon programında yaptığı açıklamalar da Mavi Marmara konvoyunun amacının üzüm yemek değil, bağcıyı dövmek olduğunu gözler önüne serecekti. 28 Ocak 2014’te Fatih Altaylı’nın konuğu olan Yıldırım, “O kadar insanın hayatını riske atmak doğru muydu?” sorusuna, “İsrail’in bu kadar gaddar olacağını tahmin edemedik. Hedefimiz şuydu; açık denizde gündem oluşturmak!” şeklinde cevap verecekti. Yani o kadar insan, yöneticilerin ‘öngörüsüzlüğü’ yüzünden pisi pisine can vermişti.
SABAH GAZETESİ: HÜKÜMET İSRAİL’LE ANLAŞTI
27 Mart 2014’te iktidara yakın Sabah gazetesi önemli bir haber yayınladı. Habere göre İsrail ve hükümet arasında anlaşma yapılmıştı. İsrail tazminat ödeyecek, ambargo da kalkacak diyordu haberde. Ancak İsrail hiç bir zaman ‘tazminat’ ödemedi. ‘Bağış’ yaptı. Zira İsrail’e göre tazminatı suçlu olanlar öderdi. Ayrıca İsrail hiç bir zaman ‘özür’ de dilemedi. Sadece ‘üzgün’ olduklarını ifade ettiler, o kadar! Son olarak ambargo meselesi; o günden sonra Gazze için şartlar daha da ağırlaştı. Uzun lafın kısası 10 Türk vatandaşı öldüğüyle kaldı; elde var sıfır!
ERDOĞAN: GAZZE’YE GİDERKEN BANA MI SORDUNUZ
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Fethullah Gülen’in ‘bürokrasi’ çıkışının ardından çok sert tepki göstermiş ve “Ne diyordu; otoriteden izin almalılar diyordu. Otorite kim; güneydeki sevdikleri mi yoksa biz mi? Eğer otorite Türkiye’de bizsek biz zaten izni verdik.” demişti. Erdoğan, 17 Temmuz 2014’de yaptığı konuşmada, Mavi Marmara’ya Gazze’ye gitme iznini bizzat kendilerinin verdiğini açık ve net bir şekilde ifade ediyordu. Aradan yaklaşık iki yıl geçti. Aynı Erdoğan bu kez İHH’yı hedef aldı. Erdoğan, “Siz kalkıp da Türkiye’den böyle bir insani yardımı götürmek için dönemin başbakanına mı sordunuz? Biz zaten oraya gerekli yardımı yaptık, yapıyoruz. Ama her şeyi uluslararası diplomasi içinde yaptık, yapıyoruz!” ifadelerini kullandı. Erdoğan’ın, “Diplomasi kanalları kullanılmalı” dediği için ‘hain’ ilan ettiği Fethullah Gülen’le yıllar sonra aynı çizgiye gelmesi sevindirici bir gelişme…
Nusret Güner: Ülkeyi savaşın eşiğine getirdiler
Mavi Marmara faciası, yıllarca AKP’nin tepe tepe kullandığı aparatlardan biri oldu. Mavi Marmara’da tam olarak ne olduğunu, neler yaşandığını anlamak için Balyoz kararlarına tepki göstererek istifa eden emekli Oramiral Nurset Güner’in, gazeteci Toygun Atilla’nın, ‘Sakıncalı Amiral’ adlı kitabında yer alan açıklamalarına bakmakta fayda var. Kitapta yer alan bilgilere göre Güner, söz konusu olayda İsrail’le savaşın eşiğinden dönüldüğünü anlatıyor.
Başbakan Vekili Bülent Arınç’ın başkanlığında yaptıkları bir toplantının detaylarını paylaşıyor Güner; “Toplantıda Mavi Marmara gemisine refakat ve koruma gündeme geldi. Hükümet yetkilileri Deniz Kuvvetleri’nin buna hazır olup olmadığını sordu. Mavi Marmara’ya refakat ve koruma için kuvvetin hazır olduğunu belirtip ve “Refakat ve koruma için hazırız. Ancak bu durumda İsrail ile aramızda çatışma an meselesi. Angajman kurallarını uygulama yetkisi Deniz Kuvvetleri’ne verilmeli” dedim. Hükümet üyeleri “Mavi Marmara’ya koruma ve refakat için savaş gemileri göndermeyelim ama basına ‘Savaş gemilerimizi gönderdik’ diye bilgi verelim görüşünü bildirdi. Teklifi duyunca şiddetle karşı çıktım. Söyledikleri şey çok riskliydi. Gemilerimizi gönderip basına göndermediğimizi söylersek daha az risk alırdık. Bunu ifade ettim. Bir kez daha söz istedim: Türk Deniz Kuvvetleri olarak operasyona hazırdık. Genel harp için bize 48 saat yeterdi. 6-8 saat içinde Deniz Kuvvetleri’nin yüzde 90’ı harekete geçebilir. Fakat karşı karşıya kaldığımız durumda iki ülke arasında harbe gidebileceğini bildiğimden, karar vericilerin neye karar vereceklerinin bilincinde olmaları gerektiğini düşünüyordum. Bir-iki gün sonra yine Başbakanlık’a çağrıldık. Bu sefer toplantı, ülkeye dönen Başbakan tarafından yürütüldü.”