Bir kaç yıl önce İslam Sosyolojisi’nde dünyaca uzman ehli dünya birine Hizmet Hareketi mensuplarını nasıl görüyorsun” diye sorulmuştu.
Sosyoloğ’un cevabı: “iyi oldukları kadar da saflar” cevabını verir.
Önce, yanlış tespit etmiş dedim.
Sonra düşündüm, doğru olduğuna kara verdim.
Çünkü bunlar böyle saf temiz kalpli olmasalardı, Allah inayet etmezdi. Cüz’i iradenin hakkını verip, Allah’ın külli iradesine teslim oldular ve muvaffak oldular.
Uzmanlarının ölçülerine göre bakarsak, bu kadar yapılan şeyler onların saflılık ve kabiliyeti ile orantılı değil.
Bugüne kadar da bu abiler içinde “Biz bu işe en layığız. Akıllılığımızla bunları yaptık” diyen birine rastlamadım.
İçlerinde nefislerine uyup “ben ben” deyip ayağı kayanları kast etmiyorum.
Bazılarına göre bu kadar saflık yanlış.
Ehli dünya gözü ile bakarsak doğrudur.
KİMİLERİNE GÖRE AĞABEYLERİMİZİN ASIL GÜNAHI…
Kimilerine göre ‘abilerin’ başka bir günahı, içlerine giren hainleri göremediler.
Bu da bir suç.
Bu işin en ilklerinden bir Abi; “sayımız yirmi kişi iken içimizden birinin derin devlet hesabına çalıştığını bir kaç yıl sonra öğrenebildik” dedi.
Eğer içlerine koydukları bu insanlar, yükselebilip Hizmeti kontrol edebilselerdi, 1970’ten beri Hizmet Gönüllüleri gadre uğramaz ve zulüm görmezdi.
Bu abiler fıkhi ihsan mertebesinde yaşamaya çalıştıkları için herkesi ya Müslüman veya Müslüman adayı gördüklerinden dolayı hüsnü niyet beslemişler ve hâlâ besliyorlar.
Malum, fıkhi ihsan derecesinde yaşayanlar, değil insan öldürmeyi, öldürülmesi caiz olan yılan vs gibi muzır hayvanları dahi Üstad Bediüzzaman gibi düşünür ve Allah’ın isminin üzerinde tecelli ettiği bir yaratık ve yaşamaya hakları var diye öldürmezler.
Bu Ağabeylerimiz, ‘En kötü insan hakkında dahi hak ve hakikati kabul eder mi?’ diye düşünmüşler.
Çünkü ehli ahiretin vasfı bu. Ehli ahiret hüsnü zanla memurdur, ehli dünya ise bazen hanımından dahi şüphe eder.
Hz. Peygamber kendisine eziyet eden müşrikler hakkında dahi, “Bunlar içinde, gelecekte İslam’a hizmet edecek insanlar çıkacak” diye buyuruyordu. İkrime (ra) bunun en güzel örneği.
Peygamberimiz Uhut Savaşı’na giderken ordusundakilerin yaklaşık yüzde kırkı münafıktı. Ama Peygamberimiz, hepsini Müslüman adayı gibi gördü. Nitekim onların yüzde 85-90’ı sonradan Müslüman oldular. İşte bu abilerde Resullullah’ın siyerini, günümüzün şartlarına göre yaşayan ve yorumlayan pişdarlarlarından “Müslüman ise hizmet edin, değilse Müslüman adayı gibi görün” yani gönüllerine girmek için hizmet götürün prensibini ölçü edindiler. Hüsnü zanlarında bazen yanıldılar. Özellikle Türkiye’deki siyasiler konusunda.
EN İYİ LİDER, BİRİNİ EN FAZLA 6 YIL TUTAR
Yıl 2000.
Harvard Üniversitesi’nde liderlik ile ilgili araştırma yapan bir uzman, bu abilerden birine soruyor: ‘Kaç yıldır pişdarınızın yanındasınız?
O abi yaklaşık yirmi yıl önce 36 yıldır diyor. Araştırmacının ağzı açık kalıyor. Yaptığım araştırmalara göre en iyi lider birisini en fazla altı yıl yanında tutar.
El hak doğru.
Bakın dünya ve Türkiye’deki liderler nasıl adam harcıyorlar.
Neden?
Çünkü vefa nedir bilmiyorlar veya bilselerdi şahsi veya siyasi menfaatleri için uygulamıyorlar.
Hedefleri, abiler gibi uhrevi değil. Ehli dünyaya göre abilerin bu sıfatı yanlış.
Bazılarına göre abiler de yanlış yapanları, hemen atmalıydılar.
Bu hizmet, dünyadan çok ahirete bakar, dünyevi başarılardan çok, insanların imanını korumalarını ve ahiret saadetini hedef alır. Bu abiler genel itibarı ile bazı yanlışlıklar yapanları atmadılar.
Yanlışlık deyince ehli dalalet ve hasedin rüesasının iftira ettiği gibi ülkeye ihanet değil.
Hizmette içtihat hatası olan şeyler.
Mesela zaruret yok iken çok ağır maliyeti olan bir okul projesinin altına girip, altında ezilmek, olması gereken fedakârlığı bazen göstermemek, kabiliyeti olmadığı halde birisine bir vazife vermek vs.
Buda işin hikmetini ve vefayı bilmeyen bazıları için yanlış, hatta kimisine göre ihanet. Abiler ehli dünya olsalardı, bunu yapmadıkları için çok büyük bir hata sayılırdı.
Fakat ehli ahiret Resulullahı, sahabeyi ve selefi salihinin bu konudaki içtihatlarına göre hareket eder.
Dünyada kaybetse de ahirette kazanır.
OKÇULAR TEPESİNDE SAHABİLERİN İÇTİHADI VE…
Bazı tarihi kaynaklara göre Uhud Savaşı’nda Resulullah’ın etrafında 15-20 kişi kalmıştı.
Okçuların emre itaatteki inceliği anlayamadıkları için yaptıkları içtihat neticesinde Resulullah yaralanıyor.
Çok Müslüman şehit oluyor, geçici bir mağlubiyet yaşanıyor.
Peygamberimizin hiç bir okçu veya kendisini terk eden sahabisi için ne bir kınaması ne de bir ifadesi var.
Tam tersi, hiç bir şey olmamış gibi hepsi için istiğfar ediyor ve yakınlığını koruyor.
Bazıları da abiler için entelektüel veya idari konularda yetersizler, diyorlar.
Bugüne kadar entel olduğunu iddia eden veya o havaya giren bir abi var mı?
Belki içlerinde entel vardır ama ne söyler, nede kendini belli eder.
Çok entel vardır ki; evindeki çocuğuna tesir edemez ama Endonezyalı bir esnaf, iki defa sohbetinde bulunduğu bir abi ile ilgili gördüğü bir rüya üzerine 25 yıldır hizmet ediyor.
Malını, zamanını veriyor.
Gösterin bana Türkiye’de hangi entel bunu yapabilmiş.
Bunun gibi binlerce, belki onbinlerce örnek vardır.
Üstad’ın kaç talebesi (hepsine ruhum feda olsun) ehli dünya ölçülerine göre enteldi?
Kaçta kaçı üniversite mezunuydu?
Pek çok entelin etkileri saman alevi gibidir, çabucak söner gider.
Fakat üstadın ilk, orta veya lise mezunu talebelerinin yaptıkları etkiye bakın.
Allah bilir kıyamete kadar da bu etki devam edecek.
ONLAR DENİZ KAPLUMBAĞASIDIR…
Asya’da bilinen önemli bir Müslüman âlim abiler hakkında “Onlar deniz kaplumbağası gibidirler.
Yumurtasını gece sessizce kuma gömer ve okyanus ötelere hicret ederler.
O yumurtalardan çıkan kaplumbağalar da aynen deniz aşırı ülkere hicret için suya dalarlar.
Tavuk gibi değiller.
Bir yumurta yapınca, bütün komşuları öterek ayağa kaldırmazlar”. Ne kadar isabetli bir tespit.
Bazı dostlar iyi niyyetle “biz akılıydık, önümüz açılmadı.”
Meydan o kadar çok geniş ki; kimsenin önü kapalı değil.
Doktorasını yapmış biri “beni, öyle bir yere gönderin ki; kimse gitmiş olmasın”.
Papua Yeni Gine diyorlar. Eşi ile gidiyor.
Kendisi ve eşinin karşılaştıkları ölüm tehlikeleri ve çektikleri bir kitap konusu.
Şimdi yüzlerce ögrenci orda açılan kurumda eğitim görüyor.
Ehli dünyaya göre bu ve eşi deli.
Tabiin’in büyüklerinden Hasan-i Basri ‘‘Siz sahabeyi görseydiniz, onlara deli derdiniz. Onlarda size (dünyaya daldığınız için) deli derlerdi.”
Bir ağabeyimiz, görev yaptığım üniversiteye ziyarete gelmişti.
Namaz için abdest alacaktı.
Mescitteki terliği verdim, giymedi. “Ayağımda mantar var, giyersem din kardeşlerime bulaşabilir” dedi.
Belki 30 yıldır kardeşlik konusunda vaaz ve hutbe vermiştim. Hocalığımdan utandım.
Şimdi bu insan, ehli dalalet ve hasedin rüesasına göre “terörist” öyle mi?
Abiler kendilerini eleştirenlere çoğunluk itibarı ile cevap dahi vermiyorlar.
Çünkü Hadisi Şerife göre, böyle hallerde, bir melek onların yerine cevap verir.
Mevlana’ya, sizi nasıl anlayabiliriz? diye sorulur.
Cevabı “Benim gibi olduğunuz zaman”.
Bizde bu abileri, ancak onlar gibi olduğumuz zaman anlayacağız.
Belki de bazılarımız, abiler vefat ettikten sonra “ah ne yapmışım” diyeceğiz.
O zaman da geç olur. Peki bu abileri ne bekliyor. O gelecek hafta inşallah.