Nerede bu fani hayata veda edersek edelim, kanat çırpıp gideceğimiz yer
aynı. Rahmet-i Rahman’a ise yolculuk, rampanın neresi olduğunun ne önemi var!
Ruy-i zeminse memleket, ne kıymeti var nereden uğurlandığımızın!
Dostlar diyarına her yandan gidiş varsa, ne gam!
Hakikat böyle olsa da, olaya böyle bakmak gerekse de; taze fidan misali boy verip, dal budak saldığın topraklardan uzakta can vermek yürek burkucu ve can yakıcıdır.
Bir muhacir can daha uçup gitti öteye. Uğurlamıştık Orhan Öğretmen’i, bundan üç yıl önce..
Anadolu’nun fidanı, Avustralya’nın Melbourne şehrindeki Fawkner Mezarlığı’nın bağrında artık.
Melbourne’nin sert ve soğuk bir mevsimine denk gelmiş olmasına rağmen, meltem rüzgârlarının ılık ılık estiği bir defin günüydü.
Kıtalar aşan göçmen kuşlar gibi, oldukça kalabalık bir güvercin kafilesi üstümüzden kabristanı turlayarak bu hüzünlü vedaya iştirak etmişti ve Orhan öğretmeni son yolculuğuna uğurlanmıştı.
Orhan Öğretmen’i hüzünle uğurladı gökteki kuşlar…
Mezarın başındaki mütevazı kalabalığa gökten kanat çırparak geçit yaptılar ve muhacir öğretmeni yalınız bırakmadılar.
Hasılı memleket evlatları zalimlerin pençesindeyken uğurlamıştık Orhan Öğretmen’i…
Hüzün dalgalarının sineleri dövdüğü bir hazan mevsiminde çıkılan
son yolculuk.
İnsana insan diye değer verilen, özgürlüklerin olabildiğince
gelişmiş olduğu, özgür bir diyardan uçup ötelere gitmesi, Orhan’ın güzel talihi belki de.
Diyardan diyara hicret eden, kıtadan kıtaya ideallerinin ardından yol adımlayan bir “Mefkûre Yolcusu”…
Hz. İbrahim’in (a.s) ateşine su taşıyan karınca misali, cehaleti yok etmek için yola çıkmıştı o da…
Gurbet ve baba ocağından uzak kalmak…
Hisli bir türküdeki gibidir adanmışların hayatı:
Bir yiğit gurbete gitse
Gör başına neler gelir
Garip sılayı andıkça
Yaş gözüne dolar gelir
Bağrıma basarım taşlar
Akıttım gözümden yaşlar
Yavrusun yitiren kuşlar
Yuvasına döner gelir
Evlerinin önü söğüt
Atalardan almış öğüt
Yarinden ayrılan yiğit
Sılasına döner gelir…
Hicret diyarına uzanan her bir küheylanın ayrı ayrı hayat hikâyesi var elbette.
Orhan Öğretmenin de öyle…
Önce çok sevdiği ülkesinden Endonezya’ya, oradan da dünyanın diğer ucu, kıta ülkesi Avustralya’ya…
12 yıl boyunca Melbourne’daki Sirius Koleji’ndeki çiçek gibi öğrencilerine sadece öğretmenlik yapmadı, aynı zamanda yarenlik de yaptı.
Onların sevgisini kalbine gömdü.
Sadece bir valize sığdıracak kadar dünyalık imkânlarla hicret etti.
Ve sadece bu kadarcık bir zenginlik bıraktı eşine ve biricik yavrusu İhsan Alperen’e.
Diğer kader arkadaşları muhacirler gibi; bir valizle yola çıkıp, teslim-i ruh ettiler.
Sonra da ya tabutla dönebildiler memleketlerine ya da Orhan Öğretmen gibi diyar-ı gurbette toprağın bağrına düştüler.
Sevenlerini, mesai arkadaşlarını ve bilhassa öğrencilerini hüzne boğdu Orhan Kürücü.
Vefatından sonra öğrencileri minik ellerini açarak, dualar eşliğinde gözyaşlarını Ceyhun ettiler.
Kim bilir, vefatı Anadolu’da vuku bulsaydı, mezarına dökülecek su bile bulunamazdı belki.
Çünkü “Onlara su bile yok!” diyenler, Orhan’ı da aynı akıbetten mahrum bırakmazlar, bu fırsatı da kaçırmazlardı.
“Ağaç kökü yesinler!” diyen vefa mahrumu zalimlerin zulmüne inat, yüzünden tebessüm eksik olmayan Orhan Öğretmen’in mezarına, güller, çiçekler bitsin diye bir avuç toprak attı o günahsız ellerle talebeleri… Her renk ve desenden öğrencileri uğurladı Orhan hocalarını.
Mezarına su dökerek vefa örneği sergiledi yetiştirdiği Çokkültürlü Avustralya’nın, buğday denli, esmer yüzlü, çekik ve çakır gözlü öğrencileri.
Velileri, Orhan Öğretmen için; “ O sadece bir öğretmen değil, matematiği bir araç olarak kullanıp, öğrencilerine, evlatlarımıza hayatın değerlerini öğreten önemli bir eğitim gönüllüsüydü. ”diyerek, cenazesine gözyaşlarıyla iştirak ettiler, ardından dualar ve salat-ü selamlar yolladılar.
Orhan kardeşimiz küçükken kaybetmiş babasını.
Kendi yavrusu İhsan Alperen de baba yetimi artık.
İhsan, daha çocukken ayrı düşüyor babacığından.
Hâlbuki Orhan Öğretmen ve onun gibi eğitim gönüllüsü olan muhterem eşi, hicret diyarlarında yaklaşık 10 yıl yolunu gözlemişlerdi sevgili İhsan’ın.
İhsan 7 yaşında ve o da babası gibi, baba gölgesinden mahrum kaldı.
Evet, geç kalmıştı İhsan, geç bulmuştu Orhan Hoca yavrusunu, lakin tez ayrı düştüler.
Orhan Öğretmen’in evlat arzusunu şöyle anlatıyor komşusu Doç.Dr.Salih Yücel Hoca: “Orhan Hoca yıllarca ve her türlü tıbbi tedaviye başvurmasına rağmen çocuk sahibi olamamıştı. Adeta sebepler sukut etmiş ve o Musebbib-ül Esbab olan Allah’a teslim olmuştu. Bir Kadir Gecesi toplu ibadetten sonra beraberce dua etmek için evine ziyarete gitmiştim. Onun duasına ve ızdırar haline şahit oldum. Orhan Hoca ve kıymetli eşi, nesillerini devam ettirecek, insanlığa faydalı olacak ve kendilerine dua edecek hayırlı bir evlat arzu ediyorlardı. O mübarek gecede, beraber Hacet namazı kılıp, beraber dua edip, ona hayırlı bir evlat ihsan etmesi için Mevla’ya yakarmıştık. Kardeşimiz ve eşinin o mübarek gecede yaptığı dualar kabul oldu adeta ve bir süre sonra İhsan Alperen yavrumuzu, Cenab-ı Allah ihsan etti. Orhan Öğretmen ebedi yolculuğa yolladıktan birkaç gün sonra, bir bayan kardeşimiz rüyasında Hz. Aişe anamızı görür. Bu rüyada, Aişe anamız hapishanede zulüm gören bacılar için dua ettikten sonra “Orhan Hoca’nın ailesine taziyeye gidiyorum” deyip ayrılır.
El hak, rüya ile amel edilmez.
Ama sadık rüyalar, hep ümit verici ve güzel amellerin, hallerin habercisidir diye inanıyoruz.
Küçük İhsan Alperen şimdi, dağ gibi arkasında duran muhacir Burhan amcasına emanet.
Aşı, işi, emeği, makamı ve rütbesi gasp edilen, hicret etmek zorunda bırakılan ama ulu bir çınar gibi onurlu duran amcası.
Avustralya soğuğunda böyle bir teşyi olurken, Anadolu sıcağında cadı kazanları harlandıkça harlanıyor, her gün yeni eziyet formülleri için kafa yoruluyordu.
Büyük bir kimlik-kırım, kimine göre ise kesinlikle bu asrın önemli bir soykırım olarak niteleniyor.
Ölüm herkes için mukadder elbet.
Elverir ki, gönüllere girilsin.
Gönül kırıp haneyi viran ettikten sonra, neyleyelim bu hayatı, ne’delim şu fani diyarı.
Orhan Hoca, yol arkadaşları ve kardeşleri mazlumlardan oldu, mazlumların yanında oldular.
Şükür ki zalimlerden yana olmadılar, hayır dilekleri ve sevgi gözyaşlarıyla uğurlandılar.
Orhan Öğretmen’e rahmet, muhtereme eşi ve biricik yavrusu İhsan Alperen’e, bir dağ gibi arkasında duran Burhan amcasına, yakınları ve kader arkadaşlarına sabr-ı cemil diliyorum.
Görev yaptığı Melbourne’de ve metfun bulunduğu Fawkner Müslüman Mezarlığı’nda bir civanmert olarak kalplerde yaşayacak Orhan Kürücü.
Mekânın cennet olsun Orhan Öğretmen…
Bedir’in aslanlarıyla komşu olasın, mekânın ve makamın Firdevs olsun.
Amin… e.cansever@yepyeni.zamanaustralia.com.au