Çoğumuz itibariyle biraz şaşkınlık, biraz da kızgınlık içinde olduğumuz doğrudur.
Türkiye’de yaşanan ve artık sağır sultanın bile duyduğu hatta bizzat gördüğü zulümler karşısında, aydın diyebileceğimiz insanlardan, birkaçı hariç , yarım ağızla bile bir tepki duyulmamasını anlamakta zorluk çekiyoruz.
Bunda zulme uğrayanın kimliği, dünya görüşü ve fikir ayrılıkları, geçmişten kalma kırgınlık ve kapanmayan hesaplar sayılabilir. Ortada sırayla herkese dokunan yakıcı bir ateş varken eldeki bir avuç suyu, ateş büyümeden kullanmak yerine kendisi için saklamanın da faydasızlığı ortadadır. Çünkü yangın genişledikçe o saklanan suyun ateşe hiçbir etkisi olmayacak ve alevler her yeri kaplayacaktır.
Bir de zalime yaptığı zulümden dönmesi için büyük bir cahillikle açık kredi verenler var ki şayet bu iyi niyetlerinden kaynaklanmıyorsa ancak aptallıkla açıklanabilir.
Bana bu satırları yazdıran aslında yakınlarda izlediğim bir film. Türkçeye “Savaşın Gölgesinde” olarak çevrilmiş “While At War“. Oscarlı yönetmen Alejandro Amenabar‘ın 1936’da başlayıp 3 yıl süren İspanya İç Savaşı’nın başlangıç günlerini anlattığı film.
Ünlü İspanyol yazar ve filozof Miguel de Unamuno‘nun “son faşist diktatör” lakaplı General Franco‘nun başında olduğu cuntayla ilişkisini anlatan film, bir aydının zulüm ve baskı karşısında vicdanının sesini dinleyip ölümü göze alarak yaptığı haykırışı konu alıyor.
Darbeyle iktidara gelip tüm muhaliflerini tutuklayarak tek tek yok etmeye başlayan cuntacılara başlarda destek veren Unamuno, etrafında olan bitenden habersiz, biri papaz diğeri entelektüel bir akademisyen olan iki arkadaşıyla günlük sohbetlerine devam etmektedir.
Darbeciler, Unamuno’nun saygınlığından istifade etmek için onu muhalifleri tasfiye kurulunun başına getirirler. Her ne kadar bu görevi kabul etmese de ülkedeki üniversitelerin cuntaya destek veren manifestosunu imzalamak zorunda kalır.
Bu arada önce şehrin belediye başkanı ve diğer muhalifler yakalanıp yol kenarlarında infaz edilirken bu duruma inanmayan Unamuno, sıra arkadaşı papaza ve akademisyen öğrencisine gelince karşı koymakta çok geç kaldığını anlamaya başlar.
Gencecik insanları “Yaşasın ölüm!” sloganları altında ölüme gönderen, entelektüellere karşı içlerindeki hınçları “Aydınlara ölüm!” diyerek açığa vuran ve muhalif olan herkesi topraktan sökülüp atılması gereken ayrık otları gibi gören darbecileri izleyince, bu zihniyetin her dönemde var olduğunu bir kez daha gördüm.
Kendisine “Önder” dedirten ve İspanya’yı tam 36 yıl zulümle yöneten Franco’nun şahsında, tüm “Führerler, Duçeler, Ebedi ve Milli Şefler, Reisler…” geldi aklıma. “Tek devlet, tek millet, tek bayrak” diye naralar savuran Franco’nun zalim generallerini izleyince onlardan hiç aşağı kalmayan bizimkiler düştü hemen zihnime…
Ve bu sloganların kalın örtüsü altında saklamaya çalıştıkları katledilen masumlar, kadınlar, çocuklar…
İşte Unamuno, bir zamanlar iyi niyetle destek olduğu darbeci cuntacıların gerçek yüzlerini tanımaya başladıkça duyduğu pişmanlık, utanç ve hüzünle en azından aydın olmanın namusunu kurtarma adına harekete geçmeye karar verir.
Irkçılık Günü vesilesiyle rektörü olduğu üniversitede yapılan etkinlikte kendisi de konuşacaktır. Ondan beklenen Franco’yu övüp yüceltmesi ve darbecilere methiyeler düzmesiyken işte orada devreye vicdanı girer.
Kendisi de bir Basklı olan Unamuno’nun konuşmasından önce, İspanya’nın azınlıkları Katalan ve Basklılara hakaretler yağdırılır, muhaliflere ölüm sloganları atılır ve salonda heyecan tam doruğa ulaşmışken sahneye çıkan Unamuno ağır ağır konuşmaya başlar.
“Yaptıklarınızla kutsal alanı kirletiyorsunuz. Burası zekanın tapınağı, benim tapınağım. Yenmek ikna etmek değildir. Fethetmek dönüştürmek değildir. Fethedersin çünkü kaba kuvvet senin elinde; ama asla ikna edemezsin. Çünkü razı etmek için ikna etmelisin. Bunun için de sende olmayan iki şey gerekir: akıl ve haklı olmak.”
Salondan gelen hakaret, tehdit ve küfürler arasında salonu terk eden Unamuno, hemen rektörlük görevinden alınıp ev hapsine gönderilir. Bu konuşmayı yaptığında yetmişli yaşlarının başlarındadır ve iki ay sonra da vefat eder.
Ölmeden söylediği “Bazen sessiz kalmak yalan söylemektir, zira bu kabullenmek anlamına gelir.” sözü ise tarihe geçer.
semihyilmaz@yepyeni.zamanaustralia.com