Yunanistan bin bir zorlukla ülkesine ulaşan Türkiyeli mültecileri dövüp geri itiyor. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) de başvurucuları ‘git Türkiye’de iç hukuku tüket’ diye ‘geri itiyor’.
Yunanistan’da uluslararası hukuku çiğneyen memur kimlikli çeteler AİHM’den daha dürüst; en azından ne yaptıklarının bilinciyle maske takıyorlar. Avrupa’da insan haklarının koruyucusu olması gereken en yüksek organ ise maske takma ihtiyacı hissetmediği gibi bir de doğru ve hukuka uygun davrandığı iddiasını sürdürüyor.
Baksanıza mahkeme Başkanı Robert Spano’nun Türkiye temaslarına bile ‘standart uygulama’ demişler. Seçilmiş belediye başkanı yerine AKP’nin atadığı kayyımla görüşmesi geziyi skandal yapmaya yeter oysa.
Türkiye’de hâlâ bir iç hukuk olduğu ön kabulüyle ihlal başvurucularını geri iten AİHM’e bunun doğru olmadığı teknik olarak yüzlerce kez anlatıldı; anlamadılar. Göz yumarak parçası haline geldikleri hukuksuzlukları, Bilal’e anlatır gibi anlatmayı deneyeceğim. Ve bunu ‘Metamorfoz Portreler’ gibi seri yapmayı düşünüyorum.
Gözaltındasınız avukat seçme hakkını kullanamıyorsunuz. Tanınmış biriyseniz avukatınız da zaten yan koğuştadır.
Hasbelkader davanızı almaya biri ikna olsa ifadelere giremez. Atanmış ve ayarlanmış avukatlara mecbur bırakırlar. Konuşacak, ayakta duracak halde olmadığınızı görür, görmezden gelirler. Hatta yanlarında işkence devam ederken arkalarını dönerler.
“Masanın önündeki bir sandalyede oturuyordu. Konuşması için normalde kelepçe olarak kullandıkları plastik bantlarla kırbaçlar gibi vurmaya başladılar; yumruklarıyla da başına ve vücudunun üst kısmına vurdular. Elleri kelepçeli olduğundan kendini korumak için hiçbir şey yapamıyordu. Bir aşamadan sonra artık sırtımı döndüm. Ona kaç kez vurduklarını bilmiyorum. Daha fazla bakamadım. Durdurmak için yapabileceğim bir şey olmadığını biliyordum.” (İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün (HRW) ‘Açık Çek – Türkiye’de Darbe Girişimi Sonrası İşkenceye Karşı Koruma Tedbirlerinin Askıya Alınması’ raporu/ https://www.hrw.org/tr/report/2016/10/24/295429)
Bu iyi örneklerden biri. İşkenceyi önlemeye, müdahale etmeye gücü yetmediği için en azından tanıklığını kayıt altına almış.
Polisin fiziki işkencesine işbirlikçi avukatlar psikolojik baskıyla katkı sunar ve her şeyi kabul etmenizi isterler. Aksi halde daha fazlası sizi beklemektedir. Şaşırma duygusunu kaybetmediyseniz aynı cümleleri işkenceci polisten de duyduğunuz için şaşırabilirsiniz. “Avukatın ilk sorusu işkence yaptılar mı? oldu, benim cevap verecek halim yoktu. İşkenceden bahsedersek devam ederler bundan hiç bahsetmeyelim dedi.” ( nordicmonitor.com/2020/09/head-of-operations-at-nato-led-kfor-tortured-in-nazi-like-camp-in-turkey/)
Bu cümle mahkemede “Kendi etimin yanık kokusundan iğrendim. İşkence yapan polislerin bazıları dayanamayıp kustu” diyen Muhafız Alay Komutanı Tanju Poshor’a ait.
Daha kötü örnekler de var. Kayıtdışı ve illegal şekilde aylarca işkenceli sorgudan geçirilen Yasin Ugan ve Özgür Kaya’nın avukatı Neslihan Koçer bunlardan biri. Ailesi ve şahsi avukatıyla görüştürülmeyen kişilerin, ‘adliyede tesadüfen karşılaşıp kendisinden avukatlık yapmasını istediğini’ belirten Koçer’in işkence iddialarını reddettiğini söylemeye gerek yok herhalde.
Avukat kendini kaptırıp gerçekten savunma yapmaya kalkarsa anında terör örgütü üyeliğinden, yapışmazsa ‘mahkemede haklı çıkmaya çalışmaktan’ tutuklanır.
Avukat Ömer Kavili’nin Grup Yorum üyelerinin yargılandığı davada hakimle tartışması sonucu tutuklanıp ertesi gün tahliye edilmesi en çok bilinen örnek. Tutuklama gerekçesi gerçekten evlere şenlik! “Eyleminin amacının kutsal savunma hakkı olmadığı, aksine ters psikoloji ile müvekkilini ve kendisini mağdur göstererek dosyada haklı çıkmaya çalıştığı şüphelinin eylemininin müdafisi olduğu davayı sulandırmaya çalıştığı…”
Ömer Kavili, avukat hakları konusunda kişisel hassasiyetinin ötesinde İstanbul Barosu’nda bunun öncülüğünü yapmış ve kurulan komisyonun başkanlığını üstlenmiş demokrat bir hukukçu. Her türlü desteği fazlasıyla hak ediyor. Tepki seli birkaç saat içinde tahliyeyi sağladı. Bir yandan sevindirici ama bir o kadar da üzüntü verici bir fotoğraf bu.
Çağdaş Hukukçular Derneği Genel Başkanı Selçuk Kozağaçlı daha ağır bir muameleye tabi tutuldu. 17 Arkadaşıyla birlikte bir yıldır tutuklu yargılanan Kozağaçlı, 3 gün önce kendisini tahliye eden İstanbul 37. Ağır Ceza Mahkemesince yeniden tutuklandı. Orada da avukatlar yaka paça duruşma salonundan çıkarıldı.
Kanun Hükmünde Kararnamelerle işini kaybettiği için oturma ve açlık grevi eylemi yaparken tutuklanan Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’nın duruşmasına iki gün kala avukatları gözaltına alındı. Bu avukatlardan 14’ü tutuklandı. Avukatlara ‘Berkin Elvan, Dilek Doğan, Hasan Ferit Gedik, Sabancı suikastı ve iki eğitimcinin davalarını takip etmeleri’ suçlama olarak yöneltildi.
Aynı şekilde HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın avukatı Levent Pişkin de müvekkiliyle görüşmesi suç haline getirilerek gözaltına alındı. Pişkin hakkında hazırlanan iddianamede, cezaevinde Demirtaş’la görüşmesi ve meslektaşlarıyla kurduğu iletişim suç olarak isnat edildi.
İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in avukatı Nuri Polat da tutuklanan isimler arasında. Akşener’in MHP’de kazanacağına kesin gözüyle bakılan Kurultay yargı eliyle engellenmişti. Kemal Kılıçdaroğlu’nun avukatı Celal Çelik 13 gün gözaltında tutularak gözdağı verildi.
15 Temmuz’dan sonra savunma hakkının engellenme girişimlerini kayıt altına alan arrestedlawyers.org‘a göre, 2016’daki darbe girişiminden bu yana 1,500’den fazla avukat hakkında kovuşturma açıldı ve 605 avukat tutuklandı). Şu ana kadar 441 avukat, silahlı terör örgütü üyeliği veya terör propagandası yapmaktan toplam 2728 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Bu avukatların iddianame ve karar gerekçelerinde resmen savunmasını üstlendikleri kişi ve kuruluşlar suç olarak sıralandı. Bank Asya, dernek, yurt, okul ve bilhassa gazeteci avukatı olmak cezalandırıldı. Delil olarak da müvekkile kesilen makbuzlar ve alınan ödemeler gösterildi.
Adalet Bakanlığı, Kavili’yi tutuklayan yargıç hakkında Hakimler Savcılar Kurulu’nun (HSK) inceleme başlattığını duyurdu. Gerekçe; kanunda belirtildiği üzere bakanlık izni olmadan soruşturma yapmak. Altısı baro başkanı olmak üzere 1,546 avukat hakkında soruşturma yapılırken acaba hangisi için bu izin alındı? Ben söyleyeyim neredeyse hiç.
Bazı baro başkanları Kavili’nin tahliyesini hukukun geri dönüşü gibi sunmuştu. Oysa o günden sonra onlarca avukat benzer suçlamalarla gözaltına alındı ve tutuklandı. Kavili için ayağa kalkan baroların çok azı aynı hassasiyeti diğer meslektaşlarına gösterdi.
En acı ve yakın örnek Ebru Timtik vakası. Cemevinde darp edilerek gözaltına alınan Avukat Timtik tutuklandı. Gözaltına alınırken işkenceye maruz kalan Av. Timtik, adliyeden mahkeme salonuna götürülürken polislerce darp edildi. Bir yıl tutuklu kaldıktan sonra salıverildi. Baskılar üzerine iki gün önce tahliye veren mahkeme bu kez yakalama kararı çıkarttı. Adil yargılanmadığı ve davaya müdahale edildiği gerekçesiyle ölüm orucuna başlayan Timtik’in, tahliye talepleri Anayasa Mahkemesi dahil birçok mahkemeden döndü.
Hakkında verilen mahkumiyet kararı vefatının ardından Yargıtay tarafından bozuldu. Birlikte ölüm orucuna başladıkları avukat Aytaç Ünsal’ın tedbir talepli başvurusu, hem de Timtik öldükten sonra AİHM tarafından reddedildi.
AİHM’nin yaptıkları standartlara uygunsa o standartlarda bir sorun yok mu? Herhalde ülkeye ve olaya göre değişen birden fazla standart var. Eğer öyleyse insanlar onu bilsin boşuna umutlanmasın. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni bağlayıcı metin olarak görenler hayal kırıklığına uğramasın.