İstismar, Arapça bir kelime.
‘İyi niyeti kötüye kullanma’ manasına geliyor.
Eskiden şöyle haberler yapılırdı:
-Atama bekleyenler istismar ediliyor
-AKP başörtüsünü istismar etti.
Ne bileyim, ‘emeğin istismarı’ gibi kullanımlar olurdu.
Son dönemde,
-Kadın istismarı,
-Çocuğa cinsel istismar
… biçiminde kullanım yaygınlaştı.
‘Taciz’, ‘tecavüz’ kelimeleri tedavülden kalktı adeta.
Af buyurun:
12 yaşında çocuğu öpmek, orasını burasını ellemek ‘istismar’ gibi daha naif bir kelime ile tanımlanır oldu.
Onu geçtim.
Mahalle, özneye göre tavır alır oldu.
Kim yapmışsa bakılıyor:
‘Tarikat şeyhi’ ise üzerinde tepiniliyor.
Murat Paker gibi Bilgi Üniversitesi’nde hoca ise…
Mahkeme suçu tespit etmiş olsa dahi…
Tek satır haberi görülmüyor.
***
28 Şubat sürecinde uçkuruna hakim olamayan “şeyhler”, magazin malzemesiydi.
Bunun üzerinden cemaatlerin itibarsızlaştırılması, dağıtılması, mal varlığının hazineye devri hesap ediliyordu.
Cemaatler (tarikat ve benzeri tüm dini topluluklar dahil) süreci sıyrıklarla atlattı.
28 Şubat, ağırlıklı olarak Refah Partisi’ne fatura edildi.
Parti kapatıldı, Erbakan ve arkadaşları bir daha başını kaldıramadı.
***
Son yaşanan Fatih Nurullah hadisesi, çok yönüyle sabit, açık bir iğrençlik.
12 yaşında çocuğa neler yaptığını kendi diliyle itiraf ediyor.
Olayı kapatmak için aileyi satın almaya filan kalkmış.
Yerin dibine batsın.
Tutuklanmış.
Başka taciz ettiği varsa…
O da çıksın anlatsın.
Dergahta başka tacizciler varsa…
Onlar da bir daha gün yüzü göremesin!
***
Bu hadise…
Ele alınış biçimi itibariyle, 28 Şubat sürecinde medya malzemesi olan Ali Kalkancı ve Müslüm Gündüz olaylarını hatırlatıyor.
“Tarikatları kapatın” başlıklar atılıyor.
“Tarikatları ne yapalım” konulu programlar çekiliyor.
Bu yönüyle:
Post modern bir 28 Şubat süreci yaşanıyor.
***
28 Şubat 1997:
Çankaya Köşkü kapısında onlarca canlı yayın aracı, yüzlerce gazeteci ile birlikte yerimizi aldığımız… Tarihi Milli Güvenlik Kurulu’nun toplantısının yapıldığı gündür.
Sonraki sürece adını vermiş, yıllarca etkisini yitirmemiştir.
28 Şubat, post modern bir darbedir.
Öyle eskiden olduğu gibi bir gecede askeri darbe yapılmamış…
Hükümete 18 maddelik bir “tavsiye metni” dayatılmış, sonra baskılarla alaşağı edilmiş, yerine Çankaya’da dizayn edilen bir başkası kurdurulmuştur, vs.
Bunda, dönemin medyasının yayınlarının payı büyüktür.
Kamuoyunu onlar oluşturmuştur.
Demokrasi epey süre rafa kalkmış…
Gazeteciler, açık/kapalı Genelkurmay brifingleri ile manşet atmışlardır.
***
Bugün benzeri biçimde zemin hareketli:
Yeni medya mecraları kuruluyor, muhalif liderler tehditlere aldırış etmeden yürüyor, Saray’daki zat içeride ve dışarıda yalnızlaşıyor.
Erbakan hocanın tabiriyle:
Kadayıfın altının kızarması bekleniyor!