Efendiler Efendisi’nin (s.a.v.) huzuruna sarhoş olarak gelen bir Sahâbi’ye diğerlerinin çıkışıp azarlamalarına karşılık Efendimiz (sav) farklı, merhametkerâne bir tutumla “Kardeşinize karşı şeytana yardımcı olmayın” buyurmaktadır.
(Buhârî)
Evet, ihlâsın, uhuvvetin, muhabbetin sâhibi Efendimiz (sav)
“Kardeşinize karşı şeytana yardımcı olmayın” buyuruyor…
İnsan ve hatâ ;
İnsan hatâdan hâli değil…
Gerçekten ağır imtihan yaşıyor, zor günlerden geçiyoruz.
O halde herkes düşebilir, düşüyor, doğrulup yoluna devam etmeli ve ediyor.
Dosta yakışan dostun elinden tutmak, doğrulmasına yardımcı olmak ve yola berâber devâm etmektir.
Yolda bırakmak değil…
Düşenin kolunu, kanadını kırmak hiç değil…
Vefâ belkide en insânî duygu.
Berâber çıktık yollara ;
Ağır hatâ işleyen, imtihân geçiren hattâ günâha giren kardeşlerimizin karşısında değil yanında olmalıyız, ki şeytana yardımcı olarak, kardeşlerimizi nefisleri ve şeytana yem etmiş olmayalım, kaybetmeyelim…
Bu yollara berâber çıkmış olmanın hakkı ufka berâber varmakla verilebilir.
Kopan bütün fırtınaya rağmen birlikte, kimseyi kaybetmeden sâhil-i selâmete çıkmalıyız.
Kim bilir ? Yarın bizde düşüp yardım ihtiyacı hissedebiliriz…
Ya meded beklediklerimiz bize de bir tekme atarsa !
Nereye gider, ne yaparız ?
Ne yapmalı ?
Evet, kardeşlerimize karşı şeytana yardımcı olmamak imtihanlarını zorlaştırmamak, kendi imtihânımızı da zorlaştırmamak lâzım.
Hepimiz imtihân oluyoruz…
Teeni ile hareket edip ötekileştirmemek, uzaklaştırmamak, tam tersine sıkı sıkı sarılıp kucaklamak lâzım…
Elimizden geldiğince sınanan herkese
– arayarak
– dertleşerek,
– nasîhât ve
– yardım ederek
– zor günlerini kolaylaştırarak,
– yanlarında olduğumuzu hissettirerek yardımcı olmalıyız.
Hiç vakit fevt etmeden maddi-mânevi herşeyimizle imdâda koşmalıyız.
İnşâAllâh bu yolla hem biz kazanırız, hem de kardeşlerimize dünyevî ve uhrevî kazandırmış oluruz…
Belkide çok merhametli olan Rabbimizin rızâsı vefâdâr olanlarla berâberdir.
Merhamet eden merhamet bulur.
Ne yapmamalı ;
Vazifen olmadan tecessüs etmek, kardeşinin sürçmesini serrişte etmek, koğuculuk, onun izzet ve şerefini dişlemek olan gıybet, iki katlı cinâyet iftirâ, bütün bunları ilân ve garezle duymayana duyurma, ilâm etme dinin emri değil yasakladığı pis amellerdir.
Bütün bunlar için birkaç defâ düşünmek lâzım…
Müsbet hareketi mi ? Değil mi ?
Allah’ın rızası var mı ? Yok mu ?
Ebu’d-Derda ;
Ebu’d-Derda Hazretleri kardeşlerini çekiştiren bir topluluğu gördüğü zaman, onlara şunu söyler,
– kuyuya düşmüş kardeşinize bir ip atıp kurtarmaz mısınız ?
– Evet tabiki kurtarırız, derler
– o halde düşmüş kardeşinizi niçin kurtarmaya çalışmıyorsunuz? diye sorar.
– sen günâhkâra kızmaz mısın ? Derler.
– Günâh işleyene değil, günâha kızarım, sizde günâha düşmân olmalısınız, der…
Mü’minin yolu işte budur.
Bataklığı kurutmak ;
Hatâ edene, günâh işleyene, düşene, imtihân olana düşmanlık değil, onu oraya iten sebebi, sebebleri ortadan kaldırmaya çalışmak.
Müsbet hareket hatâ-günâh işleyenlere el uzatıp kurtarmaya gayret etmek ve günâhın kaynağını, günâhı kurutmak, yok etmektir…
Mâlumunuz sedd-i zerâi, menfiyâtın önüne sed çekmek, bataklığı kurutmak, onlarca “dikkât” çekmekten yeğdir.
Biz kalıcı olanı yapalım…
Allah korusun, herkese en ufak sürçmesinde bir tekme atarsak, yarın bir tekme de bize atarlar…
Herkes düşebilir
Düşmeyeceğimizin bir garantisi mi var ?
Kimse kimseye sahip çıkmazsa nice olur halimiz ?
Bilhassa dar dâiremizden genişe doğru eşimize, çoluk çocuğa, aileye, akrabalara, dostlara tüm insanlığa karşı sabırla muamele ve şükür kapılarını göstermek gerekmektedir…
Hatırlayın lütfen, Allâh’ın merhameti gazâbını mağlûb etmiştir.
Sabır, şükür, vefâ ;
Hepimiz sabretmeyi, hele hele etrâfımızdaki yıkımları görmemize rağmen hâlimize şükretmeyi unuttuk.
Oysa son yıllarda boyumuzu aşkın, tahammül fersâh ne kadar çok olay ve sınanma ile karşı karşıya kaldık.
Ve hepsini bir şekilde Rabbimiz’in yardımı, inâyet eli ile aşmadık mı ?
Gaybûbet, dayak-işkence, hapisler, sınır boylarında kovalamaca, Meriç, Ege, yaban eller, tanışmadığımız mazlûmiyet, içinden geçmediğimiz belâ kaldı mı ?
Künde üzerine künde yesekte herşeye rağmen hayat devâm ediyor…
Büyüğümüz, Bedîüzzamân Hazretleri’nin “benimle yola çıkan yolda kalmayacak” dediği gibi “inşâallâh-u teâla benimle yola çıkanı ben de yolda bırakmayacağım” diyerek ümit veriyor.
Bize yakışan O yâr-i vefâdarlar gibi olmak, olmaya çalışmak…
Kimseyi yolda bırakmamak…
Hem Rabbimiz’in lütuf ve keremini arkamızda hissediyor, bütün bunları geride bırakarak aydın bir geleceğe doğru yürüyoruz…
Ufukta tülu etmiş nurlu yarınlar için bu kadar cefâya sabır ve neticede nurlu yârınlara varacaksak gayretle şükür gerekmez mi ?
Unutmayınız, Rabbimizin seçtiği yol itâb, gazâb değil şefkât, merhamet ve inâyettir.
Hele az sabır, az şükür…
Az vefâ, estağfirullâh çok ama çok sabır, çok şükür, çok vefâ !
Evet, bize yakışan budur…
___________________________
Not ;
Bâzen kardeşimizin içinde bulunduğu açmazı çözemiyor, yardımcı olamıyorsak, mes’eleyi usûlü ile, sessizce (dostun izzet ve şerefini koruyup, iki paralık etmeden) konunun uzmanlarına, vazifedârlara götürmek de güzeldir…
Duâ, birbirimize her zaman en büyük desteğimizdir.
@MANSURTURGUT
mansurturgut@yepyeni.zamanaustralia.com.au