Geçtiğimiz ay üç yazı kaleme aldım üst üste. “Hayat neşemizi çaldılar” dedim önce. Ardından ama “Hayat ümidimizi çalamadılar,” diye ilave ettim. Üçüncü yazım ise yaşanan hadiselere bağlı olarak Cemaat içinde boşanmış kadın ve erkeklerimizin yeniden evlilikleri ile alakalıydı.
Durduğum yeri bildiğimi zannediyorum. Kalem erbabı sayılmam, söz söylemede usta ve üstad değilim ama samimiyim. Her şeye nigehbân olan Rabbim kalbimin derinliklerden yer bulan o samimiyetime şahit. Bu yazıların hiçbirinde ne “üst perdeden millete ahkam keser” bir cümlem ne de “el âlem’e ayar, dünyaya nizâmât veren” bir üslubum oldu. Yazılarım ortada. İsterseniz geriye gidip bir daha okuyabilirsiniz. Yapmak istediğim şey, ortalama insan ömrü açısından bakıldığında artık bir ayağı mezarda ve elinde kalemi olan bir kişi olarak bilgi ve tecrübelerimi yansıtmaktan ibaretti. İnsanımızın hislerine ve düşüncelerine tercüman olmayı murat ettim. Her şeye rağmen hayata asılmalarını sağlamak adına katkıda bulunmayı arzuladım.
Sözünü ettiğim yazılara çok sayıda tepkiler aldım. Dikkat ederseniz müspet ve menfi demiyorum. Benim veya bir başkasının menfi dediği tenkitler, onları kaleme alanlar açısından müspettir diye düşünüyorum. İnanarak, faydalı olacağını düşünerek yazmışlardır eleştirel düşüncelerini kanaatindeyim. Mesela şöyle diyenler oldu: “Sen işine bak. Ne diye her şeye karışıyorsun?” Saygıyla karşıladım ben bu tepkiyi mesela. Düşüncesini dile getiriyor. Sert bir üslup kullanmış. O onu ilgilendirir, beni değil. Herkes karakterine göre amel eder. Ben bu tepki ile bana ne denilmek isteniyor, ona bakarım.
Yalnız bu ve benzeri tepkiler beni derinden düşündürdü. “Meramımı çok iyi anlatamadım mı acaba?” dedim kendi kendime ve hayıflandım. Aşağıda bu hayıflanmanın ürünü sayılabilecek bir yazıyı okuyacaksınız. Hayatı dünde değil bugün ve yarında yaşamayı merkeze alan ama bahse medar üç yazıdaki ana fikir etrafında bir yazı olacak bu. Aslında yazı bile değil. İnternette dolaşan ve Nietzsche’ye, Can Yücel’e veya başkalarına isnat edilen bir şiir var. “Hayat” başlığını taşıyan bu şiiri aktaracağım sizlere ve ardından o şiirden alınma iki kelimeyi farklı dizelerle yan yana getirerek yazımı tamamlayacağım.
Sair düşünce ile hayat ve dün bugün ve yarından ibaret zaman arasında bağ kurmamızı salık veriyor bizlere. Çok da büyük bir ustalıkla yapıyor bunu. Kullandığı her bir kelime ile kendi hayatının hasılası sayılabilecek tecrübelerini aktarıyor. “Akleden kalbinizle” birlikte ve her bir cümleyi duyarak ve doyarak okumanızı tavsiye ederim.
HAYAT
Gidene kal demeyeceksin…
Gidene kal demek zavallılara,
Kalana git demek terbiyesizlere,
Dönmeyene dön demek acizlere,
Hak edene git demek asillere yaraşır.
Hiç kimseye hak ettiğinden fazla değer verme, yoksa…
değersiz hep sen olursun…
Düşün, kim üzebilir seni, senden başka?
Kim doldurabilir içindeki boşluğu, sen istemezsen?
Kim mutlu edebilir seni, sen hazır değilsen?
Kim yıkar, yıpratır, sen izin vermezsen?
Kim sever seni, sen kendini sevmezsen?
Her şey sende başlar, sende biter…
Yeter ki yürekli ol, tükenme, tüketme, tükettirme içindeki yaşam sevgisini…
Ya çare sizsiniz ya da çaresizsiniz.
Öyle bir hayat yaşadım ki cenneti de gördüm, cehennemi de.
Öyle bir aşk yaşadım ki tutkuyu da gördüm, pes etmeyi de.
Bazıları seyrederken hayatı en önden, kendimi bir sahnede buldum
Oynadım.
Öyle bir rol vermişlerdi ki okudum okudum anlamadım.
Kendi kendime konuştum bazen evimde, hem kızdım hem güldüm halime
Sonra dedim ki söz ver kendine;
Denizleri seviyorsan, dalgaları da seveceksin,
Sevilmek istiyorsan, önce sevmeyi bileceksin,
Uçmayı biliyorsan, düşmeyi de bileceksin,
Korkarak yaşıyorsan, yalnızca hayatı seyredeceksin.
Öyle hayat yaşadım ki son yolculukları erken tanıdım.
Öyle değerliymiş ki zaman, hep acele etmem bundan.
Anladım.”
Evet, şairin de dediği gibi, “ya çare sizsiniz ya da çaresizsiniz.” Ortası yok bu işin. Çünkü “Her şey sende başlar, sende biter…”
Kalın sağlıcakla.