Meşhurdur, Orgeneral Çevik Bir ile Muhsin Yazıcıoğlu bir proğramda aynı salonda bulunurlar, Çevik Bir üst perdeden kısa bir not yazarak Muhsin Yazıcıoğlu’na gönderir ve ona şunu söyler,
“Türkiye’yi İran yapmanıza müsaade etmeyeceğiz”
Yazıcıoğlu ise kağıdın arkasını çevirir, arkasına “Biz de sizin Türkiye’yi Suriye yapmanıza aslâ müsaade etmeyeceğiz” yazar ve komutana geri gönderir.
Bu polemik doğrudur yada değildir bilemiyorum fakat çok konuşuldu, çok anlatıldı…
Bitirilen hayatlar ;
Neticede Yazıcıoğlu çıktığı seçim gezisinde helikopterinin düşmesi ile bir dağın eteklerinde mahsur kalır ve donarak hayâta vedâ eder…
Türkiye’nin geçmişine dönüp baktığımızda “vatan evlâdı” addedebileceğiniz siyâsilerin normal bir ölümle ölmediklerini görüyoruz.
Muhsin Yazıcıoğlu helikopter, Recep Yazıcıoğlu trafik, yine Adnân Kahveci onlarla aynı kaderi paylaşarak akıl-almaz bir trafik kazâsına kurbân gitti…
Adnan Menderes asılıyor, oğlu Aydın Menderes yine büyük bir trafik kazâsı ile ölümden kurtulup sakat kalıyor, Özal zehirlenerek öldürülüyor…
Abartıyorsun diyeceksiniz ama normal yolla ölen siyâsilerle bir kazâya yahut “ipe” gidenleri ayırıyor, derin yapılarla anlaşıp, çalışabilenlerin normal yolla vefât ettiğini, onlara âlet olmayanların öldürüldüğünü düşünüyorum.
Ecevit’in dahi 28 Şubat evveli Mehmet Haberal’ın elinde ne hale düştüğü hepimizin gözleri önündedir…
Evet, görülen o ki derin yapı, Ergenekon, kontrgerilla yada adını ne koyarsanız koyun kendisi ile ortaklığı kabul eden ve berâber çalışanları bir şekilde iktidâra getirip, iktidarlarının devâmını sağlarken, kendisi ile ortaklığa yanaşmayanları hem siyâseten, hem hayâten yok etmektedir.
Buna gerçekten inanıyorum…
Diktatörlüğe doğru ;
Yanlış hatırlamıyorsam Hekimoğlu İsmail Ağabey’in “Suriye nasıl bu hale düştü ?” isimli çok güzel bir kitapçığı vardı, gençliğimizde ibret almak, Suriye olmamak için okurduk.
Kitap ; Baas Rejimi’nin kurulması için genç beyinlerin, milletin, insanların nasıl algıyla, operasyonlarla, uyuşturulduğunu, eğitim-öğretim, kültürel faaliyetlerle nasıl teslim alındığını ve diktatörlüğün hangi aşamalarla kurulduğunu ince ince anlatırdı.
“Aman dikkât !” derdi…
Maalesef esefle ifâde edeyim ki ne İran, ne Suriye olmasını istemediğimiz Türkiye şu an geri dönülmez bir şekilde feci sona doğru gidiyor.
Evet, Türkiye artık Neo Baas Tipi denilebilecek şekilde, Sosyalist olmayan Faşist, klasik Ortadoğu Diktatörizması’nın evrilip, biraz farklı uygulandığı sıradan bir Ortadoğu ülkesi olma aşamasında.
Ve bu diktatörlüğü derin yapılar kendi pis elleriyle değil, güyâ Müslüman-Muhâfazakâr görünen insanların kirli elleriyle kuruyorlar…
Geçen haftaki yazımda bir nebze dokunmuştum, bence Solcu, Kemalist yapılarını bilerek feshedip, uyutup, ardından milliyetçi-muhâfazakâr, dinci yapılarını uyandırdılar ve Türkiye’yi sağdan, suret-i haktan görünerek esîr aldılar.
Şimdilerde istedikleri diktatörlüğü neredeyse tam olarak kurmak üzereler…
Bir adım sonra herşey tamam olacak…
Güç ve iktidar savaşı ;
Açmazları şu ; ortaklarının ipini ellerinden kaçırdılar, diktatörlüğü fiilen temsil eden ortakları Erdoğan çok güçlü hale geldi ve kendilerinden kurtulmak istiyor…
Erdoğan kendi ajandasının derdinde.
Onlara “hooop durun bakalım” diyebilecek güç ve kendi selâmeti için herkesi harcayabilecek tiynette.
İki tarafta birbirinden çok çekiniyor…
Son tahlilde AKP “milliyetçilik” üzerinden saflarını sıkılaştırmaya gayret ederken, Ergenekonik vasıtalar dîne, dindarlara karşı nefret uyandıracak haberler, görüntülerle AKP’ye karşı operasyona hazırlanıyorlar.
Sanki AKP dindarmış gibi ( ! )
Zavallı Anadolu Halkları ve güzelim Türkiye ise kaybetme korkusunun deliye çevirdiği bir diktatörle, kazanma-yönetme hırsının kendilerinde cinnet hâlini aldığı derin mi derin bir yapının arasında kaldı…
Yok edilen geleceğimiz ;
Cemaâte indirilen darbe, yapılan zulümden sonra vatanın binlerle zinde, parlak genci, kabiliyetli, kifâyetli, şahsiyetli evlâdı yurttan çıkarıldı, sürgün edildi, kaçmak zorunda kaldı…
Çıkamayanlar hapse atıldı bütün yetişmiş beyinler tırpanlandı…
Milletin geleceği, ümitleri katledildi.
Mes’ele sâdece muktedirlerin şahsi ikbâl, iktidâr ve rantlarını koruma düşüncesiydi.
28 Şubat devâm ediyor ;
Şubat Soğuğu sonrasında gazetelerde boy gösteren, Sarıkız, Ayışığı, Balyoz gibi darbe planları tam olarak hayâta geçirildi.
Evet “28 Şubat süreci bin yıl sürecek” demişlerdi Erdoğan’ın eliyle sürdürüyorlar.
Ortaklık bozuluyor ;
Tekrar esas konuya dönecek olursak, ortaklar şimdilerde birbirlerinden aslâ memnûn değiller…
İktidarda olan Diktatör kendi sivil-milis gücünü, bekçisini, polisini ve azda olsa askerini oluşturmayı başardı.
Askeriyede yapılan tasfiyeler neticesinde Ergenekonik vâsıtalar azımsanmayacak ölçüde (Erdoğan’ın askerî gücüne göre çok fazla ve kuvvetli şekilde) askeriyeye hâkim oldular…
Yanar-döner Hulûsî Akar ise hâlâ “çok bilinmeyenli denklem” olarak yoluna devâm ediyor.
Ara ara gün yüzüne çıkan ortaklar arası savaşı yavaş yavaş netleşerek büyümeye devâm ediyor.
Şartlar olgunlaştırılıyor ;
Bir süredir sosyal medyada ortaya çıkmış-mış gibi yapılan, yayınlanan, yazılı-görsel basına düşen, cemaâtler ve tarîkâtlar ile ilgili haber ve görüntüler bizlere yeni bir hesaplaşma dönemine doğru hızla gidildiğini haber veriyor.
Alel-acele basının karşısına çıkıp “Ben tarîkâtçi değilim, ben şeyh değilim, silahlanan yüzelli dinci derneği haber verebilirim” diyen Cübbeli Ahmet’in sözlerinin satır aralarında değil, bizzat arkasında, buz gibi işte bu gerçek yatıyor…
Gazetelerde birgün sözümona “Şeyh” olan bir zâtın, bir çocuğa taciz ve tecâvüzü, ertesi gün Silahlı Kuvvetler’in geçmişteki göz bebeği GATA’da Başhekim Yardımcısı olduğu söylenilen, enteresan bir tipin, üzerinde kamis-entâri ile din adına söylediklerini görüyor hayret ediyorsunuz…
Yeni süreç o unutulmaz Şubat günlerine ne kadar benziyor, Aczimendiler, Müslüm Gündüz’ler, Ali Kalkancı’lar, Fadime’lerle hazırlanılan dönemin izdüşümü, yine yeniden karanlık bir döneme doğru hızla gidiyoruz.
Üzülerek görüyoruz ki Türkiye’de şu an yepyeni, rezil bir bulamaç özenle pişiriliyor ve herkesin karnını ağrıtacak…
İstediği rejimi Erdoğan eliyle kuran Baasçı, Ulusalcı, Avrasyacı, Ergenekonik yapılar yine Erdoğan’a büyük bir sürpriz hazırlıyorlar.
Erdoğan bunun farkında…
Birbirlerini biliyorlar ve birbirlerine karşı bileniyorlar “ya herru, ya merru” ya olacak, ya ölecekler.
Türkiye’yi rezâlet hâle getiren iki ortağın düellosunu seyredeceğiz…
Belki bugün, belki yarın, belki yarından da yakın, bilemiyoruz…
Hiçbir şey değişmeyecek ;
Fakât heyhât, kim kazanırsa kazansın yakın gelecekte ülkede demokrasi, özgürlükler, insanlık ve millet adına hiçbir şey değişmeyecek.
Çünkü tataflar aynı kafa yapısına sahip, ikiz kardeş gibiler, hattâ tek yumurta ikizi dahi diyebilirsiniz…
Olacak olan yine mâsum Anadolu Halkları’na olacak.
Türkiye’yi yakıp, yıkmadan iç savaşa, kan-revâna, dehşete boğmadan gitmeyecekler…
Başın gerçekten büyük belâda Türkiyem ( ! )
@MANSURTURGUT
mansurturgut@yepyeni.zamanaustralia.com.au