Kamyon tekerleğinin içine girip yuvarlanarak ateş eden, söze başlamadan önce en az 45 saniye karşılıklı bakışan, elli kere vurulsa da bir türlü ölmeyen adamları görmekten gına geldiği için uzun zamandır Türk dizisi izlemiyordum.
Hele bir de tarihi dizi yapıyoruz ayaklarıyla saray propagandası yapan, hedef kitlesi olarak da kendine kafaya düdüklü tencere kapağı takıp elinde döner bıçağıyla tekbir getiren malları seçen dizilerden sonra, elimi ayağımı ekranlardan iyice çekmiştim. Ta ki geçenlerde bir habere rastlayana kadar…
Haberde TRT 1 için çekilen “Uyanış Selçuklu” adlı dizinin set ve dekor çalışanlarının bir basın açıklaması yaparak çalışma şartlarından şikayet ettikleri yazıyordu.
24 saat dinlenmeden çalıştıklarını, kendilerine bozuk yemekler verildiğini, sette çalışanlar için hijyene dikkat edilmediğini, yeterli tuvalet olmadığını ve en önemlisi uzun zamandır maaşlarını alamadıklarını söyleyen çalışanlar neredeyse isyan sınırına gelmişlerdi.
Haberi okuduktan sonra, demek Diriliş Ertuğrul, Kuruluş Osman, Payitaht Abdülhamit gibi algı dizileri saray goygoyculuğu için yeterli olmamış ki daha geriye dönüp bir de Uyanış Selçuklu çekmişler diye düşündüm. Ne diyeyim darısı Kovuluş Recep, Yamuluş Tayyip, ve Morarış Erdoğan‘ın başına…
Bu haber kafamda yer etmiş olacak ki Youtube’da dizinin reklamını görünce “Yeminimi bozdum ülen!” diye Cüneyt Abi gibi atarlanıp bir bakayım dedim, keşke bakmaz olaydım.
Yüz gerdirme operasyonundan yeni çıkmış botokslu hanım sultanların sarayda gelin-kaynana kavgalarıyla vakit geçirdiği, gözlerine sürme niyetine eyeliner çekmiş, örgülü saçlarıyla samuray edalı savaşçı alperenlerin Isfahan pazarında hatun peşinde koşup sadece ağır çekimde savaşabildikleri sahneleri izlerken aslında eğlenmedim değil…
Az buçuk tarih bilgimle benim bile farkına vardığım (Tevazu yapıyorum, tarihim iyidir.) sürüsüyle tarihi hata, resmi geçit yapar gibi ekranlardan geçerken ben ancak “Hadi canımm!” diyebilmişim.
1086’da doğmuş Sencer’i vaktinden on dört yıl önce doğurtan bilgeliğe şapka çıkartırken Zagor‘a taş çıkartırcasına savaş meydanında baltayla düşman ordusunun yarısını biçen Nizamülmülk’ü bunca zaman bir alim zannettiğime yandım durdum.
Nizamülmülk’ten geriye kalan düşmanları ise Alparslan ve Melikşah halledince de aslında Selçuklu ordusuna da ihtiyaç olmadığını bir güzel anlamış olduk. Bu arada bu düşman da harbi salak çıktı. Arkada görülen şehrin görkemli, sapasağlam surları içinde kalıp şehri savunacaklarına, meydan savaşı vermelerini çözemedimse de belki Selçuklu ordusunu üç kişi zannettikleri içindir, diye düşündüm.
Tarihi dizilerimizin olmazsa olmazı dombra eşliğinde savaşan rock and rollcu alplerimiz, Assassin’s Creed‘den aparma, Jon Snow özentisi kostümleriyle de benden alkışı aldılar. Bu arada neredeyse herkesin maske takmasını da dövüşçü dublör eksikliğine bağlayan kötü yorumlara da hiç katılmıyorum. Set çalışanlarının aksine dizide hijyene ne kadar önem verildiğinin en büyük delili bu bence…
Bu arada dönemin dili de oldukça iyi yansıtılmış. Cümle içinde sıkça duyduğumuz “imdi, zinhar,lakin, zira” kelimeleri dizi boyunca başarılı telaffuz edilerek dönem dizisi yapmanın hakkının çok iyi verildiği de bir gerçek.
Sarayda adam akıllı bir ebe istihdam edilmezken detoks ve güzellik merkezi bulundurulması da bence iyi bir fikir. Zira dizideki baba, oğul, anne ve çocuklar neredeyse aynı yaşta ve hiç yaşlanmıyorlar. 1072’de savaş meydanında Vikingler gibi kalkanla savaşan Melikşah, yıl 1090 olduğunda hala gepegenç, işte sarayda niye sağlık merkezi var, diye günümüzde eleştiri getirenlere Reis’in tarihten ibret alarak gösterdiği bir ders daha…
Neredeyse dizideki tüm ağır abilerin söylediği bir söz var ki aslında dizinin ana fikri: Görevimiz Kudüs’ü muhafaza etmek, İstanbul’un fethinin önünü açmak ve Harameyni korumak. Bunlar neden önemli hatırlayalım çünkü Esenyurt düşerse İstanbul, Kudüs, Mekke ve Medine düşer de o yüzden…
Dizideki kötü adama gelince o da Hasan Sabbah… Hani şu haşhaşilerin lideri… Devletin içine sızıp yıkmaya çalışan paralelci var ya işte o… Adamları ordunun içine sızıp koca Sultan Melikşah’a suikast düzenlemeye çalışıyor, şükür Sencer var da karı kız peşinde koşmaktan vakit bulduğunda kurtarıyor sultanı.
Bu haşhaşilerin arkasında da Fatimiler var zaten, bizi hep kıskandıklarından bu yaptıkları ellam… Allah’tan Nizamülmülk amcanın her yerde sağlam ajanları, istihbaratları var da arada Sultan Melikşah’a yalan söyleyerek bile olsa koruyor ülkeyi…
İşte dostlar tam 2 saat 43 dakika süren ilk bölümden sizler için kendimi feda ederek izlediğim beni uyandıran bu diziden aktaracaklarım bu kadar. Siz siz olun aramızdaki Fatimilere dikkat edin, birini görürseniz sosyal medyadan etiketleyip hemen Süleyman Abiye bildirin… Bak Selçuklu bile uyandı, siz de uyanın artık ooluum…
@YHepcakar
yilmazhepcakar@zamanaustalia.com