Masumiyet karinesinin hiçe sayıldığı, partili savcı ve hakimler tarafından her gün adaletin ırzına geçildiği, siyasetin tüm kurumlarıyla mahkemeler üzerinde vesayet oluşturduğu, sadece tek bir adamın emriyle insanların tutuklanıp serbest bırakıldığı Türkiye’de “adalet” aramak, günümüzde samanlıkta iğne aramaktan daha zor hale geldi.
İnsanların yaptıklarından dolayı değil kim olduklarından dolayı yargılandığı, suçu atanın değil suç atılanın masumiyetini ispatlamak zorunda bırakıldığı ama en önemlisi fikirlerin yargılanarak susturulmaya çalışıldığı bugünlerde bence 2020 yılının en iyi filmi sayılması gereken “Şikago Yedilisinin Yargılanması” izlenip üzerinde düşünülmesi gereken muhteşem bir film.
Oscarlı senarist ve yönetmen Aaron Sorkin’in 1968 yılında Vietnam Savaşı’na asker gönderilmesini protesto eden 7 aktivistin yargılanmasını anlattığı filmi izlerken, aradan 50 yıldan fazla bir zaman geçmiş olmasına rağmen hala hukuk ve adalet adına bir arpa boyu yol alınamamasının üzüntüsünü iliklerinize kadar hissediyorsunuz.
Tarihe Amerika’nın en utanç verici siyasi yargılaması olarak geçen davada farklı gruplara liderlik eden 7 savaş karşıtı aktivistin polisin kışkırtıcı ve sert tutumundan dolayı şiddete dönüşen barışçı bir protesto etkinliğini düzenleme suçundan yargılanması anlatılıyor.
Adalet bakanının bizzat davanın savcısını makamına çağırıp talimatlar verdiği, o güne kadar hiçkimsenin yargılanmadığı bir kanun maddesinden dava açılıp insanların yargılandığı, zanlılara sempati duyduğu anlaşılınca tehdit ve gözdağı verilerek jüri üyelerinin çekilmek zorunda bırakıldığı ama en önemlisi baştan sona taraflı ve şartlı bir hakim tarafından alenen hukuksuzlukların işlendiği bir mahkeme ortamında, sadece fikirleri yüzünden yargılanan insanların çaresizce hukuk içinde savunma yapmalarını izlerken günümüzün masumları bir an bile olsa akıldan çıkmıyor.
Grubun içine sızdırılan ajanların yalancı tanıklıkları, bal tuzaklarıyla aktivist liderleri manipüle etme çabaları, devlet tarafından yerleştirilen sahte deliller, avukatların yaptıkları her savunmanın ardından mahkemeye saygısızlıkla cezalandırılmaları yanında “Bu kadar da olmaz.” dedirten hukuksuzlukları izlerken “Adalet gün gelir herkese lazım olur.” sözü insanın aklından hiç çıkmıyor.
Savunma yapacak bir avukatı bile olmadığı için suçlamalara kendisi cevap vermeye çalışan siyahi aktivist Bobby Seale’ın, söylediklerini hakaret kabul ettiği için hakim tarafından mahkeme salonu içinde zincire vurulup konuşmaması için ağzının da bantlandığını görünce filmin ruhumda uyandırdığı isyan duygusu kelimelerle anlatılacak bir durum değildi.
Tamamıyla gerçek olay ve kişiler üzerine kurulu Şikago Yedilisinin Yargılanması filmi işte anlattığı bu hukuk rezaletleriyle adeta tarihî bir ders veriyor. Gücü elinde tutanların kuklası haline gelmiş adalet sistemi, her ne kadar masumları yargılayıp suçlu bulsa da gerçek yargılamayı yapacak olan vicdan ve tarih adaletten asla şaşmaz.
İçler acısı bu hukuk rezaletini izlerken özellikle sanıklardan Abbie Hoffman ve Jerry Rubin’in kurulu bu tiyatro karşısında hakimi ciddiye almayıp onunla dalga geçmeleri, ince esprilerle hakaret etmeleri ve Bobby Seale’in mahkemede insanlık dışı bir şekilde susturulması üzerine tüm sanık ve avukatların hakime ayağa kalkmayıp bu durumu protesto etmeleri de pasif direniş adına izlenmesi zevkli ve eğlenceli sahnelerdi.
Aradan 50 yıl geçmesine rağmen benzer hukuk rezaletlerinin hala yaşandığı bir ülke de Türkiye… Eşofmanla mahkemeye başkanlık eden hakimlerin masum insanların savunmalarını telefonuyla oynarken dinleyip 3 dakikada tutuklanmalarına karar verdikleri bir ülkede, yasal bir bankada hesabı olmaktan, devlete bağlı bir okula çocuğunu göndermekten, yardım için kermese dolma, börek yapmaktan ve daha nice uyduruk, asılsız ve mantıksız suçtan dolayı insanlar yıllardır zindanlarda çürümekte…
Beyaz plastik bir sandalye üzerinde soğuk bir hücrede can verenlerin, bileği kelepçeyle hastane köşelerinde doğum yapıp yavrusunu taş duvarlar arasında büyütmek zorunda kalanların, ilaçları verilmediği ya da doktora götürülmediği için hapishaneden ölüleri çıkanların olduğu bir ülkede “adalet“in günü geldiğinde bu zalimlere de lazım olacağı yıllar elbette gelecek.
Sözü filmde sanıkların avukatının hakime söylediği ve günümüz Türkiye’sinin içler acısı durumunu çok güzel özetleyen o çarpıcı cümleyle bitirelim. “Bu artık bir mahkeme değil sayın hakim, burası artık bir ortaçağ işkence odası.”
semihyilmaz@yepyeni.zamanaustralia.com