Fransa, Kasım ayında birbiri üstene gelen saldırılarla sarsılmış durumda. Olayları tetikleyen, yine o Charlie Hebdo’nun yayınladığı malum karikatürler.
Samuel Paty isimli bir öğretmen, bu karikatürleri sınıfında göstermesinden sonra, Çeçen asıllı 18 yaşında bir genç tarafından saldırıya uğruyor ve boğazı kesilerek katlediliyor. Olayın üstünden iki gün geçmeden 21 yaşındaki Tunus asıllı bir adam Notre Dame Basillica kilisesine giriyor, 44 ve 60 yaşlarında iki kadını, 55 yaşında bir din adamını bıçaklamaya başlıyor. Şahitler, Tunus asıllı adamın, Kilise’de ibadetle meşgul olan üç kişiyi bıçaklarken, “Allahu Ekber” diye bağırdığını ifade ediyorlar.
Bu elim hadiseler, özelikle Kilise saldırısı, Müslüman toplumlar için gerçekten endişe verici bir durum çünkü bu gelişmeler Samuel Huntington’un medeniyetler çatışması teorisini destekler mahiyette.
18 ve 21 yaşlarındaki bu saldırganların ve dünyanın çeşitli bölgelerinde terör eylemlerinde bulunan canilerin Huntington teorisinden haberleri olması pek de olası değil, fakat beslendikleri kaynakların bilerek veya bilmeyerek dünyada büyük bir fitne ateşi yakma eğliminde olduğu kesin.
Şimdi diyeceksiniz ki, Batı bu konuda çok mu masum? Batıda İslamofobi yok mu?
Özellikle Fransa gibi bazı Avrupa ülkelerinin, İslam’ın manevi değerlerini hiçe sayan, Müslümanları derinden yaralayan bu tip hakaretleri fikir hürriyetti adı altında bilerek ve isteyerek tolere ettiği bir gerçek. Fakat bu gerçekler İslamofobiye karşı mücadelede şiddet kullanmayı meşrulaştırmaz. Aksine bu problemin çözümünün eğitim, diyalog ve entegrasyon olduğunu gösterir.
Hiç kimsenin İslam adına silaha sarılıp insanları katletmeye hakkı yoktur, hele hele Kilisede ibadet halinde olan masumları.
Dahası, Müslümanların bu olayları “zaten İslamda böyle bir şey yok” diyerek geçiştirmesi veya “kınıyoruz, olmamalıdıydı ama onlarda hakaret etmeseydi”, diyerek hafife alması kabul edilemez.
Şu gerçeği artık kabul etmeliyiz ki, İslam aleminde bir radikalleşme sorunu var ve bu sorun dünyada toplumsal barışı ve huzuru tehdit ediyor. Burada aklınıza ama diğer dinlerin mensupları da terör eylemlerinde bulunuyor. Yeni Zellanda cami saldırısı, Myanmar’da, Çin’de, Filistin’de Müslümanlara yapılan zulümler ne olacak diyebilirsiniz ama bu argümanlar bir Müslümanın şiddete başvurması, masum insanları öldürmesi için geçerli argümanlar değildir. Müslüman bir kötülüğü başkaları yapıyor diye yapamaz. Kaldi ki son zamanlarda gerçekleşen saldırıların büyük çoğunluğu Müslüman kimliği taşıyan insanlar tarafından yapıldı. Demek ki burada ciddi bir sorun var ve bu sorunun çözülmesinde en büyük sorumluluk yine Müslümanların üzerinde.
Uzmanlar Müslüman toplumlarında radikalleşmeyi bir çok nedene bağlıyorlar. Siyasi motivasyon, İslam aleminin içinde bulunduğu durum, İslam ülkelerinin batı tarafından sömürge haline getirilmesi, eğitimsizlik, fakirlik ve sosyal medya gibi nedenler radikalleşmede ciddi etkenler arasında.
Bana göre bunların hiç biri birinci derecede etken değil. Benim acizene kanaatim radikalleşmenin ana müsebbibi son zamanlarda İslam dünyasında popülaritisi artan neo-Haricilik, yani radikal Selefizm.
Bunun en önemli nedeni de, yeni neslin beslendiği kaynaklar, özelikle de internet. Günümüzde internete girip İslam hakkında her hangi bir araştırma yapmaya kalktığınızda, arama motorlarında karşınıza çıkan ilk on sitenin Selefi zihniyetli siteler olduğunu göreceksiniz. Bu özellikle İngilizce aramalar için geçerli. Hususen, batıda yaşayan Müslüman gençlerin büyük çoğunluğu, İslama ait bilgilerini bu kaynaklardan almakta ve genelde Batı toplumlarına karşı içlerinde bir güvensizlik besmelektirler. Bu gençlerden bazıları da, özelikle eğitim seviyesi düşük olanlar, sosyal medya yazışmaları ve neo-Harici siteler sayesinde giderek radikalleşmekte ve içinde bulundukları topluma karşı nefret beslemektedirler. Hatta bu nefret sadece batılılarla sınırlı olmayıp, batının oyuncağı olarak gördükleri diğer Müslümanları da kapsamaktadır.
Bütün bu menfi gelişmeleri ve şiddet olaylarını, bir de İslam ülkelerinin lideri konumunda olan bazı sorumsuzların yangına körükle giden ifadeleriyle desteklediklerini hesaba katarsanız, durumun ciddiyetini ortaya koymuş olursunuz.
Şunu da ifade etmek gerekir ki, İslam adına yapılan bu korkuç saldırılar, ömrünü Hungtinton teorisini çürütmek için vakfetmiş, dünyada huzur ve barışın tesisi için canla başla mücadele veren Müslümanları derinden yaralıyor.
Peki bu kötü gidişatın çaresi nedir?
Eğitim, eğitim, eğitim…
Eğitim derken sadece müsbet ilimlerden bahsetmiyorum, kastım Müslümanların İslamı doğru kaynaklardan öğrenmesidir. İslam dünyası tarihinde hiç bir dönem, bugünkü kadar ehli sünnet akidesinin temellerini atan Eşari ve Maturidi teolojisine ihtiyaç duymamıştır.
Evet belki de Fransa’da ve dünyanın çeşitli bölgelerinde o korkunç katliamları gerçekleştirenler, Eşari veya Maturidi akidesiyle eğitilmiş olsalardı, Allah adıyla bir masumu katledenin cennette değil, direk cehenneme yuvarlandığını bileceklerdi ve belki de böyle korkunç bir vahşete bulaşmayacaklardı. Daha da önemlisi bu cinayetlerin onları ebedi azaba götürme ihtimali olduğunu da bileceklerdi.
Burada ehli sünnet akidesiyle ilgili bilinmesi gereken çok önemli bir husus var. İslam akidesinde iman ve amel farklı şeylerdir, dolayısıyla bir Müslüman amelinden dolayı tekfir edilmez. Fakat İmam Ebu Hanifenin deyimiyle, iman ve amel bir insanın önü ve sırtı gibidir, ayırt edilemez. Kişi İslama ne ile girdiyse, onu inkar ile çıkar. Fakat, amellerin iman ile şöyle bir bağlantısı vardır ki, işlenen cürüme meşrutiyet verilmez. Yani, insan bir günah işlediğinde onun günah olmadığını iddia ederse, ve o amelin haram olduğu Kur’an’da delil-i kat-i ile sabitse, kişi dinden çıkar. Dolaysıyla, Kur’an’ın yasak kılldığı masum katlini, Allah adına yaptığını iddia eden biri, hafizanallah, dinden çıkar.
Aslında mesele İslam toplumaları açısından çok vahim. Bu konuda özelikle ulemaya büyük görev düşüyor. Ehli sünnet akidesi yeni nesile çok güzel anlatılmalı. Eşari ve Maturidi teolojisini, Kur’an ayetleri, hadisler, sahabe hayatlarından örnekler ve Şehristani, Nesefi, Taftazani gibi alimlerin şerhleriyle beraber, tüm detaylarıyla açıklayan websiteleri kurulup, günümüzün gençliğinin anlayacağı bir dilde, soru cevap şeklinde anlatılmalıdır. Bu anlatımlar YouTube kanallarıyla da desteklenmelidirler. Bu konuda masraftan kaçınmadan, kurulan sitelerin arama motorlarında en üstte çıkmaları sağlanmalıdır.
Bu mesele yeni neslin geleceği, insanlığın huzuru ve barışı açısından elzemdir.