Gazeteci Bülent Keneş, 15 Temmuz sonrası raporlaştırılan adam kaçırma, cinayet, işkence ve nefret söylemlerini bir kitapta topladı. Hizmet Hareketi’ne mensup olduğu ileri sürülen insanların toplu imha ile karşı karşıya olduklarını vurguladı.
Gazeteci yazar Bülent Keneş’in yeni kitabı ‘A Genocide in the making?’ (Yapım Aşamasında Bir Soykırım) raflardaki yerini aldı. İngilizce olarak basılan kitapta “Türkiye’de Hizmet Hareketi’ne karşı yapılanlar bir soykırım olarak tanımlanabilir mi” sorusuna cevap arandı. 15 Temmuz sonrası yaşanmış olaylarla durumu anlatıp cevabı okuyuculara bırakan Keneş, AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Hizmet Hareketi’ne mensup olduğu iddia edilen insanlar için her an toplu bir imha sürecine girebileceğini vurguladı.
KİTABIN TEMELİ 15 TEMMUZ SONRASI YAŞANAN İNSAN HİKAYELERİ
Bülent Keneş, Türkiye’den ayrıldıktan sonra İsveç’te Stockholm Center for Freedom (SCF) çatısı altında, Türkiye’de yaşanan olayları ve insan hakkı ihlallerini takibe aldı. Yaşanan adam kaçırma ve öldürme, işkence ile nefret söylemleri gibi olayları SCF ekibiyle birlikte günbegün raporlaştırdı. Kitabın ana gövdesini de o günlerde hazırlanan bu raporlar oluşturdu. Bold Medya’nın sorularına cevap veren Keneş, kitabı yazarken malzeme toplama konusunda zorluk yaşamadığını belirtti. “Erdoğan rejimi ihtiyaç olandan çok daha fazlasıyla o süreç içerisinde daha fazlasını, daha fazlasını, her gün daha fazlasını yaparak çoğalttı” ifadesini kullandı.
“BU KİTAP TOPLU İMHA ÖNCESİNDE UYARI METNİDİR”
“Bu kitap esasında, ‘soykırım süreçleri öngörülebilir, öngörülebildiği için de engellenebilir’ ana tezinden dolayı bir uyarı metni olarak kaleme alındı” diyen Keneş, uluslararası kabul görmüş sözleşme metinlerini, soykırım tanımlamalarını ve akademik çalışmaları bir şablon olarak Türkiye’de yaşananlara uyguladığını anlattı. Keneş’in verdiği bilgiye göre Türkiye, Birleşmiş Milletler’in (BM) 9 Haziran 1948 tarihli Soykırım Suçunu Önleme ve Cezalandırma Sözleşmesi’ni kabul eden ülkeler arasında yer alıyor. Sözleşmede soykırım tanımının yer aldığı 2 madde 5 fırkadan oluşuyor. Buna göre göre ulusal, ırksal veya dinsel bir grubu kısmen veya tamamen ortadan kaldırmak amacıyla işlenen fiillerden herhangi biri soykırım suçunu oluşturuyor. Diğer yandan kitapta Soykırım Gözlem Örgütü (Genocide Watch) Başkanı Gregory Stanton ve Afgan tarihçi M. Hassan Kakar gibi isimlerin akademik literatürde kabul edilen soykırım çalışmaları kitapta esas alındı.
Kakar’ın soykırım suçu tanımlaması dünyaca kabul görüyor. Kakar’a göre soykırımın gerçekleşmesi için bazı ön koşulların olması gerekiyor:
“İnsan hayatına çok büyük bir değer vermeyen bir millî kültür olmalı. Üstün olduğu varsayılan bir ideolojiye sahip totaliter bir toplum olmalı. Baskın olan toplum, potansiyel kurbanlarını daha az insani görmelidir: Paganlar, ilkeller, yontulmamış barbarlar, kafirler, yozlaşmışlar, dinsel sapkınlar, aşağı ırk, sınıf düşmanları, karşı devrimciler ve benzeri. Soykırıma kalkışmak için faillerin güçlü, merkezi bir otoriteye ve bürokratik örgütlenmeye olduğu gibi hastalıklı bireylere ve suçlulara da ihtiyacı vardır. Faillerin kurbanlara yönelik bir karalama ve dehümanizasyon kampanyası yapması gerekir. Bunlar genellikle yeni bir ideolojiye ve toplum modeline güven aşılamaya çalışan yeni devletler ya da yeni rejimlerdir.”
Keneş’e göre Genocide Watch’un sınıflandırma, simgeleme, ayrımcılık, insanlıktan çıkarma, örgütlenme, kutuplaşma, hazırlık, zulüm, imha, inkardan oluşan 10 maddelik soykırım tanımlamasından 8’i tamamen, 2’si de kısmen Hizmet Hareketi’ne karşı hayata geçirildi.
Son kararı okuyucuya bıraktığını belirtti Keneş, “Bu çalışma boyunca ben asla Türkiye’de bir soykırım yaşanıyor demedim. Ama yaşanma sürecinin eşiğinde olduğuna dair okuyucuya bıraktım. Ya da birebir yaşanmakta olduğunu okuyucunun kendi yorumuna analizine bırakmaya çalıştım” ifadesini kullandı.
“ERDOĞAN İÇİN TOPLU İMHA BİR HESAP MESELESİ VE ELİ KULAĞINDA”
Bülent Keneş, insanları toplu imha için Erdoğan’ın psikolojik ve fiziksel alt yapıyı oluşturduğu, karar vermek için de “eli kulağında” olduğu yorumunda bulundu. Keneş “Bir hesap meselesi olarak ben görüyorum. Şu an imhanın kendisinde oluşturacağı bedeli, imhanın kendisine sağlayacağı faydadan fazla olduğunu herhalde düşünüyor. Ama bu hesabı değiştirebilir. Ya da bir gün kalkıp canı sıkılmış olarak, diktatöryal sistemler böyledir, ya bunlar artık yeter ya, bunların artık icabına bakmak lazım diyebilir. Büyük bir tenkil veya imha sürecine maruz bırakılabilir” dedi.
Toplu imha sürecini durdurmak için Türkiye’deki sivil toplum örgütlerini, aydınları ve uluslararası toplumu bilgilendirme amacı taşıdığını belirten Bülent Keneş “Bu kitapta benim amacım, topyekun bir imha aşamasına gelmeden, gerek Türkiye’de ne kadar kaldıysa sivil toplum veya da aydın kesimlerin buna uyanması. Daha ziyade uluslararası toplumun, uluslararası dinamiklerin, yarın öbür gün Bosna’da, Ruanda’da kısmen Darfur’da ‘ya bu kadar olduğunu bilmiyorduk’ deme lükslerini ellerinden almak. İkincisi, uluslararası toplumun elindeki araçların, bu AB, NATO, BM, BM Güvenlik Konseyi, Uluslararası Ceza Mahkemesi, Adalet Divanı olabilir. Bu tür araçlar var. Bunların “koruma sorumluluğu” ilkesi içinde hareketlendirilmesi gerekiyor” tespitinde bulundu.
“TEHLİKE AZALMADI, KUVVETLENDİ”
Diğer yandan Keneş’e göre Erdoğan tek adam rejimini kurdu ancak istediği sistemi tam olarak henüz oturtamadı. Ayrıca her geçen gün halkın desteğinin azalmasının toplu imha ihtimalini kuvvetlendirdiğini ileri süren Keneş “Ben tehlikenin azalmadığını, nispeten bir gevşeme gibi gözükse dahi riskin yükseldiğini, çünkü Erdoğan’ın son kertede kaderinin henüz netleşmediğini düşünüyorum. Yani rejimini yüzde yüz konsolide etmiş bir despottan bahsetmiyoruz” dedi.
Türkiye ve Osmanlı tarihindeki birçok acı hadiseyi hatırlatan Keneş, toplu imhanın bir isyan veya başka komplo görüntüsüyle cezaevindeki insanların öldürülmesi, toplumun içinde önceden belirlenmiş kişilere yönelik saldırılar yapılması, yağma, yaşam alanlarının ellerinden alınması veya tamamen toplum dışına itme şeklinde gerçekleşebileceğini de vurguladı.BOLD