Malum-u âliniz insan sosyal bir varlıktır, hemcinsleri ile ilişki kurar, kaynaşır, berâber yaşar…
Her insan muhatabını anlayıp, kendini anlatabileceği bir araca ihtiyaç duyar, işte tamda burada “dil” devreye girer, hepimizin bildiği gibi “İnsan konuşarak anlaşır.”
Dil ; Sosyal hayâtın kurulup, yaşanabilmesi için en önemli vâsıtâdır…
Herkes kendi dilini kolayca, zorlanmadan fitrî bir süreçle öğrenir, eğitim ile geliştirip daha fonksiyonel hâle getirebilir.
İnsanın dil ile ilgili açmazı kendi toplumu içinden ayrılıp, başka dil ve kültürlerle karşılaşınca başlar…
Takdir edersiniz ki yeni bir dil öğrenmek hiçte kolay değildir.
Dilin konuşulduğu yerde değilseniz ve öğrenmeniz gerekliyse çok daha fazla efor sarfetmeniz gerekir çünkü yeni bir dilin en kolay öğrenildiği yer konuşulduğu yerdir.
Bizler doksanlı yılların hemen ardından dünyânın değişik yerlerine gitmiş, eğitim hizmeti veren bir cemaâtin fertleriyiz…
Değişik hizmet vesileleri ile gittiğim onlarca ülkede oralarda vazîfe yapan arkadaşlarımızın yerel dili hârîka bir sûrette konuştuğunu gördüm…
Hizmet Hareketi tâbileri itibâriyle birçok dili kullanabilen fertlerden oluşan örnek bir sivil toplum hareketi.
Yedi düvele mesajınızı götürmek istiyorsanız binbir dili kullanabilmelisiniz.
Evet şüphesiz dil bilmek çok önemli…
Hem de sâdece kendi diliniz, dîninizin dili, dünyâda konuşulan en yaygın diller değil her gittiğiniz beldenin, her karşılaştığınız halkın dilini birilerinin bilmesi çok önemli.
Düşünsenize Kamboçya’da, Moğolistan’da, Kore’de, Çin’de, Japonya’da, Uganda’da, Tanzanya’da, Vietnam’da hâsılı her ülkede yerel dilleri konuşan arkadaşlarımız var…
Rabbimize şükürler olsun…
Fakat unutulmamalı biz Dîn’i referans alan bir hareketiz ve insanlığa götürdüğümüz hizmeti din-ahlâk üzerine binâ ediyoruz…
Bizim rehberlik anlayışımızda ana cadde dünyâda, dünyâ vasıtasıyla ebedî âlemi kazanmaya, kazandırmaya yöneliktir.
Emelimiz dünyâya göre dîni yaşamak değil, dünyâda dîne göre yaşayıp Rabbimiz’in rızâsını kazanmak.
Öğrendiğimiz ve ögrettiğimiz herşey iki cihân saâdeti için…
Tabiki herkes yaşadığı toplumun dilini kendi iş ve hizmetlerini, vereceği eğitim faaliyetini kolaylaştırmak için öğrenmeli ve öğreniyor.
( Berâ-i mâlûmat ; Ben de bulduğu her vesîleyle dilini geliştirmeye çalışan bir öğrenciyim )
Fakat bütün bunlarla berâber yine de unutulmamalı ki lüzumlu, asgarî boyutları ile dîni bilmek farz, dil bilmek ise kifâyedir…
Hizmetimizde dil bir araçtır, amaç değil.
Şimdilerde insanımızda oluşan enteresan bir düşünce var ;
Maâlesef bâzı arkadaşlarımız hizmetin sevk ve idâresindeki “İlâhiyatçı” arkadaşları herşeyi bildiklerini zannetme (!) ithâmı ile suçlayıp, aynı hatâya “dil” bilenlerin herşeyi bildikleri (!) varsayımıyla düşüyorlar…
( Bu arada sevk ve idâredeki ilâhiyatçı kadrolar ciddi boyutta azalmış durumda )
Arkadaş “İngilizce” biliyor diye dîni, hizmetin gelmişini, geçmişini, Kur’ân’ı, Nurları, Pırlantaları, yapılabilecek atılımları, tüm dünyanın gereksinimlerini, her işi biliyor zannediliyor !
Şaka gibi hatâ…
Ve en yaygın dil olması sebebiyle fırtına genellikle İngilizce üzerinden kopuyor.
Bir arkadaşımla aramızda geçen konuşmayı nazarlarınıza arzatmek istiyorum ;
Arkadaşım illâ “dil” diyor, dil bilenin istihdâmı diyor, dedimki
– İngilizce meâl okudun mu?
– Yok
– Peki İngilizce Risâleleri okudun mu?
– Yok
– İngilizce Pırlantalar’ı okudun mu?
-Yok
-Kaç yıldır buradasın? (ABD)
-Ondört
-Kaç kişi kazandın? o da
-Yok
Eee senin dilin ne işe yaradı bilâder, Hakk için kullanmadığın dil ile hangi ihkâk-ı hakkı arıyorsun ?
En iyi dil bilenlerimiz dahi ne yazıkki bu mânâda dînin ve hizmetin terminolojisine hâkim değiller…
Bundan dolayı birçok yerde arkadaşların anlatılanları tercüme edemediğine şâhit olmuşumdur…
Günlük dil yada ilgisiz akademik dil ile derdimiz, dâvâmız anlatılamıyor.
Din bilmeyince de, dil bilmeyince de çâr nâçar susuyoruz…
Dîni hassasiyetleri sebebiyle bir araya gelmiş insanlar yanlız “dil” bildiği için dîni, hizmetin temel done ve dinamiklerini bilmeyen, gereğince yaşayamayan insanlara tâbi olamazlar…
Yazık kendimizi kandırıyoruz…
Bu bana çok garip geliyor…
Bence hizmete vesile olamayan “dil” ya da anlatılamayan “din” gariptir, bu durum garâbettir.
Ayrıca din bilmezseniz tabanınızı kaybeder, dil bilmezseniz yerli insanlara gidemezsiniz.
Bir arkadaşım güzel bir ifâde kullanmıştı “Çok üzücü ama henüz “din” bilenler “dil” bilmiyor, “dil” bilenler de “din” bilmiyorlar.”
Din bilenler “dil”, dil bilenler “din” bilmeli…
Evet, Hizmet erleri ; Din bilmeli, dil bilmeli, dünyâyı bilmeli…
Her iki alanda da kesinlikle kendimizi, neslimizi geliştirmeye çalışmalıyız…
Çözüm için Amerika’daki “Homeschool” sistemini benimsiyor ve çok önemsiyorum.
Belkide üçüncü, dördüncü neslimiz emelimizi tam olarak gerçekleştirecek tarzda çift kanatlı ve muvaffak olacak.
Din bilenler dil bilenleri, dil bilenler din bilenleri küçümsemeden, üst perdeden konuşmadan, elimizden geleni yaparak, öğrenmeli, öğretmeli, hem bu günü hem yârını kurtarmaya çalışmalıyız…
Evrensel dil ;
İrşâd Ekseni‘nde salık verilen İrşad Ehli samîmi, gayretli, dînini, devrini bilen, kendini geliştiren, ihtiyaçlara cevap verebilecek kabiliyet ve donanımda bir insandır…
Sahadan, alaydan gelenlerle, işin ilmini-mektebini görenler berâber yürümeli.
Sahâya inmemiş, sahâda ayakları yere basmayan teorisyenlik yâhut sahâdan başını kaldırıpta aktâr-ı âleme bakamamış gayretkeşlik yeterli olmayacaktır…
Devrimizde hem sahâyı, hem insanları, hem temel teoriyi-fikri, hem âlemdeki yönelimleri bilen, hem yaşadığı devri okuyanlar muvaffak olacaklardır…
Bütün bunlar bir kişide birleşmiyorsa, ki çoğu zaman mümkün olmuyor, o zaman “birbirini tamamlayan” şahıslardan müteşekkil ekipler oluşturmak lâzım…
Hele hele birde sen-ben çekişmesi, din-dil bilmecesi, ilâhiyatçı, teknokrat, sosyolog, akademisyen vs. mücâdelesi sâdece enerjiyi boşa harcayıp yolda kalmaya vesîle olacaktır.
Halbuki biz hep birlikte güçlüyüz…
Üstâdımız ne güzel söyler “Tahsil değil, ihlâs hizmet eder keçeli”
Evet tahsilli, tahsilsiz, din bilen, dil bilen herkes ama herkes samîmiyetle ihlâsla hizmet etmeli…
Hocamız Fikir Atlası‘nı önümüze sererken şu ifâdeleri kullanır ;
“Havariler gittikleri her yerde çok ciddî müessir olmuşlardır. Ama onların bu müessiriyetlerinin altında yatan gerçek, halka yaklaşımlarında evrensel bir “dil” kullanmalarıdır ki, o evrensel dil de Hâl Dili‘dir.
İnsanlığın İftihar Tablosu’ndan sahâbeye, sahâbeden günümüze kadar bütün gönül sultanları hep bu dili kullanarak kalbleri fethetmişlerdir.
Gittikleri halkların dillerini çok kısa bir zamanda öğrenmelerinin nasıl olduğu –eğer doğru ise– o kadar önemli değildir.”
Evet bütün dilleri bilmemiz mümkün değil, dünyâda bütün dilleri bilen insan da bulamazsınız fakat yukarıda görüldüğü gibi herkesin bildiği bir dil, bir şive var Hâl-Temsil Dili, Gönül Şivesi, herkesin anladığı bu dille herkese hitâb edip kendimizi, derdimizi, dâvâmızı anlatabiliriz…
İstisnâsız olarak bütün hizmet insanları “hâl-temsil dili” bilmeli…
işte “evrensel dil” budur…
Herkes ama herkes bu dili anlıyor…
Üstüne basarak bir gerçeği tekrâr hatırlatmak istiyorum ; Çizgiyi korumak, değişmemek çok önemli olduğu kadar kendini geliştirmemekte o nisbette büyük problemdir…
İnsanın sırrı, imtihânın sırrı tekâmüldür.
@MANSURTURGUT