Burhan Kuzu, yaşarken adından en çok söz ettiren AKP’lilerden biriydi; ölümü de bir parçası olduğu sosyal medyayı sarsarak gerçekleşti. Akademi, anayasa hukuku, siyaset ve elbette pandemi…
O kadar çok konu başlığı var ki ona dair paylaşımlara içerik oluşturan.
Bir cümleyle tanımlamak zorunda kalsam Burhan Kuzu için “muhafazakar mağduriyet mitini bitiren adam” derdim. Bilhassa akademik camiadaki “Köşe başlarını tutmuş klikler, kabileler var ve bunlar Anadolu çocuklarının haklarını vermiyor” kanısının sembol ismiydi. Uzatmalı kıdemli başçavuş gibi bir türlü profesörlüğe dönüşmeyen doçentlik hayatı bu önermenin en güçlü deliliydi.Tek başına bir örnek olmayışı, benzer onlarca vakanın varlığı onun hikayesini inandırıcı kılıyor ve bayraklaştırıyordu. Kemalist, elitist, ulusalcı hegemonya, elle tutulur, gözle görülür somut bir gerçekti. Tıpkı siyasi ve sosyal mühendislik amacıyla 28 Şubat’ı yapanlar gibi…
O kafa nasıl ülke yönetimini altın tepside Recep Tayyip Erdoğan’a sunduysa, akademideki köşe başlarını da Mazhar Bağlı, Nükhet Hotar ve Burhan Kuzu gibi isimlerin ele geçirmesine zemin hazırladı.
Devran döndü, Burhan Hoca, profesör oldu, yetmedi AKP listelerinden üç dönem milletvekili seçildi ve Anayasa Komisyonu Başkanlığı koltuğuna oturdu. Çevik Bir efsanesinin gazeteci Murat Birsel’in bir sorusuyla yerle bir olması gibi büyü bir anda bozuldu.
Başkanlık sistemini bir gecede kurabilecek anayasa hocası gitmiş yerine hukuku siyasetin hizmetine sunan bir şark kurnazı gelmişti. En iddialı olduğu alanda, başkanlık sistemi hakkındaki tartışmalarda yüzeysel bilgisiyle sınıfta kaldı. Daha kötüsü ansiklopedik bilgi sığlığındaki malumatına bile sadık kalmadı; Türk tipi başkanlık denen ucubeye ve Erdoğan rejiminin kuruluşuna payanda oldu.
Hayrettin Karaman’ın İslam Hukuku yani fıkhı Erdoğan’ın hizmetine sunması gibi o ve Mustafa Şentop gibiler de pozitif hukuku aynı şekilde araçsallaştırdı.
Burhan Kuzu aslında eğlenceli bir adamdı. Kartviziti böylesine kalabalık olmasa ve daha da önemlisi hayati kararlara etki edebilen bir konumda bulunmasa kendisine gülebilirdik.
Bir sosyal medya fenomeni olarak performansı fena değildi. Türkçe yanlışları, birbiriyle çelişen paylaşımları, çocuksu polemikleriyle sempatik bile sayılırdı. Ancak bunları, Anayasa Komisyonu Başkanı veya başdanışman sıfatıyla yaptığı için eğlence yerini dehşet ve endişeye bırakıyordu.
Gözü arkada gitti. Açık açık talep etmesine rağmen ne Adalet Bakanı ne de Meclis Başkanı olabildi. Ancak daha önemlisi Kuzu, hakkındaki ağır bir suçlamadan aklanamadan gitti. İranlı uyuşturucu kaçakçısı Zindaşti’yi salıverdirmek için yargıçlara baskı yaptığı için açılan davanın daha birinci duruşması yapılmıştı. Çok ciddi suçlamalar, çok ciddi deliller vardı.
Sosyal medyada arkasından en fazla konuşanlar aslında kahramanlaşmasını borçlu olduğu kesimler. Ulu-solcu, elitist Kemalistlerin şapkayı öne koyup, Burhan Kuzu’dan bir sembol çıkaran düzenlerini sorgulaması gerekiyor. Belki o zaman Erdoğan’dan kurtulmanın yolunu da bulabilirler.
Ama niye kurtulmak istesinler ki? 28 Şubat’ın projelerini hayata geçirecek daha iyi birini mi bulacaklar!