Odatv Haber Müdürü Müyesser Yıldız’dan Akıncı davası ile ilgili çarpıcı yorumlarda bulundu.: “Toplumun önüne ilk anda olaylar nasıl sunulduysa öyle kalması istendi.
Darbeciler başarısız olmuşlar, ellerindeki en önemli rehine Hulusi Akar’ın elini öperek uğurluyorlar. Oda Tv Haber Müdürü Temsilcisi Müyesser Yıldız, TELE1 televizyonunda Murat Taylan’ın sunduğu Ana Haber programına konuk oldu ve Akıncı davasıyla ilgili değerlendirmelerde bulundu.Yıldız, Akıncı davasının “çuval dava” yapıldığını belirterek ” Toplumun önüne ilk anda olaylar nasıl sunulduysa öyle kalması istendiği” için medyanın davaya gereken ilgili göstermediğini kaydetti.Akıncı davasında Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar ve Genelkurmay Başkanı yaşar Güler başta olmak üzere birçok önemli “tanığın” dinlenmediğini belirten Yıldız, “Akıncı’da bulunanlar, o gece götürülenler, yargılanansa idi çok daha sağlıklı sonuca varılabilirdi diye düşünüyorum” dedi. İşte Müyesser Yıldız’ın Akıncı davasındaki sis perdesini araladığı ve birçok soru işareti de doğuran açıklamaları:
– Akıncı davası darbe girişiminin en önemli davası diyebilir miyiz? Davanın seyrine baktığınızda bugün alınan kararları da değerlendirmenizi rica ediyorum.
– Akıncı davası aslında en önemli dava. Şundan dolayı en önemli dava: Bir çatı davası daha vardı, Genelkurmay Çatı Davası. Ancak Genelkurmay’da yaşananlar biliyorsunuz kısıtlı saatler arasında geçti ama asıl olay ana karargah Akıncı üssüydü. Dolayısıyla Akıncı üssünün davası önemliydi.
“ODA TV’DEN BARIŞ’LAR DA AMAN GİT ŞUNU İZLE VESAİR DEMEDİLER”
Şimdi başlangıçta şu ifadeyi kullandınız: ‘Medya ilgi göstermedi, heves geçti’ dediniz. Ben heves geçmesinden ziyade toplumun önüne ilk anda olaylar nasıl sunulduysa öyle kalması istendi. Orda dile getirilecek bazı şeyler kamuoyuna yansımasın, insanların kafasında yeni soru işaretleri doğmasın diye biraz bence medyanın izlemesi istenmedi.
Ben tamamen kendi inisiyatifimle izledim. Çünkü kafamda bir yığın soru işareti vardı 15 Temmuz’a ilişkin olarak, e biz daha bağımsız olduğumuz için, sağ olsun Oda TV’den Barış’lar da aman git şunu izle vesair demediler. Ben kendiliğimden kalkıp sabah erkenden o duruşmalara gittim, gece yarılarına kadar, sabahlara kadar o duruşmaları izledim.
“ÇUVAL DAVA YAPTILAR”
Akıncı davası şuradan önemliydi: Alternatif Genelkurmay karargahı orda kurulmuştu. Her ne yaşandı ve yaşanacak idiyse orda olacaktı. Bir başladı, yarım kaldı ya da tamamlanamadı, ne olacaksa orda olacaktı. Ancak başından itibaren Akıncı davasında bir şey ters gitti. Çuval dava yaptılar. 500 sanıkla başladılar, sonra indirdiler, sonra bir daha çıkardılar. Konyası, Kayserisi, Malatyası, Balıkesiri bu davaya dahil edildi. İçinden çıkılmaz bir hal aldı. Oysa ki spesifik olarak Akıncı davası, Akıncı’da bulunanlar, o gece götürülenler, yargılanansa idi çok daha sağlıklı sonuca varılabilirdi diye düşünüyorum.Mesela başka davalarda bütün olduğu halde paramparça ettiler, üç dört ayrı dava halinde gördüler ama bu davayı da başka bir çuval yapıp bir arada götürdüler.
“HULUSİ AKAR’IN ELİNİ ÖPEREK UĞURLUYORLAR”
– 475 kişi Akıncı’da bulunan 475 kişi değil mi?
– Değil, hayır. Konya’da olanlar var, Malatya’da olanlar var. Oradakiler hepsi Akıncı’da olanlar değildi, şu anda yargılananlar. Dediğim gibi Malatya vardı, Konya vardı, Kayseri vardı, başka sanıklar vardı. Asıl Akıncı’da olanlar bu davada yoktu. Mesela kimler yoktu: Akın Öztürk, Kubilay Selçuk, Ömer Faruk Harmancık, Mehmet Dişli gibi çok önemli isimler, başlangıçta bu davada yargılandılar, ilk savunmalar alındı fakat sonra ne olduysa bu ana aktörler alındı Genelkurmay davasına monte edildi. Yurtta Sulh Konseyi üyesi olduğu iddiasıyla. Oysa ki gerekirse orda da yargılanabilirlerdi ama ana yer burasıydı. Akın Öztürk hiçbir zaman Genelkurmay’da bulunmadı o gece. Bütün mesaisi Akıncı’da geçti. Aynı şekilde Mehmet Dişli evet Genelkurmay’da iddiaya göre sayın Hulusi Akar’ı derdest ettiren kişiydi ama sonrasında sabaha kadar kendi ifadesiyle Akıncı Üssü’nde sayın Hulusi Akar’ın sekreterliğini yaptı, telefon görüşmelerini sağladı vs. Sonra ne oldu anlamadık onları aldılar, Genelkurmay’a monte ettiler. Dolayısıyla burada bir ayak eksik kaldı, tamamlanamadı. O gece Akıncı Üssü’nde ne yapıldı gerçekte, Sayın Hulusi Akar’ın talimatıyla Mehmet Dişli ve Akın Öztürk gidip 143. Filo’daki darbecilerle darbecilerle görüşüp müzakere yaparken, neyi müakare ettiler, sabah ne oldu da, tamam darbe başarısız oldu da, ben hala mesela şu sorunun cevabını bulamadım: Darbeciler başarısız olmuşlar, en ağır cezaya çarptırılacaklar, ellerindeki en önemli rehine sayın Hulusi Akar ve elini öperek uğurluyorlar Akıncı’dan. Nasıl oldu, hani ne anlaşması yapıldı çözemediğimiz bir yığın şey oldu. Bu davada bir ikinci boyut.
“AYNI ARABADAKİ İKİ KİŞİ SANIK İKİ KİŞİ TANIK”
Aynı durumda olan kişiler var. Mesela bir araçta o akşam Moda Kulübü’nden Eskişehir’e yola çıkıyorlar. Kimin talimatıyla yola çıkıyorlar? Hava Kuvvetleri Komutanı Abidin Ünal’ın talimatıyla yola çıkıyorlar, Eskişehir’e gitmek üzere. E o arabadaki iki kişi burada sanık, diğer iki kişi tanık. Aynı konumda olup davada sanık olan var, gelip o davada tanıklık yapan var. Bir yığın soru işareti.
“BAZI SANIKLAR İDDİALARI ÇÜRÜTTÜLER AMA KARAR DEĞİŞMEDİ”
Şu oldu, dediğim gibi baştan adeta bir karar verilmiş olduğu için iddianame mütalaaya dönüştü, mütalaa bugün itibariyle karara dönüştü. Yani üç senelik yargılamada, adeta bir milim yol alınamamış gibi bir pozisyon çıktı. Oysa ki dosyaya bir yığın yeni belge geldi, bir yığın tanık dinlendi, bazı sanıklar haklarındaki iddiaları çürüttüler ama karar değişmedi.
– İddianame mütalaaya dönüştü diyorsunuz. Üç buçuk yıldır devam eden bir yargılamada mahkemede o kadar savunma yapılmış, belge gelmiş, yeni deliller ortaya sunulmuş ama bunların dikkate alınmadığı başlangıçtaki iddianame üzerinden bir karar verildiğini söylüyorsunuz. İlk söylediğinizde, yani basının buna ilgisinin azalmasının nedeninin de bir heves kaçması değil de karartma olarak tanımlayabileceğimiz, toplumun bu mahkemenin ayrıntılarına ulaşmaması için bilinçli bir tercih olduğunu söylediniz. Bunlar çarpıcı değerlendirmeler. Peki, orada dikkate alınmayan deliller, belgeler, sizin incelediğiniz, dinlediğiniz sanıklar itibariyle bu yargılamanın sonucunda vicdanları rahatlatacak bir karar çıktığını söyleyebilir miyiz?
– Akıncı davasında en önemli iki tanık sayın Hulusi Akar ve Yaşar Güler’di. Düşünün derdest edilmişler, sabaha kadar Akıncı’da tutuluyorlar, Yaşar Güler’in elleri ayakları bağlı tutuluyor. Mahkeme bir ara karar aldı; dedi ki tanık olarak dinleyelim. Aynı zamanda mağdurmuş bu iki isim. Fakat sayın Hulusi Akar’la sayın Yaşar Güler, avukatları kanalıyla mahkemeye şunu ilettiler: Biz Genelkurmay çatı davasında ifade verdik, burada ifade vermemize gerek yok dediler. Ve mahkeme maalesef o kararından geri adım atmak zorunda kaldı ve bu iki tanığı dinlemeden bu davayı bitirmiş oldu. Başka tanıklar da dinlenmedi. Başka deliller dikkate alınmadı.
“CİDDİ SAAT KOPMALARI VAR, BAZI YERLERDE GÖRÜNTÜ YOK”
O görüntüler, Akıncı’daki görüntülerde ciddi saat kopmaları var. Bazı yerlerde görüntü var, bazı yerlerde görüntü yok. Oysa ki Akıncı’nın her tarafında kamera var. Mesela sayın Hulusi Akar’ın tutulduğu komutanlık binasında enteresandır hiç görüntü yok. Başka her yerde görüntü var, nitekim hatırlayın Hava Kuvvetleri Komutanı Abidin Ünal eleştirilince, o meşhur görüntüsü çıkmıştı, Akın Öztürk’le kol kola koridorda gidiyorlar, filonun koridorunda. Bu nasıl bir şeydir diye sorgulandığında Abidin Ünal şunu söylemişti: Niye sadece benim bulunduğum yerin görüntüleri var da diğer yerlerin görüntüleri yok diye. Halbuki her yerde dediğim gibi kamera var. sanki görüntüler biraz ayıklandı, ses kayıtları, ses tapeleri, suyunun suyu ses tapeleri dikkate alındı. Orjinalini kesintisiz dinleme imkanı olmadı. Benim gördüğüm kadarıyla, zaten şu 5 ayı takip edemedim ki en önemli beş aydı. Neden en önemliydi? Sivil imamlar ve Hakan Karakuş’un, en önemli sanık, savunmalarını takip edemedim. Onların da savunmalarını takip ettikten sonra kafamda fotoğraf netleşecekti ama ben o sırada hapse girdiğim için, bugün sadece karar duruşmasında bulunabildim. Şimdi bütün o dosyaları toparlayıp o beş ayda ne olduğunu da zaten bir masaya yatıracağım, kendi içimde. Ondan sonra daha sağlıklı bir değerlendirme yapabilirim diye düşünüyorum.
– Cezaevine girmenizde bu davaya ve bu davalara, özellikle bu davaya gösterdiğiniz ilginin de neden olduğuna dair çok sayıda yorum yapıldı. Şimdi söyledikleriniz de dikkat çekici. Dolayısıyla ortaya şöyle bir tablo mu çıkıyor: Çok daha genişletilebilirdi bu dava. Bir, bu yargılama içerisinde olmayan isimler eklenebilir ve mahkum edilebilirdi, iki, onu tam anlayamadık, belki açmak gerekir, bazı isimler de beraat edebilirdi bu savunmalar neticesinde. Ya da mahkum olmayabilirdi. Belki bu da ihmal edildi.
– Elbette, elbette. Şöyle bir şey söyleyeyim, mahkeme geçen ekimde beş ismi tahliye etti. Üç dört senelik tutukluluktan sonra ki bunların zannediyorum üçü generaldi, general rütbesinde olanlardı. Ve demin örneklediğim arabayla Abidin Ünal tarafından Eskişehir’e gitmeleri talimatı verilen generallerdi. Yani bir icrai faaliyetleri yok. Moda Düğün Salonu’ndan çıkıyorlar, Eskişehir’deki harekat merkezini devreye sokacaklar, Akıncı’daki kalkışmaya karşılık. Onlardan birisini, generallerden birisini tahliye etti mahkeme, bu kadar yatırdı, bu kadar dinledi, demek ki kanaat getirdi darbede bir fonksiyonu yok. Fakat iktidar medyası tepki gösterdi, nasıl tahliye edersiniz dediler. Apar topar üst mahkemeye itiraz yapıldı, bu mahkeme kararında direndiği halde, üst mahkeme kararıyla tutuklandılar. Ve bugün ne oldu? Normalde beraat etmesi gereken bir sanıktı, mahkeme de o kanaatteydi ki tahliye etti ama kalktılar örgüt üyeliğinden dokuz yıl verdiler. Ki çıkmasın, çünkü tepki olacak düşüncesiyle. Ya da aynı şekilde o dönemde tutuklanan emir subayı Abidin Ünal’ın bırakılmıştı, iktidar medyasının itirazı ve üst mahkemenin kararıyla tutuklandı. E bugün onunla ilgili beraat kararı verildi. Boşu boşuna bir sene daha yatmış o oldu emir subayı. Yani çok dengesiz, çok ölçüsüz.
“ASKERİ FARK EDİLİYOR ASKERİ YARGININ NEDEN DEVRE DIŞI KALDIĞI”
Şimdi ana sorun şu: Bakın bu yargılamalar, şimdi fark ediliyor, askeri yargının neden devre dışı kaldığı. Askeri yargı olsaydı ve bu yargılamalar askeri mahkemelerde yapılmış olsaydı, bu kadar toptancı bir karar çıkmazdı. Şu dikkate alınmadı: Sivil mahkemeler, emir komuta, TSK’daki mutlak itaat kuralı hiçbir şekilde dikkate alınmadı. Buyurun, bugün general de ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırıldı, kursiyer teğmen de ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırıldı. Yani emir veren, emir alan. Bu ölçü olmamalıydı. Böyle bir ölçü olmamalıydı diye düşünüyorum. Ama bütün kursiyerlere kesintisiz verdiler cezayı. Ya yaptığı bir şey yok. Eline silah almamış, orda kal demişler, kalmış komutanın emriyle. Şimdi icrai faaliyeti olmadığı halde ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası vermek ne kadar adildir takdirlerinize bırakıyorum.
“BİR KİŞİ KABUL ETTİ O DA KIZI ÜZERİNDEN TEHDİT EDİLDİ”
– Son sorum şu olsun: Bu davayla ilgili en son ifade veren kişilerden birinin, sonradan hesaplaşacağız sizinle, diyerek mahkeme başkanını tehdit eden sözler sarf ettiğini biliyoruz. Yargılama sürecinde de sürekli mahkeme kafa tutan, mahkeme karşısında, ne diyelim suçlamaları asla kabul etmeyen bir sürecin yaşandığına dair haberler okuduk. Darbeye katıldıklarına şüphe olmayan, eldeki bilgi, belge, delil, görüntülerle isimler arasında “Evet biz bu darbeye katıldık” diyenler de oldu mu bu davada?
– Büyük çoğunluğu şu savunmayı yaptı: Emir verildi, saldırı var, ya da işte TMH (terörle mücadele harekatı) var onun için harekete geçtik dendi sanıkların büyük bir kısmı. Sadece Gökhan Sönmezateş, yani Cumhurbaşkanı’na suikastı yapacağı, ki suikast değil de Cumhurbaşkanı’nı Marmaris’ten alıp Ankara’ya sağ salim getirmek görevlendirildiğini söyleyen ve “ben darbeye katıldım” dedi. “Ben fetöcü değilim ama darbeye katıldım” dedi. Ama orda şöyle ilginç bir şey oldu: Biliyorsunuz Gökhan Sönmezateş Muğla’da da yargılandı ve sayın Cumhurbaşkanı ayrıldıktan çok sonra gitti Gökhan Sönmezateş. Her ne çatışma yaşandıysa Marmaris’te Gökhan Sönmezateş ve ekibinin gitmesinden önce yaşandı. Gökhan Sönmezateş dedi ki Akıncı davasında, ilk evet o da sanıktı, sonra onu da ayırdılar, Genelkurmay’a kattılar. “Beni durduran, beni o saate kadar bekleten, saat 4’e kadar bekleten kişi, işte onun ismini açıklayacağım” dedi. Sonra mahkemeye “Salonu boşaltın, ben anlatayım her şeyi” dedi. Ama mahkeme bunu kabul etmedi, oysa önemliydi. Keşke salonu boşaltsalar ve Gökhan Sönmezateş, her ne anlatacaksa anlatsaydı, bir şeyler netleşseydi. Öyle kaldı. Sonrasında Gökhan Sönmezateş, Genelkurmay davasına nakledildi, orda da ondan sonra konuşmadı zaten. Konuşmama gerekçesini de kızlarının üzerinden işte tehdide maruz kaldığı iddiasıyla açıkladı. Yani karmakarışık bir dava oldu. İstinaf için bir şey söyleyemem ama Yargıtay’ın bu Akıncı davasının içinden çıkmak için epey emek sarf edeceğini düşünüyorum.