35 bini kamudan ihraç edilen, 20 bini de çalıştıkları özel öğretim kurumların kapatılması ve çalışma izinlerinin iptal edilmesiyle 55 bin öğretmen bir 24 Kasım Öğretmenler Günü’ne daha buruk giriyor.
Kayseri’de bakkalcılık yapan 22 yıllık edebiyat öğretmeni Bekir Karabulut da o binlerce öğretmenden sadece biri. Bugün 24 Kasım Öğretmenler Günü. 15 Temmuz 2016 darbe girişiminden sonra ilan edilen Olağanüstü Hal (OHAL) kapsamında çıkarılan Kanun Hükmünde Kararnamelerle (KHK) binlerce öğretmen işinden oldu. Geçim derdi, hayata tutunabilme çabası derken eli kalem tutması gereken öğretmenler ayakta kalabilmek için çeşitli işlerde çalışmak zorunda kaldılar. Geçinmek için inşaatta çalışan da var, pazarda meyve sebze satan da. Taksicilik yapan öğretmen de var, merdiven silmek zorunda kalan da. Çiftçilik, çorap örüp satmak, işportacılık, çobanlık da o öğretmenlerin yaptığı diğer bazı mesleklerden bazıları… Aslında hepsinin tek bildiği meslek ise öğretmenlik ancak mesleklerini yapamıyorlar.
KHK’yla kapatılan Aktif-Eğitim-Sen sendikasına üye olduğu için ihraç edilen Bekir Karabulut binlerce KHK mağduru öğretmenden biri. 22 yıl edebiyat öğretmeni olarak görev yapan Karabulut, şimdilerde Kayseri’de küçük bir bakkal dükkânı işletiyor. “Öğretmenlikten başka meslek bilmem, elimden başka bir iş gelmiyor” diyen Karabulut yaşadıklarını Kronos‘a anlattı.
“ANLADIK Kİ PİMİMİZ ÇEKİLMİŞ…”
Sendika üyeliği bahane edilerek 672 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile mesleğinden ihraç edilen Bekir Öğretmen, “Ben kamu kaynakları ile aidatları ödenen, okullara tanıtım yazıları Milli Eğitim Bakanlığı tarafından gönderilen, resmî açılışı Ocak 2014’te yapılan Aktif Eğitim-Sen üyesi idim. İhraç edileceğimi düşünmüyordum” diyor. “Basında yer alan haberlerde; banka hesabı olanların, sendikaya üye olanların, ilk defa ismini duyduğumuz bir telefon uygulamasını (ByLock) indirenlerin vs. ihraç olduğunu duyunca ister istemez bir tedirginlik yaşadım” diyen Bekir Karabulut sözlerine şöyle devam ediyor: “Son güne kadar biz hep böyle bir şey ile insanların işinden edilemeyeceğini savunduk. Hatta Nurettin Canikli o zamanlar bu olayları takip edeceklerini, memurların eşlerinin, çocuklarının bir suçu olmadığını söylemişti. Gündüz yaptığı açıklamayı akşam inkar ederek daha gaddarca ifadelere yer verince anladık ki bizim pimimiz çekilmiş. Türk Ceza Kanunu’nda yer almayan suçlamalarla toplu bir cezalandırma hayata geçirilmiş oldu.”
“İHRAÇ EDİLİNCE DIŞLANMIŞ, TERK EDİLMİŞ GİBİ HİSSETTİM”
Bekir Karabulut, ihraç edildiğinde hissettiklerini ise şöyle anlatıyor: “İhraç edilince kendimi dışlanmış, terk edilmiş ihanete uğramış gibi hissettim. Suç psikolojisi diye bir alan var psikolojide. Suç işleyen kişi suçun karşılığını görünce tatmin bile olabilir. ‘Ben bu suçları işledim dolayısıyla bu cezayı hak ettim’ diyebilir. Peki biz ne yapacağız? Bizim suçumuz ne? Ne hissedeceğimizi şaşırdık. İhanet deyince aklımıza ülkenin genel menfaatini başka bir kaynağa vermek gelirdi. Vatan haini olmak böyle bir şeydi. Şimdi sendikaya üye oluyorsun vatan haini, bankaya para yatırıyorsun vatan haini, dershaneye çocuğunu gönderiyorsun vatan haini, oy vermiyorsun vatan haini, biri içeri girince kalkmıyorsun vatan haini vs. Kavramların içi boşaltıldı. Hainlik bizim aklımızdan bile geçmez. Biz çocuklarımızın, ekmeğimizin, peşindeyiz. Darbeyle işimiz olmaz, darbeyi yapanı da desteklemeyiz. Darbecilerin en ağır şekilde cezalandırılmasını isteriz. Böyle bir suçlamayı kesinlikle kabul etmiyorum. Bizim için en ağır durumdur bu. Ne terörü? Bir sendikaya üye olduğumuz için terörist ilan edileceğimizi nasıl öngörebiliriz? Ben bu sendikaya bile isteye gidip üye oldum. Farzedin ki açık bir mağaza var ve gidip alışveriş yapıyorum. Niye oldun diye bir soru olur mu? Ben neden bunun için hesap vermek zorundayım?”
“ÖĞRETMENLİKTEN BAŞKA MESLEĞİM YOK”
“Ben öğretmenlikten başka iş bilmem” diyen Bekir Öğretmen, “İhraç olduktan sonra ne iş yapacağımı bilemedim” diyor. Daha sonra bir arkadaşı ile istişare ederken bakkal dükkanı açmaya karar veriyor. “Bakkal herkesin kolayca yapabileceği bir iş. Al gülüm ver gülüm hesabı” diyen Bekir Öğretmen bakkal dükkanı açma hikayesini şöyle anlatıyor: “İhraç edildikten sonra arkadaşlarla ne iş yapacağımızı konuşurken çeşitli fikirler geldi aklımıza, ancak elimizde öğretmenlik haricinde bir meslek yok. Kuaför dükkanı açsam kuaförlük bilmiyorum, terzilik yapmaya çalışsam terzilik bilmiyorum. Ben edebiyat üzerine eğitim almış ve bu alanda lisans yapmış biriyim. Sn. Süleyman Demirel’in sunumunu yapmak üzere Yozgat’tan şefaat diye götürülmüş bir öğretmenim. 10 yıl Yozgat’ta sunuculuk ve eğitmenlik yaptım. Daha sonra okul müdürlüğü, İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü yaptım. Tüm mesaimi bunun üzerine harcadım. Devletin bana bu darbeyi vuracağını öngörseydim belki Demirdöküm işine girerdim. Örneğin bir berberlik öğrenirdim, pazarcılık yapardım, kendimi yetiştirirdim. 22 yıl kamu görevinde bulunduktan sonra devlet ‘Ben seni attım’ dedi. Ne yapabilirim diye düşünürken herkesin yapabileceği bir iş olan bakkal dükkanı açmayı tercih ettim. Basit bir iş. Bu saatten sonra başka bir meslek yapamam.”
“ÖĞRETMEN OLDUĞUMUZ ALNIMIZDA YAZIYOR”
KHK’lı olduğunu kimseden saklamadığını belirten Karabulut, “Saklanacak bir şey yok. Biz suçlu değiliz. Kitle psikolojisi ile kişi psikolojisi farklıdır. Toplu hareketlerde farklı konuşuyorlar, ancak tek tek konuştuğumuzda daha farklı oluyorlar. Çevrede bilen bilmeyen herkes bana hocam der. Sanki alnımıza yazılmış hoca olduğumuz. Haklarımız iade edilecek ve biz tekrar mesleğimize geri döneceğiz. Hayattaki en güçlü şey haklı olmanın vermiş olduğu güvendir. Ben haklarımızı alacağımızdan çok eminim. Buna dair ümidim çok güçlü” diyor. Bekir Karabulut, “Biz toplumu kaybetmedik, toplum bizi kaybetti. Biz bu toplumun has evlatlarıyız. Gadre uğrayan tarafız” diyor. KHK’lıların konuştukça mağduriyetlerin daha iyi anlaşılacağını kaydeden Karabulut, “Her ne kadar siyasilerin büyük bir desteğini görmesek de zaman içerisinde onların da bu haksızlıkların dile getireceğini düşünüyorum. Bu durumu sadece belirli bir kesimin mağduriyeti olarak düşünmek olayı hafife almaktır. Devlet kurumsallığının, devlet geleneğinin hırpalanması, devlet kurumlarının buradan hareketle zayıflamasının bir göstergesi bakımından son derece kayda değer buluyorum” şeklinde konuşuyor.
“BU ÜLKEDE ÖRGÜTLENMEK SUÇ İMİŞ”
Toplum olarak bazı şeyleri aşamadığınızı ifade eden Bekir Öğretmen, “Bir daha bir sendikaya üye olmam” diyor ve ekliyor: “Ortadoğu toplumlarında bir örgüte, bir gruba, bir sendikaya üye olmak sakıncalı imiş, bunu gördük. Bir sivil toplum kurumunda yer almak, sendikalı olmak genelde Batı toplumlarına özgü bir durum imiş. Artık herhangi bir kuruluşa üye olmam, olamam. Toplumda; nasıl bir sendikaya üye olana bunu yaparsınız diyen birini gördünüz mü siz? Peki bunu söyleyen sendika gördünüz mü? Sendikaların hiçbiri bu kadar insanın ihraç olması kabul edilemez diyemedi.”
“DEVLETİN YAPTIĞI HER ŞEY DOĞRU OLMAYABİLİR”
“Bu ülkede muktedirler her dönem bir kesimi mağdur ettiler. Bu dönemin mağdurları da biz olduk” diyor Bekir Karabulut. “Devleti sorgulama bilincinden yoksun olduğumuz için onun yaptığı her şeyi doğru kabul ediyoruz “diyerek serzenişte bulunan Karabulut, “Ne ile suçlandığımızı bile net olarak bilmiyoruz. Soruyorlar: Neden ihraç oldun? Sendikaya üye olduğum için. Başka? Başka bir şey yok. Vardır, vardır. Yok. Başka bir şey yok. Devletin yaptığı her şeyi doğru kabul ediyorlar” şeklinde konuşuyor.
KHK’lı öğretmen sözlerini şöyle sürdürüyor: “Bir kere şunu bilelim; devletin yaptığı her şey doğru olmayabilir. Tarih bunun örnekleri ile doludur. Devlet adına, yönetim adına birçok yanlışa imza atılmış. Dönemin muktedirleri Adnan Menderes’i yargılamış ve idam etmişler. Aklı başında bir Allah’ın kulu devlet doğru yapmış diyebilir mi? Deniz Gezmiş idam edilmiş, bugün kimse buna bravo, devlet doğru yapmış, biz bu kararı sorgulayamayız diyebilir mi? Devlet adına yapılan her uygulama doğru olacak diye bir şey söz konusu değil. Bugün bizlere yapılan da yanlış. Bir insanın sendikaya üye olması, bankaya para yatırması gibi daha bir sürü saçma bahane ile ihraç edilmesi yanlıştır.”
“KENDİMİZİ İFADE ETMELİYİZ”
Bekir Öğretmen sözlerini şöyle sürdürüyor: “Bizler korkmadan çekinmeden bunun yanlış olduğunu üstüne basa basa, altını çize çize, gözlere soka soka anlatmak zorundayız. Hakkımızı aramamız lazım, bize yapılanları kayda geçirmemiz lazım. Kim haksızlığa uğramış ise ben haksızlığa uğradım diyecek. Dolayısıyla ben buradan KHK ile haksızlığa uğramış tüm emsallerin için çağrıda bulunuyorum; lütfen kendinizi ifade edin. Türkiye’de her dönem mağdur edilen bir kesim oluyor, bu dönemin mağdurları da biz olduk. Bunun bir yanlış olduğunu, bir zulüm olduğunu her platformda bizim duyurmamız gerekiyor. Biz haklarımızı eninde sonunda geri alacağız ve işlerimize iade edileceğiz.”