Cezaevine girişte çıplak aramaya maruz kalan avukat Betül Alpay Kabadayı: Çıplak arandığım için de, cezaevinde akli dengesini yitiren ve zor durumda bırakılan arkadaş için de yasal yollara başvuracağım.
SELAHATTİN SEVİ-KRONOS
Türkiye günlerdir cezaevleri ve karakollarda yaşanan çıplak aramaları konuşuyor. İktidar partisinin temsilcileri kadınların beyanlarını, TBMM’nin ve insan hakları kuruluşlarının raporlarını inkâr ederken, her gün onlarca kadın yaşadıklarını anlatıyor.
Cezaevine girişte çıplak aramaya maruz bırakılan avukat Betül Alpay Kabadayı, X-Ray cihazından geçtikten sonra iki kadın gardiyanın kendisini küçük bir odaya aldığını ve kötü muamelede bulunduklarını belirtti. AKP’li Özlem Zengin’e de seslenen Kabadayı, “Kızınız varmış 23 yaşında. Ben de bu olayları yaşarken 23 yaşındaydım. Madem hayatınız kadın mücadelesiyle geçti, buyurun kadınlar için mücadele edin” dedi.Avukat Betül Alpay Kabadayı ile yaşadıklarını konuştuk.
Siz de cezaevinde çıplak aramaya maruz kaldınız. Ne zaman oldu, neler yaşadınız?
2 Kasım 2017 tarihinde tutuklandım, Muğla E Tipi Ceza İnfaz Kurumu’na gönderildim. Adım attığımdan itibaren beni 4-5 erkek gardiyan, 2 kadın gardiyan karşıladı. Muğla E Tipi aslında erkek cezaevi ama içinde dört adet de kadın koğuşu bulunuyor. Burada gardiyanlar tarafından doğal olarak bir normal aramadan geçiriliyorsunuz zaten, bu normal olanı.
“BÖYLE BİR MUAMELE BEKLEMİYORDUM”
Fakat beni içeride başka bir odaya aldılar. Bu oda dediğimiz yer X-Ray’lerin hemen yanında bir oda. Bu odaya beni soktular, kıyafetleri çıkarmamı söylediler. Ben de yavaş yavaş başörtümü, kıyafetlerimi çıkardım. Üzerimde atletim, üst iç çamaşırım ve alt iç çamaşırlarım kalana kadar çıkardım. Onu da çıkar, bunu da çıkar dediler. Kadın gardiyanlar dedi ki, “alt iç çamaşırını da çıkar.” Ve çök kalk dediler. Ben, bunu söylediklerinde gerçekten dehşete uğradım. Böyle bir muameleyle karşılaşacağımı asla tahmin edemezdim. Hukukta da yeri yok zaten bunun. Son olarak alt çamaşırımı da çıkardım, onların dediğini yaptım, çök kalk da yaptım. Sonra kadın gardiyanlardan biri eline bir eldiven takıp atletimin içine elini sokarak eliyle aradı. Ne aradı bilmiyorum açıkçası, çünkü atletimin içi gözüküyor zaten, ne olduğu gayet açık, belli. Hiçbir şey saklanması mümkün değil atletin içinde, o şekilde arama yaptı bana. Sonrasında alt iç çamaşırımı giydim, üzerimde atletim olduğu halde üzerime bir tane hastane önlüğü giydirdiler. O hastane önlüğüyle ben yeniden X-Ray’lerin olduğu kısma çıkarıldım. Tekrar X-Ray’den geçirildim. Bu esnada etrafımda dört beş erkek gardiyan vardı ve bacaklarım çıplaktı.
Siz avukatsınız, bunun hukuksuz bir uygulama olduğunu bilmiyor muydunuz, neden ‘hayır’ demediniz?
Neden ‘hayır ben çıkarmayacağım’ diyemediğimi hatırlayamıyorum gerçekten. Anlam da veremedim kendime. Ama diyen arkadaşlarım varmış. Sonrasında koğuş arkadaşlarımdan biri anlattı, kendisiyle aynı gün giren bir koğuş arkadaşı o gün hayır dediğini ‘ben bu şekilde çıkamam, oradan gardiyanları çekin’ dediğini ama kadın gardiyanın bağırdığını ve çıkmak zorunda kaldığını söyledi. Muhtemelen benzer muameleyle ben de karşılaşacaktım diye düşünüyorum. X-Ray’den beni geçirdikten sonra tekrar odaya aldılar. Giyindim ve gardiyanlar eşliğinde koğuşuma götürüldüm. Şunu rahatlıkla söyleyebilirim, koğuş arkadaşlarımın yüzde 80’i bu şekilde geçirilmiş. Çıplak aramadan geçirilmiş. Bilmiyorsunuz, içeride zaten kime anlatmıyor bana şöyle yaptılar, böyle yaptılar diye. Birkaç güçlü kadının çıkıp bunları anlatması, diğer kadınlara da güç verecektir.
Cezaevine girişte maruz kaldınız bu muameleye. Sonrasında tekrar etti mi peki?
Hayır, sadece girişte oldu.
Bu tür bir aramaya maruz kalmak sizi nasıl etkiledi? Psikolojinizi nasıl etkiledi?
Psikolojik olarak tabii ki etkilendim. Ama asıl üzüldüğüm nokta, nasıl itiraz edemedim, nasıl hayır diyemedim, nasıl karşı koyamadım. Ben kendimi suçluyorum biraz. İtiraz edebileceğim şeylere itiraz edemedim. Etseydim ne olurdu? Olan yine bana olurdu diye düşünmüştüm.
Sizin gibi başka kadınlarla da konuştum. Özellikle Uşak’ta tartışmaların da çıkmasına vesile olan gözaltılarda bu aramaya maruz kalan öğrencilerle… En çok hayıflandıkları konunun haklarını bilmemek olduğunu söylüyorlar. İşkenceyi rutin bir uygulama zannetmişler. Ama siz bir avukatsınız ve haklarınızı biliyorsunuz.
Hem o şok durumu var hem de o gün bütün motivasyonum ailem üzülmesin, ağlamayayım, mutsuz olmayayım. Bütün motivasyonum buydu. Kendimi mutsuz etmemek için onları mutlu etmiş oldum. Haklarımı biliyordum tabii ama bazı şeylerin prosedür olduğunu düşünüyorsunuz. Bunu uygulamaları gerek, zor durumda bırakmayayım. Ayrıca, içerideyken bu meseleleri pek düşünemedim. Yaptığım meslekten ve her şeyden soğumuş durumdaydım çünkü. Çıktıktan sonra düşünmeye vaktim oldu.
Ne kadar kaldınız cezaevinde?
Ben 6 ay 22 gün kaldım. 23 Mayıs 2018’de çıktım.
Bu süre zarfında kötü muamele veya işkence denilebilecek başka bir duruma maruz kaldınız mı? Nelere şahit oldunuz?
Bu çok yaralı bir soru benim için. Ben yaşamadım ama koğuş arkadaşlarımın yaşadıklarına şahit oldum. Onların yaşamasından ben de çok etkilendim. Benim için çıplak aramadan daha fazla bir etkilenme doğurdu içerideki olay.
Paylaşmanızda bir mahsur var mı?
Hayır, mahsuru olacağını sanmıyorum. Tam hatırlayamıyorum, ben içeriye girdikten birkaç hafta ya da birkaç ay sonra bir arkadaşı getirdiler. Aslında savcılık ifadesinde isimler vermiş ama sanırım başka isimleri de verebileceğini düşünerek savcı tutuklamaya sevk etmiş, Sulh Ceza da tutuklamış. Çok ilginç bir dosyaydı. Bu arkadaş geldi. İlk günlerde psikolojisi çok yerinde değil gibiydi. Birkaç gün sonra kendini belli etmeye başladı yavaş yavaş. Biri gardiyanlarla bir yere gidiyor, “Onu nereye götürdüler idam mı edecekler?” diyor mesela. Cezaevlerinde ayda bir ciddi aramalar yapılır. Bu aramaların birinde iki cezaevi duvarı arasından askerler silahlarıyla geçtiler, kız buna da şahit oldu. Şahit olduğu günün akşamında kıyamet koptu. Hem kendisinin birileri tarafından öldürüleceğini düşünüyor, gardiyanların kendisini ve bizi idam edeceklerini sanıyor. Değişik bir ruh haline bürünmüştü. Bu arkadaşımız uyurken uyamıyoruz da, çünkü herkes tedirginlikten uyuyamıyor. Ortalıkta sürekli bebeklerin üzerine gidiyor, kontrol ediyor nefes alıyorlar mı diye.
“PSİKOLOJİSİ BOZULMUŞ KADINA ERKEN MÜDAHALE EDİLMEDİ”
Bir arkadaşın ranzasına girip bir şey yapmaya çalıştı. Aşağı inip zile bastım. İki gardiyan geldi. Bir tanesi, beni ilk gün içeri alan gardiyan. Dedik ki, arkadaşın acile sevk edilmesi lazım, şu an sakinleşmiyor. Bizim çığlıklarımızdan da iyice korktu çünkü. Acile sevk edin, sakinleştirin, kapıyı açın bir hava aldırın filan dedi. İkna etmeye çalıştık ama ikna olmadılar. Müdürle konuştuklarını ve asla bunun mümkün olmayacağını, başka suçlardan bir koğuş olsa hiç sorun olmayacağını ama ‘FETÖ koğuşu’ olduğu için asla bu kapıyı açamayacaklarını iletti bize. Arkadaşımız o gece sabaha kadar kapının önünde bekledi, çıldırmış vaziyette. Biz uyumadık hiçbirimiz, başında duruyoruz. Her an bir şey yapabilir çünkü. Sabah kapı açılır açılmaz koşa koşa diğer kapıya gitti. Daha sonra geri dönüp üstüne bir bornoz aldı, içindeki her şeyi çıkardı. Kapının önüne gitti sonra, Kasım ayı, soğuk haliyle, orada altına yaptı. Ve o günden sonra altına kaçırmaya başladı. O gün sadece sakinleştirici yapılsaydı, bir şey yapılsaydı belki her şey farklı olabilirdi ama o günden sonra o arkadaş gerçekten de akli dengesini yitirdi diyebilirim.
Böyle bir travmaya ne sebep olmuştu?
Travmaya o aramanın yapılması sebep oldu diye düşünüyorum. Çünkü o gün gardiyanlar çok sert girdiler. Benim görmediğim, cezaevinde bir kez karşılaştığım bir arama oldu bu. Duvarların üzerinden askerler silahlarıyla geçti, gardiyanlar çok kalabalık bir şekilde içeri dalıp dağılın çekilin diye bağırıyor. Onun tetiklediğini düşünüyorum. Zaten tutuklamayı kaldırabilecek psikolojide biri değilmiş belli ki. Üzerine bir de böyle bir şey yaşayınca tetiklendi.
“AKLİ DENGESİNİ YİTİRDİKTEN SONRA TAHLİYE VERİLDİ”
Sonrasında hastaneye sevki için de çok uğraştık. Müdür görüşü istedik, hastaneye gönderin, tutanak tutmaya çalışıyorum, gardiyanlara imza atın dedim atmadılar haliyle. Bir Perşembe günü bu arkadaşı ‘hastaneye gönderiyoruz’ deyip koğuştan aldılar, öğleden sonra da müdür bey koğuşumuza görüş yapmaya geldi. ‘Arkadaşınızı şu an geri gönderiyorlar, yapabilecekleri bir şey yokmuş, yer yokmuş’ dedi. Bir anda nasıl ya geri mi geliyor filan diye insanlar konuşmaya başladı. Çünkü o güne kadar her gece başında nöbet tutmuşuz, belli bir saate kadar bir kısmımız, belli bir saate kadar bir kısmımız başında duruyor. Tek başına bırakabileceğimiz durumda değil, koğuşta çocuklar var, bebekler var. Onlara bir şey yaparsa ne olacak. Biz de geri gelecekse koğuşa getirilmemesini, gözetim altında tutulması gerektiğini söyledik. Bizim için problem değildi açıkçası: İçimizde hemşire arkadaşlar vardı, kızın altını değiştiriyorlardı. Bir tutuklunun başka bir tutuklunun altını değiştirme yükümlülüğü var mı diye sordum. Böyle bir şey yok, bunu dayatamazsınız dedik. Müdürlerden biri “Biz sizi böyle bilmezdik. Biz sizi arkadaşlarınıza sahip çıkarsanız sanıyorduk” dedi. Bizi terörden suçlayıp tutukluyorlar, sonra da biz sizi böyle bilmezdik diyorlar. Nasıl biliyordunuz o zaman? Tartışma oldu. Ben çok itiraz ettim, bir arkadaş daha vardı. Müdür dedi ki “siz örgütlenmişsiniz”, ben de “örgütlenmek suç değil, biz burada kötü bir şey için mi örgütleniyoruz” dedim. Bundan çok rahatsız oldular. Örgütlü suçtan yattığım için. Ben ve iki arkadaşıma daha disiplin soruşturması açtılar. Ben ve bir arkadaşımın koğuşlarını değiştirdiler. Cezaevinde koğuş değiştirme kötü bir tecrübe.
Arkadaşınız koğuşa tekrar döndüğünde nasıldı?
Arkadaş döndüğünde eşarbı çıkmış kafasından, ortasından yırtılmış, bileği kırık. Bileğinin kırık olduğunu gardiyanlar fark etmemişler bile. İçeride arkadaşlarımız vardı, baktılar kızın bileği şişiyor, kırık belli ki. Tekrar çağırdık, acile götürdüler. Sakinleştiricilerle, arkadaşımızın başında nöbet tuta tuta o beş altı gün geçti. Savcı bey sağ olsun bir haftanın sonunda, arkadaş akli dengesini yitirdikten sonra tahliye verdi.
Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu gündeme getirdi, HDP grubu da Meclis’te arkasında durdu, bu çıplak arama meselesiyle ilgili. Ama iktidar kanadı kabul etmiyor iddiaları. Özellikle bir kadın milletvekilinin, Özlem Zengin’in kabul etmemesini siz nasıl karşılıyorsunuz?
Bir kadın, bir avukat, milletvekili Özlem Zengin diyelim. Bence bunlar çok önemli. Çünkü daha duyarlı olmasını bekliyorum ben. Kadın olması zaten üzücü bir durum ama özellikle avukat olması beni daha çok etkiliyor. Avukatsın, hakkı hukuku biliyorsun. Hiç hayatında aktif avukatlık yapıp yapmadığını merak ediyorum. Yaptıysa gerçekten cezaevine… Çünkü bu bizimle başlayan bir şey değil. Sadece bizimle başladığını düşünmüyorum. Ömer Faruk Gergerlioğlu, konuşmasında 2012 yılından da bahsediyor mesela. Onun öncesi de var. Herhangi bir ceza soruşturması kovuşturmasına dâhil olduysa Özlem Zengin, görmüştür diye düşünüyorum. Yoktur demesinin hiçbir anlamı yok. Bu yalnızca kendi kitlelerine ‘yok öyle bir şey, bu yine onların oyunu’ filan tarzında bir avutma gibi geliyor. Yoksa bizi ikna etmek için söylenmiş bir cümle değil o. Meclis’teki milletvekillerini ikna etmek için söylenmiş bir cümle olduğunu da düşünmüyorum.
“EĞER UFACIK VİCDANINIZ VARSA TEYİT EDİP DOĞRULUĞUNU GÖRÜRSÜNÜZ…”
Özlem Zengin’e hitap etseniz, ne dersiniz?
Özlem Zengin’e şunu söylemek isterim: Kendisinin de kızı varmış, 23 yaşındaymış üstelik. Ben bütün bunları yaşadığımda 23 yaşındaydım. Yalan söylemiyorum. Bunu teyit edebileceğiniz kaynakları da gösterdim. Eğer ufacık vicdanınız varsa teyit edip doğruluğunu görürsünüz. Bunun için mücadele edersiniz. Kadın mücadelesi yapıyorum demiş konuşmasında. Bu kadın mücadelesi değil, kadına karşı mücadele.
İstanbul Sözleşmesi’nde bu tarz fiillere karşı ciddi yaptırımlar var. İstanbul Sözleşmesi’ne bu kadar karşı çıkmalarının sebebi bazı fiilleri daha kolay yapabilecek yasal ortamı sağlamak için olabilir mi?
Olabilir. Küçük yaştaki kadınların evlendirilmesiyle ilgili yasayı defalarca getirmeye çalıştılar. İstanbul Sözleşmesi’ne karşılar. Çıplak arama yok diyorlar. Bir yerde taciz tecavüz vakası olduğunda, bizim hükümetimiz bunu engeller, bununla mücadele eder diyemiyorum artık.
Siz, beyanlarınız ve konuşmanız haricinde yaşadığınız olayla ilgili herhangi bir yasal yola başvurmuş muydunuz?
Yasal olarak başvurmadım. Dilekçemi genişçe hazırlıyorum. Mutlaka yasal yollara başvuracağım. Özellikle cezaevi müdürünün ve cezaevi müdürlerine bu talimatları verenlerin suçlu olduğunu düşünüyorum. Elbette gardiyanlar da bu aramayı yapmak zorunda değildi, kapalı kapıların ardında, ama inanın herkes birbirinden korkuyor, herkes ‘yanımdaki beni ispiyonlar mı’ diye korkuyor.
“HERKES Mİ YALAN SÖYLÜYOR”
Ayrıca kadın hareketinin başka bir kampanyası sürüyor. Son günlerde bir de “ifşa ediyorum”, MeToo hareketleri var. Feminist hareketin, kadın hareketinin gücü de ortaya çıktı burada. Ve artık ‘kadının beyanı esastır’ dendi. Sadece bir değil, birden fazla kadın bunu yaşadığını, görüntüsüyle, sesiyle beyan ediyor. Kadının beyanı esas ise sizin beyanınız neden esas kabul edilmiyor?
Gerçekten inanmadığı için kabul etmiyorum dediğini düşünmüyorum Özlem Zengin’in. Tamamen kendi kitlesine ‘biz böyle bir şey yapmayız’ demek içindi. Yoksa sanmıyorum böyle bir şeyle hiç karşılaşmasın. Hiç olmadığını gerçekten düşünsün. Binlerce kadın MeToo hareketi kapsamında başlarına gelen olayları anlattı. Binlercesi anlattı. Sadece kadınlar değil, erkekler de anlattı. Bu yalan olamaz artık. Herkes mi yalan söylüyor? Ben kendi kimliğimle söylüyorum ve onlara teyit edebilecekleri bir bilgiyi daha veriyorum: Kameraların olduğu ortama bacaklarım çıplak bir şekilde çıkarıldığımı söylüyorum. Bunları teyit edebilirler, çok zor değil.
Türkiye’de yaşadığınız durumla ilgili yasal yollardan hakkınızı aramayı düşünüyor musunuz?
Bu işin sonuna kadar takipçisi olacağım, hukuki yollara başvuracağım. Dilekçemi hazırlıyorum. Kötü muamelenin, işkencenin herhangi zaman bir sınırı yok, bunların unutulmasını da istemiyorum. Kendi çıplak aramam için de cezaevinde akli dengesini yitiren, zor durumda bırakılan arkadaş adına da yasal yollara başvurmayı düşünüyorum.
“MADEM BÜTÜN HAYATI KADIN MÜCADELESİYLE GEÇMİŞ, BUNUN İÇİN DE MÜCADELE ETMESİNİ BEKLİYORUM”
Yaşadıklarınızla ilgili kimin ne yapmasını istersiniz?
Bir kadın ve avukat olarak Özlem Zengin’in bu olayların üzerine gitmesini istiyorum. Bir kere iktidardaki partinin milletvekiliniz, eğer siz üstüne giderseniz, ben bunun önünde herhangi bir şeyin durabileceğini zannetmiyorum. Madem bütün hayatı kadın mücadelesiyle geçmiş, bunun için de mücadele etmesini bekliyorum.
“ARTIK ‘OLDUYSA’ BAŞLIKLARI ATILMASIN, OLDU”
Özellikle muhalif kanat adına da artık “olduysa” gibi başlıklardan çekinilmesi gerektiğini düşünüyorum. Çünkü olmamış olsaydı, ben bugün bunları anlatıyor olmazdım. Ve binlerce kadın da anlatıyor olmazdı. Benim gibi anlatmayan kaç tane arkadaşım var, sadece benim bildiğim. Artık muhalefetin “olduysa çok kötü” demesini değil, “olmuş ve bu çok kötü” demesini istiyorum. Çünkü onlar bunu söylemediği sürece zaten iktidar sürekli kulak ardı ediyor.
Son olarak biraz da kendinizden söz edebilir misiniz?
Yaklaşık iki yıldır aktif olarak avukatlık yapıyorum. Muğla Barosu’na mensubum, Muğlalıyım. Muğla’nın Fethiye ilçesinde doğdum. İlkokulu Muğla’da, lise eğitimimi Denizli’de tamamladım. Üniversiteye İzmir Gediz Üniversitesi’ne gittim, oradan mezun oldum. Üniversite kapanmadan iki gün önce diplomamı aldım. Cezaevine girdikten iki hafta sonra avukatlık ruhsatım geldi. Dışarıya çıktıktan sonra da aktif olarak avukatlık yapmaya başladım. Cemaat soruşturmaları kapsamında 2 Kasım 2017 tarihinde gözaltına alındım. Benden bir gün önce babam gözaltına alındığı için direkt Sulh ceza Hakimliğine sevk ettiler. Sulh Ceza hakimliğinde tutuklandım. 23 Mayıs 2018 tarihinde çıktım cezaevinden.
Dava dosyanız ne durumda?
Çıktığımda hakkımda hüküm verilmemişti. dört beş duruşma kadar sürdü. İki kere daha duruşmalara gittim geldim. Karar duruşmamda hakkımda örgüt üyeliğinden ceza verildi. Şu anda dosyam Yargıtay aşamasında.