“17-25 Aralık operasyonlarının bir ayağı Brezilya’dır. Hedef alınan kurumların Türkiye’deki karşılığı Halkbank ise Brezilya’da Petrobras’tır dünyanın en büyük 5. veya 6. petrol şirketidir.
Sadece Türkiye Cumhuriyeti Devleti yöneticileri hedef alınmamıştır, Brezilya ülkesinin yöneticileri de hedef alınmıştır. Bu çok büyük bir istihbarat operasyonudur.”
Bu cümleler Yargıtay’a atandıktan birkaç gün sonra Anayasa Mahkemesi üyeliği için adaylığını açıklayıp en fazla oyu alan İrfan Fidan’a ait. Onu yerel bir komplo çözücü ve darbe savar zannedip küçük görmeyesiniz ve kıymetini bilesiniz diye böyle başladım yazıya. 17-25 Aralık Yolsuzluk ve rüşvet skandalını kapatmaktaki başarısını ne yazık ki Brezilya’da gösteremedi. Tabii o ne kadar olağanüstü yeteneklerle donanmış olursa olsun gücü bir yere kadar. Brezilya’daki hakim ve savcılar, onun gibi X ışınlı gözlere sahip olmadıklarından gerçeği göremediler. Aralarında iki eski devlet başkanı da olan çok sayıda kişiyi cezalandırdılar. Asıl konumuz olmadığı için kısa geçiyorum, isteyen internette Petrobras soruşturması haberlerine bakabilir.
İstanbul eski Cumhuriyet Başsavcısı İrfan Fidan, kariyer basamaklarını çifter çifter atlamaya devam ediyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın onu AYM üyeliğine atamasına kesin gözüyle bakılıyor. Büyük bir aksilik çıkmazsa 25 Aralık’ta karar açıklanacak. 17 Aralık’ta seçim, 25 Aralık’ta atama… Zamanlama manidar! 2 Aralık’ta yapılması gereken seçim pandemi bahanesiyle düne ertelenmişti. Asıl amaç hem Fidan’ın aday olmasını sağlamak hem de tarihi denk getirmekti.
Erdoğan bazı şeyleri göstere göstere yapmayı sever. Bu basit bir sevgi değil, kazandığı mevzileri tahkim etme stratejisi aslında. 17-25’te kabine üyesi arkadaşları ve ailesiyle birlikte suçüstü yakalandı. Reza Zarrab’ın rüşvet çarkı ve bugün ‘Beşli Çete’ denilen yandaş havuzu deşifre oldu. Hukukun işlediği bir ülkede, böylesi bir olaydan sonra suçlananlar insan içine çıkamaz ve yargı önünde hesap vermekten kurtulamazdı. Erdoğan imkansızı başardı, dosyaları kapattırmakla kalmadı, zeytinyağı gibi üste de çıktı. Yolsuzluk ve rüşveti ortaya çıkaran soruşturmayı bir darbe olarak kayıtlara geçirdi. Adliye’de yüzbinlerce insanın iddianamesi ve karar gerekçesinde böyle geçiyor.
‘Demokrasiyi inilecek durağa kadar binilmesi gereken tramvay’ olarak gördüğünü saklamayan Erdoğan, soruşturmayı ve aynı yıl yaşanan Gezi protestolarını gerekçe yaparak trenden indi. Daha ortada hiçbir şey yokken Aziz Babuşçu, bunu ilan etmiş ve “İnşa sürecinde artık liberaller gibi eski yol arkadaşlarıyla yürümeyeceklerini” ilan etmişti. 17-25’te görev alan hakim ve savcıdan polis memuruna kadar herkes öylesine linç edildi ki artık bırakın cumhurbaşkanını, AKP’li muhtar azasının bile yolsuzluğunu kimse soruşturamaz. İlk defa bir siyasi kadro yolsuzluk yapmayı imtiyaz ve hak olarak elde etmiş oldu. Oysa Korkmaz Yiğit’e Milliyet Gazetesini aldırıp ona Türkbank ihalesini vermeye çalışan Mesut Yılmaz’dan farkı yoktu olayın. Yılmaz, AKP tarafından Yüce Divan’a gönderildi, Erdoğan ise yolsuzluğu yakalayanları yargılattı. Hem de darbe gibi ağır bir suçlamayla.
Fidan’ın, yaş haddinden emekliye ayrılacak Burhan Üstün’ün yerine Yargıtay kontenjanından AYM üyeliğine kesin gözüyle bakılıyor. AYM üyelerinin çeşitli alanlardan olmasının sebebi, o kurumdaki tecrübeyi taşıması. İki haftalık üyenin seçilmesi Yargıtay ve orada görev yapanlar açısından utanç verici. Ama bunu sorun edecek kadar onurlu kaç üye kaldı ki?
Neredeyse masasına bile oturmadan yapılan seçimde Fidan’ın en yakın takipçisinin iki katı kadar oy alması, iddialı üç adayın çekilmesi, Erdoğan’ın yüksek yargıdaki kesin hegemonyasının göstergesi. 1 Temmuz 2016’da çıkarılan bir kanunla zaten Yargıtay ve Danıştay’daki bütün üyelerin görev süreleri bitirilmişti. Yeni üyeler ise tek tek Erdoğan rejimine uygun isimlerden seçilmişti. Alternatifleri Fidan’dan daha az mı sadık? Elbette hayır. Bu sadakatin değil, 17-25 performansının ödüllendirilmesi. Yakın zamanda Fidan’ı tecrübesine bakılmaksızın Zühtü Aslan’ın yerine AYM Başkanlığı koltuğunda da görebiliriz.
Erdoğan’ın bir adeti de kişi ve kurumları aşağılayarak sadakat testinden geçirmesi. Yargıtay’a yaptığı da böyle bir şey. Kişi ve kurumlarda en küçük bir onur kırıntısı kalmışsa sadakatin halel göreceğini düşünüyor ve dibini kazımak için adımlar atıyor. Fidan seçim sürecinde, Ahmet Şık’ın ima ile söylediği, eşine şiddetten yolsuzluğa varan iddiaları üzerine alıp açıklama yaptı. Biri çıkıp “Bu bilgiyi onu iyice sıfırlayıp öyle yükseltmek için Erdoğan sızdırdı” dese inanacak çok insan çıkar.
Son olarak, hakkında birçok ihlal iddiası bulunan bir savcıyı, Türkiye’deki partnerine atarsa Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) de nanik yapmış olacak. Bir taşla kuş katliamı. Artık devletin adını tam koymanın zamanı da geldi ‘Türkiye 17-25 Cumhuriyeti’…