HAFTANIN YORUMU
2020 geride kaldı.
Mazlumun ahına ah kattığı 365 gün.
Hukuksuzlukların tavan yaptığı bir yıl.
Adalet, saraylara asılı bir levhadan ibaret.
Salgın hastalık, karantinalarla çepeçevre sarıldığımız bir dönem.
Bebeklerin, anneleriyle zindanlara mahkûm edildiği, annelerin tek kişilik hücrelerde çürütüldüğü bir yıl.
Mustafa Kabakçıoğlu gibi gencecik insanların, plastik sandalyede ölüme terk edildiği bir yıl.
Kadın ve kızların çıplak arandığı utanç dolu bir yıl.
İffetin, payımâl olduğu utanç yılı.
Kuşkusuz, maruz kalınan salgınlar ve ekonomik sıkıntılar, bütün bu adaletsizliklerin bir sonucu olarak kabul edilmeli.
Azgınlıkta ve taşkınlıkta sınır tanımayan hukuk ve hak bilmezlere, O büyük Yaratıcı’nın ikazları ve uyarılarnı da dikkate almıyor.
Her yeni yılda umutlar tazelenir.
Ama ki, ne gezer.
YENİ YILIN İLK UTANÇ TABLOLARI:
Yeni yılın il gününde de zulüm tam gaz.
Kapkara 2020’ye veda edip, 2021’e girdiğimiz ilk günlere utançla uyandık.
Şöyle bir resim:
Doğum yapmış bir anne, yatağında bin bir endişeyle uzanmış.
Elinde emirname ve odayı didik dik arayan erkek polisler
Milletin gözünün içine baka baka yeni doğum yapmış anneyi hastane odasında basan, basıp götürmeye niyetlenmiş kolluk güçleri!
Ankara’nın göbeğinde!
Yahu bu nasıl bir azgınlıktır, söyleyin Allah aşkına?
Türlü hassasiyetlerle içli dışlı bir lohusa kadın, kapısında kolluk güçleri.
Dert, acılara acı katmak,
Istıraplara, ıstırap ekmek.
Ve tüm bu olup bitenlerden sonra: Yok öyle bir şey, kim yaptı, nerede gibi lafazanlıklarla körleri, sağırları oynamak.
Hem çıplak arama yap, hem “öyle bir şey yok” de.
Yaşananlar bir bir ortaya dökülünce, utanmadan, haya etmeden inkar et.
İnsan, insanlığından sıyrılınca, azgın canavarlara rahmet okuturmuş.
Bu canavarlıklarla nereye kadar?
Zalimlik dur durak bilmedi, mazlum derdiyle, kederiyle, yaşadıklarıyla gününe gün eklemekte, gecenin karanlığından uç verecek, aydınlığı, şafağı beklemekte.
Kin ve nefret kalplerini mühürlemiş adeta!
Ne yeni doğan bebeği ne de yaşı sekseni geçkin yaşlıları.
Şu yapılana bakar mısınız?
Saray’ın zulüm ve baskılarına.
Manisa’nın eşrafından Halil Karakoç ve Nusret Muğla önceki gün tutuklandılar.
Karakoç emekli bir imam.
82 yaşında.
Muğla ise; 84 yaşında.
Manisa’nın bilinen siması.
Tekerlekli sandalye ile polis aracına kadar götürülüyor, kimseciklerden çıt çıkmıyor.
Nusret Muğla, cezası Yargıtay tarafından onaylandığı için, bunlara maruz kalıyor.
Daha önce 7 ay cezaevinde yatmış.
Hapisteyken anjiyo olmuş.
Şu anda ise; günde 14 ilaç kullanıyor.
Burada küçük bir parantez açarak, söylemeliyim:
Manisa denince adrenalinim yükseliyor.
Çünkü bu süreçte günahsız insanların en çok işkence gördüğü yerdir.
Masumların ispiyonlandığı kenttir.
Dahası, “başörtülü bacıların” kelepçelenerek, ahlaksızca medyaya malzeme yapıldığı ilk şehirdir Manisa.
Manisa denince aklıma; “Biz varsak siz de varsınız” diyen ve şimdilerde yok olan bir devrin utancı Bülent Arınç, aklıma geliyor.
Nasıl sinir katsayım artmasın ki?
Ta liseli yıllardan beri arkadaş olduğu, yakından tanıdığı 84 yaşındaki Nusret Amca gibi; 7’den 70’e bugün yaşatılan zulüm ateşine en çok odun taşıyan neferlerdendir, Arınç.
Peki Nusret amcanın suçu neydi?
Bülent Arınç’ın “dava arkadaşlarının” kurdelesini kestiği, açılışını yaptığı Bank Asya’ya para yatırmak!
Karanlık rejimin kurucuları “vatana ihanet” diye bir günah icad ettiler, böylece tüm günahlarını ve iğrençliklerini masum insanlara boca etmeye devam ediyorlar.
Vicdanlar kurur, merhamet sineyi terk ederse, bebek-genç ve yaşlı dikkate almaksızın sürdürürsün zulmünü.
Nerede kaldı anne, baba, yaşlı sevgisi?
Boş mavalmış anne şiirleri, şarkıları.
UTANCI DİLLENDİREN GERGERLİOĞLU ‘TERÖRİST’ ÖYLE Mİ?
Yaşanan utanç hadiselerini dile getirenleri, ‘yahu aklınızı başınıza devşirin bu gidişat gidişat değil‘ diye iyi niyetli uyarılarda bulunanları “terörist” ilan etmek de ayrı bir aymazlık.
Gerçek bir insan sever, hak hukuk gözeticisi Ömer Faruk Gergerlioğlu’nu tehdit etmekle, olup biten saçmalıklara tüy diktiler adeta.
Mazlumların vicdanı olmuş birine “terörist” demek!
Aymazlıkta sınır tanımazsanız, varacağınız çukur bu olur ve çukurlardan çukurlara yuvarlanırsınız.
Yok efendim hem teröristmiş hem de meclisi ‘terörize’ ediyormuş.
Sonra, sayıları gün geçtikçe azalan vicdan sahiplerini susturmak da ayrı bir garabet.
Kargaların güleceği, saçmalıklar zincirine yeni zincirler ekleme çabaları.
Bakın ne diyor Gergerlioğlu?
“Ali Şeriati’nin dediğini diyorum: Sizi rahatsız etmeye geldim.”
Müddeiler iddialarını süslerken, genel kurula şöyle sesleniyordu Milletvekili Gergerlioğlu:
“Kazanacağız, çünkü haklıyız”
Evet, Gergerlioğlu hak tanımazları rahatsız ediyor.
Çünkü, tüm hak tanımazların ve hukuk bilmezlerin rahatı bozulmalı.
Gergerlioğlu’nun ikazlarına, uyarılarına sağır ve duyarsız kalanlar, hiç kuşkusuz yakın bir gelecekte, pişmanlıklarını dile getireceklerdir.
90’LI YILLARIN KABUSUNA DÖNÜŞ!
Birde, bizde hep sular tersine akıtıldı.
Tarih hep tekerrür etti.
On yıllık kesintilerle millet yeni kâbuslara uyandı.
Bakar mısınız şu kaçırma olaylarına.
90’lı yılların kâbusu bu.
O yıllarda, Kürt gençleri, iş adamları ve siyasetçileri evlerinden alınır, sonrasında kimseler haber alamazdı. Şu ‘Cumartesi Anneleri’nin, yıllardır haykırdığı ama kimseciklerin duymadığı dram.
Aradan otuz yıl geçti yine aynı noktadayız.
‘Oğlum bina okur, döner döner yine okur’, darbımeseli bu.
2021 yılında hâlâ ülkede insanlar kaçırılıyor.
Çoluk çocuğu, anne babası feryat halinde.
Hüseyin Galip Küçüközyiğit’in kızı, Ankara’nın göbeğinde bas bas bağırıyor duyan yok.
Kendi imkânlarıyla, kaçırılan babasının kamera görüntülerine ulaştı.
Ama savcılık ise ağırdan alıyor!
Savcılığın işini, Küçüközyiğit’in kızı yapıyor!
Lakin ses ve seda yok, muhatap yok.
Soruşturan yok.
AYDINLARA, ÖĞRETMENLERE OPERASYON YAPMA HASTALIĞI!
Hangi birini sayalım ki?
Ülkenin en itibarlı eğitim kurumu olan Boğaziçi Üniversitesi’nde, partili kayyım rektör atanıyor.
Karşı çıkan gençler ise darp, işkence, baskı ve baskına uğruyor.
Evlerine operasyonlar düzenleniyor.
Kapı ve pencereleri kırılıyor.
Ülkenin en zeki ve aydın gençleri, derdest edilerek, zindana atılıyor.
Dahilde bunlar.
Cemaat mensubudur diye, Ukrayna’dan öğretmenlere, MİT marifetiyle, özel uçaklarla operasyonlar düzenleniyor. Kalem tutan ellere kelepçe vuruluyor.
Tüm bunlar, sadece yeni yılın ilk haftasında yaşananlar.
Garipliklerin ardı arkası gelmiyor aziz dostlar.
Ne diyelim?
Hırsla, kinle hızını alamayanlar, her türlü hukuksuzluğu yapar.
Zira her yol mubahtır onlar için.
Daha hangi acıyı çektirseniz rahatlayacak, tamam diyeceksiniz.
Elbet, küfür devam eder, ama zulüm devam etmez.
Gelir geçer bu kahırlı devir, annelere de genç kızlarımıza da gün doğar elbette ki.
Canı boğazında şu yaşlı dünya, bunca kahrı, bu zulmü kaldıramaz.
İnsanlığa bu yükler ağır gelir.
Akıllar başa devşirilmezse, felaketler kırıp geçirir insan oğlu ve kızını.
Bütün yaşanan deprem, korona, sel ve diğer felaketler birer ikazdır, düşünmesini bilenlere.
e.cansever@yepyeni.zamanaustralia.com.au