KHK’lı öğretmen Fatma Görmez’in yaşatılan mağduriyetler sonrası oğlu Berk’le birlikte vefat etmesinin ardından bir komplo hikayesi çıktı.
Gazeteci Ahmet Dönmez bu hikayenin geçmişini yazdı. Komplonun 15 Temmuz sonrası Mevlana Üniversitesi’nden sosyal medya hesabından atılan Tweet’lerle başladığını söyleyen Dönmez, komplo amaçlı atılan bu paylaşımlardan sonra 4 Ağustos’tan itibaren 8 kişinin gözaltına alındığını ve bunların 6’sının tutuklandığı söyledi. Fatma Görmez’in eşi Bekir Görmez’in de tutuklandığını aktaran Dönmez, bu olaydaki en büyük şüpheli olan Kadir Bozkurt’un korunduğunu ve Selçuk Üniversitesi’nden işe başlatıldığını da anlattı.
İşte komploya ilişkin Ahmet Dönmez’in kişisel sayfasındaki yazısının bir kısmı şöyle;
“Peki bu aileye bu acıları yaşatan olayların nasıl başladığını biliyor muyuz?
Ne biliyoruz Görmez ailesinin yaşadıklarına dair?
Rahmetli Fatma Hanım, ölmeden önceki videolarından birinde, “Şu anda hastanede sağlık problemleriyle uğraşmaktayım. Biran önce eşimin başımıza gelmesini, 14 yaşındaki kızımla ilgilenmesini istiyorum,” diye seslenmişti. Ama eşi cenazesine bile gelemedi.
Peki neydi suçu?
Bekir Görmez’i bu kadar ‘azılı suçlu’ hale getiren neydi?
Bir ailenin paramparça olmasına neden olan; bir babayı hapse, bir ana ve oğulu mezara, bir kız çocuğunu da tek başına koyan bu trajedi nasıl başladı?
Dosyadaki herkes bırakılmış olmasına ve merhume Fatma Hanım’ın mütehassıs feryatlarına rağmen bir tek onun eşinin bırakılmamasına yol açan neydi?
Başta Sanatçı Haluk Levent olmak üzere bir çok insanın Fatma Hanım’a sahip çıkması karşısında vicdansızlar korosunun, “Bunu nasıl yaparsın? Bilmiyor musun onun kocasının suçunu? Bilmiyor musun ne yaptığını?” diye bağırmasına yol açan o suç neydi?
Biliyor musunuz?
Bekir Görmez neden içeride?
Hangi suçtan yatıyor?
“Attığı twitleri görmedin mi?” diye kastettikleri o twitler neler?
Arkasındaki kumpası duydunuz mu hiç?
Şimdi size bütün hikayeyi anlatacağım.
****
Bekir Görmez, Konya’da bir vakıf üniversitesi olan Mevlana Üniversitesi’nin halkla ilişkiler departmanında memurdu.
8 Haziran 2016 tarihinde Üniversite’ye kayyum atandı.
O günlerde Bekir Bey, eşi Fatma Hanım’ın rahatsızlığı ile meşguldü. Böbrek yetmezliği olan Fatma Hanım, sürekli hastanelerdeydi. Bekir Bey, üniversiteye bile uğrayamıyordu. Hastane hastane koşturuyorlardı.
15 Temmuz olduğunda da ailenin gündeminde sadece sağlık sorunları vardı.
23 Temmuz’da çıkan 667 sayılı KHK ile üniversite kapatıldı. Bekir Görmez de memuriyetten ihraç edilecekti.
Sabah saatlerinde kurum binasına gelen çalışanlar, içeriye alınmadı. Eşyalarını almalarına bile izin verilmedi. O tarihten sonra üniversite binasında polisler ve envanter çalışmaları yapan mal müdürlüğü personelinden başka kimse olmayacaktı.
****
Aradan 10 gün geçti.
Türkiye’nin her yerinde olağanüstü bir gerilim vardı. Kitlesel gözaltılar, tutuklamalar oluyor; işkence görüntüleri sosyal medyadan eksik olmuyor; meydanlarda 24 saat demokrasi nöbetleri tutuluyor ve hedefteki insanlar korkudan başlarını bile dışarı çıkaramıyordu.
3 Ağustos 2016 tarihinde, üniversitenin resmî twitter adresi olan “@mevlanauni” hesabından, “Bir karıncayı bile incitmeyen günümüzün Mevlanası Muhterem Fetullah Gülen Hocaefendi Hazretlerinin davası ilelebet baki kalacaktır. Hocaefendi ve onun öğretileri yüzyıllar boyunca nesilden nesile aktarılacaktır. Bu zulüm süreci tabi ki geçicidir. Bize sabretmek düşer. İslam bugün öyle mücahitler istiyor ki hem dünyasını hem ahiretini yakacak … Bizi mehdimizin gölgesinde buluşturacak… Elbet zafer bizimdir. 40 yıldır bin bir zahmetle ilmek ilmek örülen hizmet hareketinin bir kendini bilmez tarafından yıkılacağını mı sanıyorsunuz. Bekleyin… 14 Ağustos’ta görüşmek üzere…” şeklinde seri twitler atıldı.
****
Cemaat’e bir çok eleştiri getirilebilir fakat Gülen Hareketi’ni azıcık bilen insanlar bile bu jargonun Cemaat’e ait olmadığını bilir. Hiç bir Cemaat sempatizanı şu dili kullanmaz.
Mesela Gülen Hareketi’nden birilerinin, “Hocaefendi Hazretleri” dediğini tek bir kere bile duymamışımdır. Bu diğer bazı tarikat ve cemaatlerde kullanılan bir ifade olabilir ama Gülen cemaatinde rastlamak pek olası değil.
Keza ‘mücahit’ hitabı da hiç kullanılmaz. Hatta Siyasal İslam jargonuna ait olduğu için bu kavrama belli bir mesafenin olduğu dahi söylenebilir.
“İslam bugün hem dünyasını hem ahiretini yakacak mücahitler istiyor,” ifadesi de aynı şekilde Gülen Cemaati dünyasına uzak bir söz. Sadece Gülen Cemaati değil, bir terör örgütü dışında hiç bir grup, “hem dünyasını hem ahiretini yakacak mücahitlere ihtiyaç var” demez. Bu doğrudan ‘canlı bomba’ çağrışımı yapan bir ifade.
15 Temmuz’u yaşamış ve zaten peşinen ‘teröristlikle’ suçlanan bir oluşumun böyle bir açıklama yapması veya böyle bir twit atması için aklını oynatmış olması gerekir.
Rejime tam da istediği malzemeyi vermenin dışında hiç bir anlamı olmayan bir cümle.
“Bizi mehdimizin gölgesinde buluşturacak…” şeklindeki ibareler de hiç Cemaat’e ait ibareler değil.
Devamındaki “14 Ağustos’ta görüşmek üzere…” ifadesi ise bütün bu twitlerin asıl amacını teşkil ediyor. 14 Ağustos, AKP’nin kuruluş yıl dönümü. Bu meydan okuma ile hedefin açıkça AKP olduğu belirtilmekle kalmıyor, ikinci bir kalkışmanın daha olacağı tehdidi savruluyor. Böylece tehlikenin geçmediği, bütün Türkiye’nin teyakkuzda olması gerektiği mesajı veriliyor.
Bu sayede başta Konya olmak üzere Türkiye’nin bir çok şehrinde vatandaşlar sokakta tutuldu. Tehlikenin geçmediği, ikinci bir girişimin daha olabileceği korkusu pompalandı. Gerilim diri tutuldu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan da bazı mitinglerinde bu twitleri kullandı.
Yani bu twitler çok işe yaradı.
****
Peki gerçekte olayın aslı neydi?
Neler yaşandı?
Edindiğim bilgilere göre bu twitler atılır atılmaz Mevlana’nın eski çalışanlarında bir endişe başlıyor. Halkla İlişkiler Dairesi’nden birileri twitleri görür görmez önce 155’i arayıp durumu haber veriyor, “Biz Üniversite’den atıldık, bu twitlerle bizim bir ilgimiz yok,” diye.
Sonra Konya Emniyeti’ni ve Siber Suçlarla Mücadele Şubesi’ni arıyorlar. Siber Güvenlik, “Bize her gün böyle bir sürü ihbar geliyor, önemli bir şey değil,” diyerek konuyu geçiştiriyor.
Yine de bir görevli suç duyurusunda bulunmak için en yakın karakola gidiyor. Oradan da olumlu bir karşılık alamayınca savcılığa geçiyor. Olanları anlatıyor, sorguya çekiliyor ve suç duyurusunda bulunacakken kendisini gözaltında buluyor.
İddianameye göre ertesi günden, yani 4 Ağustos’tan itibaren 8 kişi gözaltına alındı. Bunlardan 6’sı tutuklandı ve sonra 5’i hakkında iddianame hazırlandı.
Bekir Görmez de aralarındaydı.
Görmez, 7 Ağustos’ta gözaltına alındı.
Siber Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü, twitlerin Asus marka bir cihazdan atıldığını tespit etmişti ve Görmez’in de Asus marka telefonu olduğu için twitleri onun atmış olabileceği düşünülüyordu.
Oysa Görmez’in üniversitenin sosyal medya hesapları ile bir ilgisi yoktu. Halkla İlişkiler’de çalışıyordu ama sosyal medya hesapları onun sorumluluğunda değildi.
Kurumun mail adresleri ve sosyal medya hesapları şifrelerine erişim yetkisi de yoktu.
Ayrıca o günlerde eşinin hastalığı dışında zaten başka hiç bir şeyle meşgul değildi.
Buna rağmen sırf telefon markasından dolayı tutuklandı.
****
12 yaşındaki oğlu Berk, babasına çok düşkün bir çocuktu. Yemeden içmeden kesildi.
Doğuştan ileri derecede görme ve işitme rahatsızlıkları vardı.
Prematüre doğmuş, uzun süre küvezde kalmıştı. Çıktıktan sonra da babası Bekir Görmez aylarca onu çıplak göğsüne bastırarak vücut ısısı ile büyütmüştü adeta. Babasına bağlılığı da o zamandan kalmıştı.
Kısacık ömrü boyunca çok kalın gözlükler ve işitme cihazı kullanmak zorunda kalacaktı Berk.
Yine de okulunda ve arkadaşları arasında hareketli, neşeli, cıvıl cıvıl bir çocuk olarak tanınıyordu.
Babasının tutuklanması onu yıktı. Aşırı üzüntüden yemek bile yiyemez hale geldi.
Bu arada annesi Fatma Hanım’ın hastalıkları da ilerliyordu. Eşi gibi bir KHK ile mesleğinden ihraç edilen Fatma Görmez, bütün güvencelerden de yoksun kalmıştı.
Annesinin böbrek rahatsızlığının yanı sıra kalp hastalıklarının başlaması, küçük Berk’i daha da yaraladı.
Bir kaç ay içerisinde solup tükendi.
Ve maalesef 5 Ocak 2018 tarihinde bağırsak düğümlenmesinden hayata veda etti. Babasını son bir kez görme isteği de kabul edilmedi. Savcılık izin vermedi.
Babası Bekir Görmez, oğlunun cenazesine elleri kelepçeli olarak getirildi.
Daha sonra oğlunun adını alarak ismini Bekir Berk yapacaktı.
Bu dosyada tutuklu olan herkes bir bir tahliye edilirken bir tek Bekir Görmez bırakılmayacaktı.
O twitleri kendisinin attığına dair hiç bir delil ortaya konamamasına rağmen hüküm giymekten kurtulamayacaktı.
****
Hikaye burada bitmiyor.
Tam tersine, asıl burada başlıyor.
Bütün bu olaylar içerisinde önemli bir detay var.
O twitleri kimin attığı ile ilgili…
Bütün şüphelerin döndüğü bir isim var: O sırada Üniversite’nin bilgi işlem dairesinde network sorumlusu olarak çalışan, kurum sosyal medya admin şifrelerini belirleyen ve babası Sinan Bozkurt da o sırada Konya Emniyet İstihbarat’ta polis olan Kadir Bozkurt.
O twitlerle ilgili olabileceği düşünülen herkes gözaltına alınırken bir tek o alınmadı.
Üniversitenin twitter hesabına ait “42-Konya” şeklindeki şifreyi belirleyen kişi de oydu. Bütün her yerde bu şifreyi kullanıyordu.
Polisler, gözaltına alınan kişilere, “Bu hesabın şifreleri kimde vardı?” diye sormuştu. İddialara göre, Kadir Bozkurt’un adını sayan kim olursa polis, “Onu karıştırma, masum insanlara iftira atma,” karşılığını veriyordu.
Şüphelerin bu kadar Kadir Bozkurt üzerine yoğunlaşmasının bir diğer nedeni de 15 Temmuz’dan önce üniversiteye kayyum atanır atanmaz onlarla işbirliğine gitmiş olması.
Sürekli kayyumlarla takılmaya başlayan Bozkurt, 29 Ağustos’ta polisin üniversitede geniş çaplı arama yaptığı gün de içeride rehberlik eden kişiydi.
Kadir Bozkurt, Üniversite içerisinde polise rehberlik ederken…
Bu arama, yerel medyada, “Mevlana Üniversitesi binasına girildi” başlığı ile verilecekti. Fotoğraflarda Kadir Bozkurt da vardı. Halbuki zaten Üniversiteye 8 Haziran’da kayyum atanmış, 23 Temmuz’da da kurum KHK ile kapatılmıştı. O tarihten bu yana Üniversite zaten devletin elindeydi.
Kadir Bozkurt’un, twitlerin atıldığı gün bilgi işlemde görev yapan bazı kişileri arayıp, “Birazdan emniyet siber güvenlik şube ve istihbarat şube seni arayacak, onlarla bilgi paylaş” şeklinde telkinlerde bulunduğu da anlatılıyor.
Ve Kadir Bozkurt hiç gözaltına alınmadığı gibi, bütün bu süreç boyunca polislere ve kayyuma yardım etti. Adını gündeme getirenler bile terslendi.
Ve bu twitlerin atılmasından bir iki hafta sonra da Selçuk Üniversitesi’nde işe başladı.
O sırada Selçuk Üniversitesi Rektörü olan Prof. Mustafa Şahin, daha gözaltılar yeni başlamışken, 5 Ağustos’ta bir twit atarak, “Mevlana Üniversitesi tweetter hesabından 14 Ağustosa randevu veren 3 haşhaşi cezaevinde. 14 ağustosta ziyaret edilebilirler…” demişti.
O Rektör, hemen Kadir Bozkurt’u işe aldı.
Bozkurt, halen bu üniversitenin Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksek Okulu Öğrenci İşleri’nde çalışıyor.
15 Temmuz’un hemen ardından bu tür kurumlarda çalışanlar bir bir gözaltına alınmaya başlarken ve işsiz kalırken Bozkurt’un bir iki hafta içinde Selçuk Üniversitesi’nde işe alınması dikkat çekiciydi.
Öte yandan Bozkurt’un gizli tanık olduğu yönünde bilgiler de var.
İddialara göre o twitlerin atan veya atılmasını sağlayan Kadir Bozkurt’tu. Üniversitenin twitter hesabı şifresini Emniyet’le veya istihbaratla paylaştığı ve ardından da o twitlerin atıldığı düşünülüyor.
Bekir Görmez’in cezaevinden neredeyse her hafta Kadir Bozkurt ile beraber gizli tanık olan diğer bazı eski Üniversite çalışanlarına mektup gönderdiği ve ailesinin başına gelenlerden onları sorumlu tuttuğu anlatılıyor.
Kadir Bozkurt’a Selçuk Üniversitesi’ndeki kurumsal mail adresinden yazılı sorular yönelttim ama kendisi bugüne kadar sorularıma cevap vermedi. Eğer bu yazı yayımlandıktan sonra bir açıklaması olursa onu da sizlerle paylaşırım.