İmâr hareketleri “geçmiş” için değil “gelecek” için yapılır.
Hizmet “Senin için yavru” diyerek yola çıkan, geleceği kurmaya çalışan bir kervân, bir Anadolu Halk Hareketi…
Bütün gayreti “Yaradan” ile “Yaratılan” arasındaki perdeleri kaldırıp, kulu Rabbi ile buluşturmak, O’nun (cc) huzuruna taşımaktır…
Evet, Hizmet-i Kur’aniye ve İmâniye mübârek bir vetîredir, geçmişten Üstâdımıza, Üstâdımızdan Hocamıza, Hocamızdan geleceğe yürür.
Nesillere yol gösterip, nesiller yetiştirir…
Ara ara dar tünellere girse de “Işığın Sâhibi” yollarını açar.
Hizmet kimseyle kâim değildir, herkes yolcudur, gelir, geçer…
Ve fakat Allâh muîn, Allâh bâkidir.
Bizlere düşen gayretle hizmet etmek.
Hepimiz biliriz ki tevfik, inâyet, muvaffakiyet ise Rabbimiz’dendir…
Âcizâne hizmeti geçmiş, bugün ve geleceği ile bir bütün olarak görüyor, bu hizmet metodunun, bu çizginin kıyâmetten hemen öncesine kadar (biiznillâh) devâm edeceğine inanıyorum.
Bizim Hizmetimiz nûrunu Kur’an ve Sünnet’ten alır, binâsını Nûrlar ve Pırlantalar üzerinde yükseltir, evrensel insâni ve ahlâki değerler ile beslenir, umum dünyaya, insanlara nûr, ışık saçar…
Herşeyi ile nesillere, insanlığa, geleceğe aittir…
Nesilden nesile devredilen bir muhabbet, bir ilim, bir ahlâk, bir ihlâs hareketidir…
Hizmet, hareketini temel prensipleri üzerine bina eder, bir ayağını İmân, İslâm, itikâd, ibâdet ve benzeri sabitelerimiz üzerine çakar, diğer ayağı ile yetmişiki millet içinde seyahât eder…
Hizmet binâsında “statik” temel değerler ve eserlerle “dinanizm” ise nesillerle sağlanır…
İnsan “ibnü’zzamân” yani zamanının çocuğudur, nesillerin tarihsellik ve coğrafya itibâriyla durumlarını, değişimlerini, gelişimlerini göz önüne almayan, insan merkezli hareket etmeyen, esnemeyen, değişmeyen hiçbir sosyal mekanizma başarıya ulaşamaz.
Evrensellik sâdece coğrafi olarak her bölgeye girmekle değil, her renk ve desende halkların sizleri kabulü ile sağlanabilir…
Esasâta bağlılık sizi ayakta tutarken, furüât ve teferruattaki esneklik “Hakk” söyleminizi halka mâleder.
Bu makâlede nesillerimiz, durumları, değişimleri, husûsen yeni nesil, Z Kuşağı ve onlar için “ne yapmalıyız ?” sorusu üzerinde “kendimce” durmaya çalışacağım.
Nesillerimiz ;
Barla’da nebeân edip İzmir’e uzanan bu samîmi yolculukta İzmir sonrası itibariyle yetişen nesilleri şu şekilde katagorize edebiliriz ;
Başlangıçta Hizmet’in yetiştirdiği kuşakları yirmi yıllık dilimler ile ayırmayı düşündüm fakat sonra farkettim ki bu süreçte yaşanan “darbeler” nesilleri fıtri olarak birbirinden ayırıyor…
Evet yanlış okumadınız,
1.. Büyüğümüz’ün İzmir’e gelişinden (1966) 80 Darbesi’ne kadar 1.Kuşak,
2.. 80’den Şubat Soğuğu’na (1998) 2. Kuşak,
3.. Şubat Soğuğu’ndan 15 Temmuz’a kadar 3.Kuşak
4.. 15 Temmuz sonrası yani yeni kuşak, doğum tarihleri itibâriyla “Gen Z” yada “Z Kuşağı”
Hizmet’e muhatap olma yaşlarını “onbeşli yaşlar” kabul ettiğimizde bu ayrım çok daha netleşiyor…
Nesilleri şekillendiren etkenleri ise iç ve dış etkenler olmak üzere ikiye ayırabiliriz.
İç etkenler ;
* Hocaefendi’ye dokunmak,
* İlklerde beraber olmak
* Nurlar ve Pırlantalar’a ilgi
* Hizmet ortamı ; Evler, müesseseler
* Bizzat vazife almak
* Hizmet içi tercihler
* Hizmetin açılım gayretleri ve açılımları, emel ve programı.
Dış etkenler ;
* Zamânın te’siri
* Yurt içi, yurt dışı etkisi
* Hizmet üzerinde kurulan baskılar
* Darbeler
* Yeni kültürlerle karşılaşma
* İletişim, teknoloji değişim ve gelişimleri.
Gerçektende yukarıdaki maddeler her dört kuşak üzerinde çok etkin.
Meselâ eskiden yeniye doğru değişimi idâri ve coğrafi şu şekilde izleyebiliriz ;
* Tarz olarak yetişen kuşakların değişimi ; Abi, lider, yönetici, CEO
* Coğrafya olarak ; İzmir, Anadolu, Orta Asya ve Dünya ile diyalog…
Bununla berâber başlangıçtan sona doğru kemmiyet, keyfiyet yâni sayı, kalite dengesinin değişimi kaçınılmaz bir son olarak önümüze çıkıyor.
Söz konusu iç ve dış etkenleri bir çarpan olarak kullandığınızda Hizmet Hareketi’ni omuzlayan tâbilerin dönem dönem fark ve benzerliklerini teşhis edebilirsiniz…
Özellikle belirtmek istiyorum genellemek aslâ doğru değil, her kuşağın artı ve eksileri, her kuşağın istisnâları var…
Son tahlilde ortaya konan ürün, yâni Hizmet, geldiği nokta itibâriyle bu yüzyılda Türkiye’nin dünyâya kazandırıp mâlettiği en önemli projedir.
Eğitimin nûrunu yedi düvele taşıyan, her gittiği yerde biiznillâh muvaffak olan, halkların sevgisini kazanan, sînelerin kendisine sonuna kadar açıldığı insanlar yetiştirip, her renk, her desenle muhabbet ve diyalog köprüleri kuran bir proje…
Muvaffak bir ahirzaman hareketi…
Bütün bu güzelliklerle birlikte geçmişte bazı hatâlarımız oldu, bir kısım “şahsi” rüzgarlar sistemimize zarar verdi.
Hatâlarımız ;
Acelecilik, toptancılık, doldur-boşalt taktiği, Exel tablolarla iş takibi, şişirme, “ne kadar ev, ne kadar müessese o kadar hizmet” söylemi ile yapılan yıkıcı yanlış, kadro taşıma, kadrolaşma bizleri çok yıprattı.
Fedâkarlık ölçülerimiz değişti, bu gunlerde her işin altına girebilen elleri kaybediyoruz…
Her ne kadar arkadan gelenlere yer açılmış olsa da olgunluk zamanı olan kırklı, ellili yaşlarda oransız bir şekilde vazifedarların geri çekilmesi, yerli yerinde istihdâm edilememesi, kaybolan ve yeri doldurulamayan tecrübe sebebiyle aksamaları netice verdi.
Bu nedenle kuşaklar arası geçişler istenilen ölçüde sıhhâtli olamadı…
Bütün bunları hatâ, sevâb cetvelimize çekinmeden koymalıyız.
Çok şey söylenebilir, ben yeni polemik konuları açmaktan korkuyor ve muhâsebe düşüncesiyle sâdece bu kadarını ifâde ile iktifâ ediyorum.
15 Temmuz travması ;
15 Temmuz sonrası ise bir süre kendimize gelemedik, “züccâciye dükkanına girmiş bir fil gibi” bir şeyleri daha yerle yeksân ettik, süreç yıpratıcı bir şekilde işledi, şimdilerde tekrâr toparlanıyoruz.
Fakat unutmamak gerekir ki Şubat Soğuğu’ndan sonra yaşanan travma bir bakıma bugün başımıza gelen hadisâtı besledi ve doğurdu.
Şubat’tan çok çok kapsamlı ve yüzlerce defâ daha büyük, daha çetin bir 15 Temmuz ve sürecini yaşıyoruz, bu ölçüsüz travmanın, yaşanan ifritten sürecin gelecekte nasıl problemlere yol açacağını ben kâsır fikrimle kestiremiyorum…
Yeni ufuklar ;
İhtiyâri, cebrî hicretler, yaşanan devlet terörü, sürgünler ve soykırım sonrasında onbinler evlâtları ile yurdu terketti.
Elimizde yepyeni imkanlar, yepyeni mekânlar ve tertemiz bir nesil var…
Bütün bunları nazara alarak şimdi önümüze bakmalıyız !
“Gelecek” yeni nesil ;
1996 sonrası doğan, bâzen “milenyum nesli” olarak adlandırdığımız, bugünlerde “Gen Z” yada “Z kuşağı” diye isimlendirdiğimiz kuşak, işte onlarda ümitlerimiz yine yeniden yeşeriyor…
Ve gelecekte henüz nasıl olacaklarına dâir tam bir kanaâtimizin oluşmadığı Alfa, Beta, Gama, Delta kuşakları…
Tabiki konunun uzmanı değilim ama okuduklarım ve gözlemlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.
Z Kuşağı’nın Özellikleri ;
Pozitif özellikler ;
1- Dünyâya açık ve halklarla barışıklar.
2- Her yerdeler, dolayısıyla “ikinci dil” problemini çocukluktan çözüyorlar, bizler gibi sıkıntı çekmeyecekler.
3- Teknoloji ve İletişim Çağı’nda yetişiyolar bu imkânlardan alabildiğine faydalanıyor, kullanıyorlar…
4- ”İnternet kuşağı” da diyebileceğimiz bu gençler her nevi mâlûmata zahmetsizce erişebiliyor.
5- Hür yaşamayı seviyor ve bireylere, beldelere bağlılık hissetmiyorlar…
6- Katı derecede kültürel bağlılıkları yok daha “Evrensel” düşünüyorlar.
7- Farklı kültürler içerisine girip çıktıklarından, kolay erişip, değişik kültürleri tanıdıklarından sınırları zorluyorlar…
7- Zekîler, analitik ve hızlı düşünebiliyorlar…
8- Haklarını kesinlikle savunuyorlar…
9- Özgüven katsayıları hayli yüksek ( ? )
Negatif özellikler ;
1- Asosyaller.
2- Apolitikler.
3- Takım çalışmalarına yatkın değiller.
4- Hiçbir hırsları yok, neredeyse umursamazlar.
5- Öndeki nesilleri örneklemiyorlar.
6- Dönemin getirdiği ciddi bir ahlâki problem ile karşı karşıyalar…
7- Eğitilemez ise kontrolsüz özgüvenin menfi yansıması neticesinde tehlikeli boyutta egoya sahipler…
8- İnançları yönlendirilemezse, yaşadıkları gibi inanma arzusuna mağlûb olabilirler.
9- Bilgi değil mâlûmat ile idâre edip, zahmete katlanmıyorlar.
10- Kitap okuma oranlarının hayli düşük olduğunu gözlemliyorum.
11- Teknolojinin esîri olmak üzereler.
12- Odaklanamıyorlar…
Karşımıza çıkabilecek problemler ;
a ) Teknoloji, iletişim harikaları ve 72 millet içerisinde sorunsuz sanal seyehât yavrularımızı esir alıp temel dinamiklerimizden koparabilir.
b ) Apolitik olmak avantaj mı, dezavantaj mı ? konuşmalıyız.
Bununla berâber “asosyal” bir gelişim gösteriyorlar, takım çalışmasına da yatkın olmayınca nasıl hizmet edecekler ?
Birde umursamaz yapıları düşünülürse derdimizi geleceğe nasıl taşıyacağız ?
c ) Seküler hayat tarzı fikrî âlemimizi, düşüncelerimizi değiştiriyor, ölçülerimiz değişiyor.
Kur’an’dan âleme bakmak yerine, âlemden İslâm ve Kur’an’a nazar ediliyor…
Yetişmiş nesillerin dahi kalp ve zihinleri bulanmışken, korkarak söylüyorum ki yeni nesli doğruya kanalize edemeyebiliriz.
d ) Ahlaksızlık rüzgarı, uyuşturucu, uyarıcı tuzakları ve benzerlerine karşı ne yapabileceğimize dair bir proğrama sahip değiliz eğer ipin ucunu kaçırırsak bir daha zor toparlarız.
e ) Yeni karşılaştığımız toplumlara Entegrasyon arzusundayken, Gelişmiş Ülkeler’in câzip hayat şartları, sınırsız özgürlük düşünce ve akımları, maâlesef Müslüman Camiâ’nın olumsuz görüntüsü, bizler için yurtdışında büyük bir hüsrâna, Allâh korusun neslimizin asimilasyonuna neden olabilir.
f ) Bilgi mi ? Mâlumat mı ?
Gerçek dünyâdan sanal dünyâya hızla geçiş yapan yeni nesle batısıyla doğusuyla bütün dünyâ ulaşmakta zorluk çekiyor, her ülke aynı dertten muzdarip.
Gençler fast-food tarzı hızlıca mâlûmat öğreniyor, genellikle ilme tâlip değiller…
Okuma alışkanlıkları zayıflıyor…
Yarın elde ettikleri mâlûmatı yeter zannedip, hiçbir mes’elenin derûnu ile ilgilenmeyebilirler.
g ) İtikâd, deizm problemi ;
İtikâdî, ameli mes’eleleri kendilerine ayrıntı ile öğrenmekte zorluk çektiğimiz yada ögretmediğimiz için bilebildikleriyle inanıp, amel edebilirler…
Allâh’ı inkâr edemediklerinden kendilerince bir anlayışla “Deizm” kapısını aralıyorlar.
İtikâd ve ibâdete ait esas, temel done ve dinamikleri ciddiyetle öğretmeliyiz,
zamanın çocukları ikincil, üçüncül mes’eleleri zâten kendilerine uygun şekilde çözecektir.
h ) Prototip seçiminde Yeni Nesli yönlendiremiyoruz, doğru örnekleri önlerine koymakta zorluk çekiyoruz, örnek olamıyoruz, halleri ile “sizler örnek değilsiniz, sizi dinlemeyeceğiz” diyorlar..
Örnekleme problemini doğru prototiplerle çözemezsek yârın ne ile karşılaşacağımızı düşünmek dahi istemiyorum.
Önemle tekrar belirteyim konunun uzmanı değilim, kaygılarımı dile getiriyorum.
Ne yapmalıyız ?
Öncelikle İslâmî değerlerimiz Hizmet’in temel değer ve prensipleri üzerinden hareket ederek, umum insanlığın hüsn-ü kabul gösterdiği ahlâki, insânî güzelliklerle yavrularımızı doyurup, doldurmalıyız…
Nûrlar, Pırlantalar, Üstâdımız, Hocamız, Hizmetimiz sıkmadan, kısa proğram, kısa yazı, kısa videolar ve görsellerle letâfetle, sevdirerek anlatılmalı…
İtikâdi ve amelî konular nûrâni bir letâfetle anlatılıp, özümsemeleri sağlanmalı.
Zaman ve teknoloji değişiminin getirdiği başkalaşma ile odaklanma problemleri nazar-ı itibâre alınarak, bir şekilde öğrenmeye adapte etmeliyiz.
Değişmeliyiz ;
Bizler de kendimizi rehabilite ile değiştirip, geliştirmemiz ve onların anlayışını kavrayıp, dinleyip tecrübelerimizle meczederek, ortaya gerçekten câzip eğitim, öğretim araç, gereç ve vesîleleri koymalıyız.
Hormonlaşmış herşeyi sevgiyle, güdük kalmış yönlerimizi ise sabır, itinâ ve merhametle ile geliştirip güzelleştirmeliyiz.
Onların yaş, zaman ve anlayışlarına uygun, arzuladıkları tarzda sohbet ortamları oluşturularak evvelki nesillerle birlikte zaman geçirmelerini sağlanmalıyız…
Tecrübe aktarımı, nesiller arası geçişkenlik, birliktelik bizleri daha emîn adımlarla yarınlara taşıyacaktır.
* Kendimizi bu işin sahibi gördüğümüz için bir sonraki nesle duygu ve ideâllerimizi devredemiyoruz….
* Kendimizi bir sonraki nesilden çok daha iyi görmek, yeni nesilleri küçümsemek sâdece ufkumuzu karartır
* Emaneti onlar alacaklar mükemmel olmalılar, çok çalışıp elimizden geleni yapmalıyız, yoksa fedâkârlıkla bugünlere taşınan “Mirâs” zâyi olur.
* Onlara inanmalıyız
* Gayretlerimiz ızdırâri bir duâ olmalı
Bu bir Bayrak Yarışı ; Bayrağı en uygun vasatta, en doğru şekilde, gecikmeden, yıpratmadan, yipranmadan teslim etmeliyiz…
Başkalarının tecrübeleri ;
Diğer taraftan yeni gittiğimiz beldelerde bulunan, bizim şimdilerde içine girdiğimiz süreci benzer şekilde yaşamış grup ve toplulukların tecrübelerinden istifâde yollarını araştırıp, öğrenerek buldukları çareleri öz değerlerimizle birleştirip uygulamalıyız.
Okuma, dinleme ;
Okuma, dinlemede ihtiyaç hissettirmeli, ihtiyârilik (istek) esâs olmalı ve cebrîlikten, çetele tutmaktan kesinlikle vaz geçilmeli…
Tekrar yukarıdan aşağı doğru “ilgilenme sistemi” kurulmalı, her yavrumuza bir misyon kazandırılıp, vazifesini takibi teşvik edilmeli…
Değer vermek ;
Evlatlarımıza lâyık oldukları değer verilerek, değerli oldukları hissettirilerek, onlarla
1.. İstişare edilmeli,
2.. Kendilerini ifâde etmeleri sağlanmalı
3.. Dinleyip, bildiğimizi okumak yerine berâberce karar almalı
4.. İstekleri enine boyuna konuşulup ortak yol bulunmalı
5.. Gerektiği zaman vasıtasız, birebir muhatab olunmalı
6.. Duygu, düşünce ve arzularına değer verilmeli
7.. Onlara inanmalı ve kendimize inandırmalıyız..
8.. Devirlerinin ihtiyâcını bizden daha iyi görebilirler, istek ve söylemleri, şikâyetleri dikkatle incelemeli
9.. Dil ve teknolojik becerilerini hizmete ait alt yapıda bizzat onların eli ile kullanmalıyız
10.. Takım çalışmasına alıştırmalıyız
11.. Alınan karar ve benzerlerini birlikte tâkip etmeliyiz…
12.. Haklarını savunmakta kararlı oldukları unutulmayıp hakları çiğnenmemeli
13.. Taltif ve teşviki aslâ ihmâl etmemeliyiz…
Bütün bunlar zâten yapılıyor diyebilirsiniz, yapılıyorsa ne âlâ fakat ben affınıza sığınarak “âcizâne” tekrâr hatırlatma yolunu seçiyorum…
Tekrâr güzel, çok güzeldir !
Topluca harekete geçmeliyiz ;
Şimdilerde şahsi koşturma ve gayretler ile yürümeye çalışıyoruz, net bir yol haritamız yok…
Avrupa’da bazı yerlerde çok güzel çalışmalar olduğunu duyuyorum fakat şahıslar bazında kalıyor…
Halbuki ne kadar âli olsa da kitlesel, araştırma-geliştirme ürünü, programlı bir sistem ile şahsi çaba ve gayretler kıyas dahi edilemez.
Yapılacak bunca iş Cenâb-ı Hakk’ın ekstra inâyetiyle berâber muhakkak surette sebepler dâiresinde cemaâtin, fertlerin üstün çalışma ve emekleriyle bitirilebilecektir..
Yol haritası, beyin fırtınası ;
Psikolog, Pedegog, Uzman Rehberler, alandan gelenler, gazeteciler, akademisyenler, fâideli olacağına inandığımız herkes bir arada, Büyüğümüz’ün nezâretinde beyin fırtınası yapmalı, yaş aralıkları dikkate alınarak bir müfredat, kapsamlı bir yol haritası kararlaştırılıp derhâl uygulamaya konulmalı…
Özellikle ; Dünyânın neresinde olursa olsun bu hususta yapılan çalışmalardan istifâde etmeliyiz.
Acil eylem planı âcilen yapılmalı.
Son söz ;
Büyüğümüz’ün Fasıldan Fasıla 3 isimli eserindeki ifadeleri ile bitireyim ;
” Dava Genç İnsanlar İster…
Hz. Ömer’e göre
“Genç insanı olmayan bir dâvânın ayakta durması mümkün değildir.”…
Yatarken-kalkarken, yerken-içerken hattâ rü’ya ve hülyâlarımıza varıncaya kadar “Allahım, gençler, Allâhın genç dava adamları…” diye düşünmek, çalışmak bence çok önemlidir. “
Gayret bizden, tevfik Allâhtan…
@MANSURTUTGUT