Cezaevinde kansere yakalandığı halde, tedavisi engellenen, ölüm döşeğinde tahliye edildikten kısa süre sonra hayatını kaybeden ödüllü iş insanı Medeni Arifoğlu’nun eşi Nuran Arifoğlu,, söz konusu süreçte, ailecek yaşadıkları dramı ‘Broken Lives’ programında anlattı.Dr. Ali Yurtsever’in sunuculuğunu yaptığı Huddled Masses YOUTUBE kanalına konuşan Arifoğlu, (AİHM) Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne seslenerek, devam eden hak ihlallerine dur denmesini istedi.
CEZAEVLERİNDE EŞİM GİBİ SADECE BENİM BİLDİĞİM, 9 AĞIR KANSER HASTASI VAR:
Cezaevlerinde eşi gibi çok sayıda insanın, bebekli annelerin “terörist” suçlamasını sindiremediğini belirterek; “Çok üzülüyorlar. Hayatlarının bu hale gelmesini hazmedemiyorlar. Bebekler ve anneler var cezaevlerinde. Sadece benim bildiğim 9 ağır kanser hastası var. Bize olan oldu. Bari bu masumlara zulmedilmesin. AİHM’nin de bu ihlaller karşısındaki duyarsızlığı, beni kahrediyor. Bir an önce bu hak ihlallerine el atılması lazım. Bir Ortadoğu, ülkesinden farkımız kalmadı”.
SİYASETİ SEVMEDİĞİ HALDE, BUGÜNKÜ SİYASİLERİN BİRÇOĞUNU SOFRASINDA AĞIRLADI:
15 Temmuz planlı darbe girişiminden sonra, maddi ve manevi hayatlarının altüst olduğunu belirten Arifoğlu, tüm bunların ise bilinçli şekilde yaşatıldığını belirtti. Arifoğlu; “Devletin onayladığı, şimdilerde ‘terör yuvası’ denilen salonlarda bugünkü iktidar mensupları, defalarca ağırlandı. Hatta Ankara’dan hareket etmeden önce, ilk eşimi arıyorlardı. Ziyaretin ilk durağı yine oydu. Eşim sofralarından kalkmazlardı ”diye konuştu.
Eşinin, vatanını çok sevdiğini, çevrede böyle tanındığını belirten Arifoğlu, siyaseti hiç sevmediği halde politikacıları sürekli ağırladığını kaydederek; “Siyasiler, bakanlar, devlet yetkilileri ve aklınıza gelen her meslekten misafirler, Bingöl’e geldiklerinde mutlaka onu ararlardı. Hatta Yönetim Kurulu Başkanlığını yaptığı kurumun salonlarına, iş adamlarının bir araya gelmesini eşimden isterlerdi. Olumsuz hiçbir şey de yoktu. Eşim bilinen, tanınan bir kanaat önderi ve sevilen bir insan olduğu için ilk başvurulan kişiydi. Sözde darbeye kadar böyleydi. Bugün, Bingöl’de de yine yüzde 99’u böyle söyleyecektir. Eşim siyaseti hiç sevmeyen bir insandı. Ama insanları kıran biri de değildi. Sevmediği bir şey olsa bile, seve seve kabullenir, en güzelini yapmaya çalışırdı. Ne varsa en güzelini yapardı. Zaten hep memleket sevdalısı diye kendini tanıtırdı” dedi.
EŞİM DARBE GECESİ, AKP İL BAŞKANI’NIN DÜĞÜNÜNDEYDİ:
Sözde darbeye kadar anormal bir durumla karşılaşmadıklarının altını çizen Arifoğlu; “O gün, AKP Bingöl il Başkanı’nın oğlunun düğünü vardı. Eşim de düğüne gitti, takısını düğün sahibine verdi ve geri geldi. Evde televizyon izliyorduk. Ailecek meyve yiyorduk. Alakamız olmayan şeylerle itham edildik. Allah şahit ki olay bu” diye konuştu.
Sözde darbe gecesinden sonra, hayatlarının kabusunun başladığını kaydeden Nuran Arifoğlu, o gece yapılan açıklamalar ve ithamlardan sonra, eşinin renginin kaçtığını belirtti. Eşinin sağlıklı bir yargılama yapılmadan cezaevine gönderildiğini söyleyen Arifoğlu, daha sonra Malatya’daki cezaevine sevk edildiğini kaydetti.
‘ALLAH ŞAHİTTİR Kİ, BANA CUMHURBAŞKANLIĞI GÖREVİ VERSELER, ELİMİN TERSİYLE İTERDİM’
TMSF tarafından gönderilen yazıda, suçlandıkları konunun Bank Asya’ya para yatırmak ve işadamları derneği başkanlığı yapmak olduğuna dikkat çeken Nuran Arifoğlu; ‘‘Halbuki eşimin sadece Banka Asya ile değil birçok devlet bankasında da hesabı vardı. Suçlandığı başka bir konu ise, darbe sonrası Bingöl’e vali olacağı iftirasıydı. Kahve köşelerinde bile bunlar konuşulur olmuştu. Vefatına bir ay kala ağır hasta haliyle şunu söyledi: ‘Nuran Cumhurbaşkanlığı en yüksek makam değil mi? Allah şahidimdir ki, bugün de, o gün de, o makamı bana verselerdi elimin tersiyle iterdim’. Zaten Bingöl’de eşimin itibarı, bakandan, Milletvekilinden, validen çok iyiydi. Maddi olarak da böyleydi ki ona tenezzül edecek, tamah edecek bir insan değildi”.
Darbenin bir numarası ve yönetici olarak mahkemede yargılandığını, ama mahkemenin ellerinde delil olabilecek bir kâğıt parçası bile olmadığından, mahkemeden beraat ettiğini kaydeden Arifoğlu; cezaevinde kansere yakalanıp son ana kadar tahliye edilmediğini, edildiğinde ise artık çok geç olduğunu hatırlattı. Arifoğlu’nun eşi; ”Doktorlar defalarca bu haliyle cezaevinde yaşayamaz dedikleri halde, ameliyatlı şekilde yoğun bakım odasından kanserli hastayı cezaevine götürdüler. Onu, götürmeye çalışan askerlerin bazılarının acımasız davranışı karşısında eşim bana, ‘Bunlar da emir kulu hanım, ısrar etme, ekmeğinden olurlar diyecek kadar merhametliydi. Sürekli tebessüm ederdi. Bu tablodan dolayı çok üzülür ve utanırdı. Maalesef, daha iyi şartlar sağlanması gerekirken, hem de o daracık, ring arabasıyla Malatya’dan, Adana cezaevine gönderdiler. Orada da çok büyük suçlular olduğu için şartları çok ağırdı. Ve o kanserli haliyle zulümler yaşattılar. Eşimin ölümüne dört ay kala bu karar verildi. Onun vefat edeceğini bildikleri için karar verildi, yoksa yaşayacağını bilselerdi vermezlerdi” dedi.
EŞİMİ ALMAYA GELEN POLİS ÖNCE ‘BU EVDE CAN GÜVENLİĞİM YOK’ DEDİ, BİZİ TANIYINCA GÖZLERİ DOLDU
Polislere evden eşimi almaya geldiklerinde, akşam üstüydü ve namaz vakti olduğunu belirten Arifoğlu, adeta yeniden yaşadığı o anı şöyle anlattı: “Polisler eve geldiğinde eşim diğer odada namaz kılıyordu. Polis eve girdiğinde namaz kılıyor dedim. Polis ben de namaz kılıyorum deyince. ‘Evimiz abdest almak namaz kılmak için müsait, isterseniz sizde namaz kılın’ deyince. Polis bana döndü, ‘Bu evde can güvenliğim yok’ dedi. Ben namaza durursam silahımı alır beni vurursunuz’ diye cevap verdi. Ben de ‘Allah şahittir ki, siz kendi evinizde olmadığınız kadar güvendesiniz’ dedim. Bizden size zarar gelmez dedim. Baktım polisin gözleri dolmuş. Sonra ‘yemek isterseniz yemek ikramımız var’ dedim. O polis o kadar mutlu oldu ki, anlatamam.’’ ZAMAN-Avustralya