Dördüncü asrın müceddidi olarak kabul edilen İmam Gazzali derki; “Geçmiş hayatıma baktığımda şunu anladım: Her ne zaman Allah’tan bir şey istedim, eğer olmadı ise Cenab-ı Allah, ondan hayırlısını vermiş veya daha hayırlısına yönlendirmiştir. Ancak bunun olması için Allah’ın takdirine kalben ve tamamen razı olmak gerekir”.
Hizmeti İmaniye ve Kur’aniyye bugüne kadar dört büyük şer ile karşılaşmıştır.
1971 Mart Muhtırası’ndan sonra Hocaefendi dahil olmak üzere talebelerinin yaklaşık yüzde 25’i tutuklandı. Bu zulümden sonra Hizmet, 12 vilayete yayıldı.
Yani, İzmir ve çevresini aşarak bölgeselleşti. 12 Eylül zulmü oldu.
Hizmet Türkiyeleşti. 28 Şubat’ta o günün kudretli paşası “on milyon ölse ne olur” demişti.
O gün yapılan zulümler daha yazılmadı.
Hizmet o zulüm ile globalleşti ve 70 kusür ülkeye yayıldı.
Sonra nifak, dalalet ve hasedin birleştiği bu topyekün yok etme süreci başladı.
Hedef üç ayda topyekün imha idi.
Nitekim, yanıbaşımızdaki ülkenin kılıcını sallayan o günkü derin bir bakan Mart 2014’te “Hizmetin ruhuna Fatiha” demişti.
Hizmeti bitiremedikleri için darbe yaptılar.
Bu zulüm ile Hizmet Hareketi olması gereken yeni bir sosyal değişim geçirerek İslam’ın gereği olan evrenselleşti.
Bu dört şer olmasaydı Hizmet bu sosyal değişiklikleri geçiremez ve büyüyemezdi. Her zulüm azot oldu.
Bu dört şerrin olmasını Hizmetten hiç kimse istemezdi.
Ama, Muradı İlahi başkaydı.
Daha büyük hayırlara ve inkişaflara yönelmesi için kader planında bunlar gerekiyormuş.
Bahauddin Nakşibendi Hazretlerine “Hazret bize bir kerâmet göster” derler.
O da “Allah benim gibi günahkar bir kulu, kendi mülkünde kabul etmiş.
Bundan daha büyük bir kerâmet mi var” demiş.
Evet bu son zulümde de hedefleri topyekün imha idi.
Fakat şu an Hizmet, manevi olarak tarihinin en güçlü dönemini yaşıyor.
Güç, binalarda veya devlette değil ihlastadır.
Fırtına dindiğinde, karlar eridiğinde ne büyük insanların yetiştiğini ömrü olanlar görecektir.
Zindanlarda evrâd-u ezkâr ile büyüyen binlerce bebek, içerisinden nice gönül sultanları, sınıflarda psikoljik soykırıma uğrayan yüzbinlerce öğrenci içinden nice er oğlu, erler çıkacaktır.
Nasıl ki; nifak ortamında İslam Medine’de yaklaşık yirmi kat büyüdü ve Mekke’nin fethini hazırladı.
Sıfatları münafık (kalplerini Allah bilir) olanların ürettikleri nifak ortamında Hizmet’de inşallah yirmi kat büyüyecektir, tıpkı geçmiş şer dönemlerinde olduğu gibi.
Fakat bunun şartı, aktif sabır ve sadakattir.
Yedi binden, Yetmiş bine
Bir önceki yazımda Hizmet’in Avustralya’da yediden, yedi bine çıkacağını hayal bile edemediğimizi yazmıştım.
Hizmet Hareketine yakınlık duyan insanların kurduğu okulları, Müslüman okullara üniversitelere öğrenci gönderme konusunda örnek oldu. Müslümanların nüfus oranı %3 fakat üniversitelerdeki Müslüman oranı %6’nın üzerinde. Hem Avustralya’ya, hem de Müslüman topluma faydalı oluyorlar.
Australian Relief Organisation (ARO)nun temeli bugün değil, 1993 yılında atıldı.
O gün için aç bırakılan Bosna Hersek için yaklaşık 400 kurban toplandı.
Melbourne’deki arkadaşlar bayram yapmadılar.
Üç gün boyunca kurban etlerini pişirip, konserve yapıp, Saraybosna’ya gonderdiler.
O gün ehli dünyaların çıkardığı bir gazete, başta Orhan Çiçek bey olmak üzere Selimiye Vakfı Yönetim Kurulu’na iftiralar attı. Konu mahkemeye taşındı ve Selmiye Vakfı mahkemeyi kazandı.
Şimdi, Müslümanların yedi tane büyük olmak üzere, pek çok insani yardım kuruluşu var.
Yani bu konuda da Hizmet, model oldu.
İslamfobiyayı yenmek için arkadaşlar diyolog dediler.
28 Şubat’çılar o günlerde hazırladıkları ve Hizmet’e karşı iftiralar ile dolu olan CD’ler, Avustralya’ya kadar geldi ve İslami cemaatlere dağıttılar.
Şimdi pek çok Müslüman kuruluş diyalog yapıyor.
Bunların içinde Hizmet erlerine “Yahudi Uşağı” iftirasını atanlar da dahildir.
Sonra “Mosque Open Day” yani camilere gayri Müslimleri davet edip onlara İslamı anlatalım dediler.
Kimse camiyi bu iş için vermek istemedi.
Gerekçe ise, gayri Müslim camiye sokulmaz.
Rahmetli İbrahim Dellal’ın teşebbüsü ile Sunshine’daki Kıbrıslı Türklerin kurdukları camide ilk defa “Mosque Open Day” yapıldı.
Daha sonra Müslümanlar bunu benimsedi.
Şimdi yılda bir defa bütün Avustralya’da “Mosque Open day” yapılıyor. Dayağı Hizmet yedi, ama olsun değdi.
Yedi binden, yetmiş bine çıkmak için en büyük engel önce nefsimiz sonra şeytanlar ve onun vesveselerine kananlar.
Ey nefsim “Ben, ben” dediğin zaman veya bir beklenti içine girdiğin zaman yolda kalırsın.
Daha sonra sıkıntıların birden ona çıkar.
Öyle ise Meryem anamızın Kur’an’da dediği gibi “…Keşke tamamen unutulsaydım…”de ve kurtul.
Kendini hergün hesaba çek.
İnsanı mânen en çok büyüten şey dostlardan gelen ve çok defa hikmetini bilemediğimiz hoşumuza gitmeyen şeylere aktif sabretmektir.
Ey nefis, öncelikle beş vakit namazını vaktinde ve hem de cemaatle kılabiliyormusun.
Dünyada ağlayan insanların gözyaşlarını dindirmede katkın ne?
Kaç tane garibin, yetimin, fakirin, mazlumun derdine derman oluyorsun?
Her hafta, en iyi terapi olan, kalbi kırık kaç kişiyi ziyaret edebiliyorsun?
Ey nefsim, cömertlikte Bekri olamıyorsan bari Ömeri ol.
Kazandığının yarısını gözyaşları dindirmek için ver.
Buda zor geldi ise bari Haydari ol.
Hz. Ali var olan dört dirheminin birisini gece, birini gündüz, birini açıktan, birini gizli verince hakkında ayet nazil oldu (Bakara, 274). Haydi olamadın.
Bari yüzde on ver.
Ehlullah’ın dediği gibi “Zekât Cimrisi” olma.
Kefenle ile beraber verdiklerin, seninle mezara girecek.
Ey nefis, bir valiz ile Avustralya’ya geldin.
Ya tekrar, bir valiz veya kefenle göç etmeye niyet et.
Bak ne olursun.
Rabia Adeviye’nin dediği gibi “Herkes dar, dar (ev, saray) derken, sen Yar Yar (Allah)”de.
En nefis her kim ne yaparsa yapsın, ne derse desin.
Ehlullah’tan, Nesimi’nin dedigi gibi;
Bir cefâkeş aşıkem ey Yâr, Senden dönmezem
Hançer ile yüreğimi yar, Senden dönmezem
Ger Zekeriya tek beni baştan ayağa yarsalar
Başıma koy erre Neccâr, Senden dönmezem
Ger beni yandırsalar, toprağımı savursalar
Külüm oddan çağırsalar, Settâr Senden dönmezem
Evet, Hak yolunda sadakat, sadakat bak o zaman ne olursun.
Ey nefis bunları yapmazsan en çok çekecek olan yine sensin. Asrın dertlisinin dedigi gibi, “Derdi dünya olanın, dünya kadar derdi olur”.
Lemalar’daki şefkat tokatlarini asla unutma.
Ey nefis, yazının başındaki İmam Gazzali’nin sözünü ser levha yap, bak ne kadar mutlu olursun.