Gazeteci Ahmet Dönmez’in kişisel blogunda gündeme getirdiği iddialara ilişkin Osman Şimşek ve Mustafa Özcan’ın ardından Cevdet Türkyolu da yazılı açıklama yaptı.
Kendisinin mal varlığına ilişkin Avrupa’da görevli 10 ülke sorumlusunun yazdığı mektup sebebiyle Osman Şimşek’i darp ettiği belirtilen Cevdet Türkyolu, yaşanan olayı dayak ve kavga olarak nitelendirmedi. Önceki gün yaptığı açıklamayla yazı dizisindeki olayı doğrulayan Osman Şimşek, ’’O mektubu asıl muhatabına ulaştırana kadar ısrarcı oldum; belki ben de o anki hissiyatımla ölçüyü tutturamamış olabilirim, Allah affetsin. O israrım neticesinde de bir kısmı kamuya yansıyan tatsız hadiseler vuku buldu.’’ demişti. Hadiseyi doğrulayan Cevdet Türkyolu, yaşananları şöyle aktardı: ’’Bu olayın vuku bulduğu 2017 yılında yaşadığımız bazı sıkıntılarımız, karşılıklı kırgınlıklarımız oldu ki bu insani bir tavırdır. İnsanın olduğu her yerde bu tür durumlar olabilir. Ama net olarak ifade etmek istiyorum asla kendisine vurmam veya dövmem söz konusu değildir.’’
Ahmet Dönmez’in yazı dizisinde dile getirdiği ve 10 ülke sorumlusunun mektubuna konu olan mal varlığı konusunda ise Cevdet Türkyolu, yazılı açıklamada şu ifadelere yer verdi: ’’Hiçbir hizmet müessesesi ile ticari kazanç içeren bir alışverişim olmamıştır ve olamaz. Ticari olarak yaptıklarım, sahip olduğum mülklerin nasıl kazanıldığı, ne kadar olduğu, ne için kullanıldığı konusunda şunun bilinmesini isterim ki, hem dünyada hem ahirette hesabını veremeyeceğim tek bir kuruş yoktur.’’
Yazı dizisindeki ’’Mustafa Özcan, yol yürüyeceği insanları iyi seçer. Cevdet Türkyolu, onun için çok önemli bir kapıdır. Karşılıklı olarak ikisi de birbirini kollamıştır.’’ iddiasını ’’Kimsenin adamı ya da ekibi olmadığım gibi hiç kimsenin de özel habercisi değilim.’’ sözleriyle reddeden Cevdet Türkyolu’nun şahsi Twitter hesabından ‘Zaruri bir açıklama’ başlığıyla yapılan paylaşımın tam metni şöyle:
’’Son günlerde ismim kullanılmak suretiyle paylaşılan bilgilerin büyük çoğunluğu gerçeği yansıtmamasına rağmen, bu davaya gönül vermiş, kalp safveti ve ihlas ile bağlanmış, dünyevi hiçbir beklentisi olmayan, bu yolun güzide insanlarına vefanın bir gereği olarak arz-ı halde bulunmak istiyorum.
1972 yılında İzmir’e ilk gittiğimde Hocaefendi’yi tanıdım ve 1974 yılından bu yana da Muhterem Fethullah Gülen Hocaefendi’nin yanında kesintisiz olarak bulunmaktayım. Hocaefendi’yle ilk karşılaştığımda bana ‘neden buradasınız?’ dediğinde, ‘kalacağım yeri öğrenmek için’ cevabını vermiştim. O da ‘Sen bir hafta burada yanımda kal, bana çay demlersin’ demişti. O bir hafta’ hiç bitmedi (Allah bitirmesin) ve bu şekilde yanında kalmaya başlamış oldum.
Bulunduğum konum münasebetiyle pek çok insanla tanışıklığım olduğu gibi Mustafa Özcan Hocamızla da tanışıklığım oldu. Ancak Hocaefendi dışında kimseye bir medyuniyetim, bağlılığım ya da hizmetim söz konusu değildir. Kimsenin adamı ya da ekibi olmadığım gibi hiç kimsenin de özel habercisi değilim.
Öncelikle herkesi meşgul eden ve insanları en çok üzen bir hususu tavzih etmek istiyorum. Osman Şimşek Hocamız Amerika’ya geldiği günden bu yana aynı mekâni paylaştığımız birisidir. Evlendikten sonra da komşumuz oldu ve hala komşuluğumuz devam etmektedir. Hem kendisi hem de eşi, çocuklarımın hocasıdır, saygı duyduğum ve itibar ettiğim bir kişidir.
Söz konusu yazıda yer alan darp iddialarına gelince, bu olayın vuku bulduğu 2017 yılında yaşadığımız bazı sıkıntılarımız, karşılıklı kırgınlıklarımız oldu ki bu insani bir tavırdır. İnsanın olduğu her yerde bu tür durumlar olabilir. Ama net olarak ifade etmek istiyorum asla kendisine vurmam veya dövmem söz konusu değildir.
Tartışmanın nedeni, Osman Hoca’ya gelen benimle ilgili bir mektubun Hocaefendi’ye ya da abilere okunması değildir. Hakkımda ortaya atılan iddialardan herkesin haberi olduktan sonra yanıma gelmesi beni üzmüş ve kırılmama sebep olmuştu. Yazılanlar gerçek dışı olan iddialardır.
Osman Hoca elindeki mektubu Hocaefendi’ye arz etmiştir. Beklemediğim bir kişiden böyle bir tavır görünce elinden tutup çektim ve bu yalanlara niçin alet olduğunu sordum. Bunun dışında kendisine vurduğum veya dövdüğüm iddiası hem bana hem de Osman Hoca’ya açık bir haksızlıktır. İçinde neşet ettiğimiz ortam ve bu ortamın nezahetinin bu tür olayları kaldıramayacak kadar hassas olduğu bilincindeyiz. Osman Hoca ile aramızda kırgınlığın sebebi buydu.
Hocaefendi’nin bulunduğu mekâna giriş yetkisi kimsede olmadığı için aramızda yaşanan bu tatsız olaydan haberdar olan Hocaefendi, kendisine ayrı bir kart göndermiş ve istediği zaman içeriye girebilme imkânı sağlamıştır.
Ayrıca bu mektuptan sonra Hocaefendi iddialarla ilgili kendisine açıklama yapmamı istedi, ben de kendilerine hepsini arz ettim ve yazılanların doğru olmadığını ifade ettim. Hocaefendi ‘bana arz ettiğin gibi abilere de arz eder misin’ dedikten sonra, teferruatı ile neyim varsa anlattım.
Yaşamış olduğum yerin hassasiyeti ve Hocaefendi dışında kimseye karşı minnet etmeme prensibince kendi kazancımı elde etmek için gayret ettim. Hizmete ait bir lokma boğazımdan geçmediği gibi tek bir kuruşuna elimi uzatmadım. Hz. Ebu Bekir(RA), Hz. Osman(RA) ve Hz. Abdurrahman bin Avf(RA) misali kazanıp verenlerin imrendiriciliği ve hayranlığı ile büyüdüm. Kazandıklarımı da verdiklerimi de hep bu perspektiften bir değer ifade eder mi diyerek yaptım. Bir lokmaya bile haramın bulaşmaması için hassasiyet gösterdim.
Hiçbir hizmet müessesesi ile ticari kazanç içeren bir alışverişim olmamıştır ve olamaz. Ticari olarak yaptıklarım, sahip olduğum mülklerin nasıl kazanıldığı, ne kadar olduğu, ne için kullanıldığı konusunda şunun bilinmesini isterim ki, hem dünyada hem ahirette hesabını veremeyeceğim tek bir kuruş yoktur.
61 yıllık hayatimin 47 yılı Hocaefendi’nin yanında geçti. Bu süre boyunca neredeyse her gün sabah namazında gelip gece yarısı evime gittim. Bu şekilde hayat süren bir insanın dünyadan beklentisinin ne olacağını da sizlerin takdirine bırakıyorum. Yanında kalmış olduğum Zat’ın yaşantı ve hassasiyetine aykırı olan bu tartışmaların içerisinde olmaktan ve özellikle de Hocaefendi’ye karşı benim üzerimden haksızlık yapılmasına dolaylı da olsa sebep olduğum için son derece üzgünüm.’’
AHMET DÖNMEZ HANGİ İDDİALARI KALEME ALMIŞTI?
Ahmet Dönmez’in yazı dizisinde Cevdet Türkyolu’na yönelik iddialar şöyle sıralandı:
’’Cevdet Türkyolu’nun en büyük zaafı, paraya karşı. Her ne kadar varlıklı bir aileden gelse de para kazanmaya karşı duyduğu zaafı yenemiyor. Bu ilk olarak koşu bandı satışı ile başlıyor. Amerika’ya ilk gittiği yıllarda… Bir tanıdığı ona koşu bandı tedarik ediyor. O da kampa gelenlere veya Türkiye’deki bağlantılarına maliyetinin çok üstünde fiyatlara satıyor bunları. Oradan iyi paralar kazanıyor. Sonra bilgisayar satmaya başlıyor. Ucuza aldığı bilgisayarları, üzerine fiyatlar koyarak, Türkiye’deki Cemaat müesseselerine sattığı yönünde çok fazla bilgi mevcut. Amerika dışından kampa ziyarete gelen misafirlere de bu bilgisayarlardan pazarladığını çok kişiden duyabilirsiniz. Sonra yavaş yavaş inşaat, gayrı menkul ve borsa işlerine giriyor. Şu anda mal varlığının 30 milyon dolar civarında olduğu yönünde iddialar var. Elbette bunun net bir kanıtı yok. “Sadece borsadaki parası 30 milyon dolar vardır,” diyen olduğu gibi, “Gayrimenkullerle beraber malvarlığı 7-8 milyon dolar civarıdır,” diyen de…’’
’’Sosyal medyaya da konu olan bir ‘mektup’ iddiası var mesela. 10 kadar ülke imamının Hareket’in lideri Fethullah Gülen’e bir mektup yazarak Türkyolu hakkındaki haberlerden duydukları rahatsızlığı ifade ettikleri öne sürülmüştü. İddialara göre bu mektup, Gülen’in yanındaki en değerli mollalardan Osman Şimşek’e ulaştırılmıştı. Şimşek bu mektubu Gülen’e takdim etmek istemiş ama Cevdet Türkyolu tarafından tartaklanmıştı. Bu iddialar ne kadar gerçeği yansıtıyordu? Bunu da araştırdım. Yazılanlar gerçek.’’
’’Mustafa Özcan, ABD’ye gidemediği o 8 yıl boyunca Cevdet Türkyolu sayesinde kampa ve gelişmelere vaziyet etti. Türkyolu onu sürekli telefonla bilgilendirdi, ‘güncel’ tuttu. Kim ne yapıyor, ne söylüyor, hangi ülkede ne gelişmesi oluyor, Gülen kimlerle görüşüyor, hepsini Özcan’a rapor etti. Keza yıllar boyunca hemen her gün Özcan’ı arayarak Gülen’le görüştürüyordu. Genellikle günlük sohbetin başlamasından evvel yapılan bu bağlantılar sayesinde, dünyanın çeşitli ülkelerinden ziyarete gelmiş misafirler de bir şekilde Özcan’la mülaki olmuş oluyordu.’’
’’Cevdet Türkyolu, görüşme talebime ve dolayısıyla sorularıma cevap vermedi. Eğer bu yazıdan sonra yapacağı açıklamalar olursa onları da okuyucularla paylaşacağımın bilinmesini isterim. Zira Mustafa Özcan-Cevdet Türkyolu ilişkisi, 15 Temmuz’a giden sürecin önemli parçalarından biri. Ne kadar önemli olduğu, 15 Temmuz’a yaklaşan süreçte kapıların kimlere nasıl açıldığını anlatacağım bölümlerde daha iyi anlaşılacak.’’