Bütün güçleri ile çalıştılar…
Neden mi ?
Bir türlü kontrol altına alamadıkları Hizmet Hareketi ve Gönüllüleri’ni yok etmek istiyorlardı.
Çünkü akîdelerince onlar “asıl” bütün Anadolu Halkları ise onların “kulu-kölesi” olmalıydı…
“Hizmet” denilen yapı ise “Yedi Uyurlar” gibi uyuyan halkları uyandırıyor, insanlar işgâl edilmiş öz memleketlerinde okuyor, makam-mansıp sahibi olarak, kendilerince Asıl Unsur’un ( ! ) paylaşmak istemedikleri rantlarına ortak oluyordu…
Olacak şey miydi ?
Taa bilmem neredeki dağdan inen taşralı kıro (?) yüksek puanlarla Öğretmen, Hakim, Savcı, Doktor, Asker, Polis, Mühendis, Gazeteci olup iktidarlarını sarsıyor “Bizde varız, buradayız” diyorlardı.
Halbuki Cumhuriyet’i onlar kurmuştu evlâtlarından başka hiç kimse bu mesleklere girmemeli, güçleri bölünmemeliydi…
Aslâ müsâde etmiyor ve bütün kapıları kapatıyorlardı, kazâra kapıyı gecebilenler ise hissedilince derhâl kovuluyordu.
Öyle ya bu ülke, bu devlet, herşey onlarındı…
Onlardan olmayan kim olursa olsun bu kurumlara girebildiyse, gizlice hattâ hâince sızıyordu.
Bununla berâber birşeyler değişiyordu, bu istenmeyen gidişe bir son verilmeli, “sızanlar” temizlenmeliydi…
Evet, Hizmet Hareketi’nin bütün suçu buydu, Anadolu Halkları’nın çocuklarına kendi ülkelerinin bütün kapılarını sonuna kadar açmak, açtırmak.
Hadsizler hadlerini aşıyorlardı ve ne pahasına olursa olsun kesinlikle durdurulmalıydılar.
Kafa kafaya verip plan üzerine plan yaptılar…
Zaman zaman gençlerin kaldıkları yer ve ortamlara silah, eroin ve benzerlerini koyarak afişe ettiler…
Zaman zaman sahte şeyh ve müridler vasıtasıyla algı operasyonları yaparak, sanal olgular oluşturup, toplumu efsunladılar, kandırdılar.
Olmadı kanun ve nizâmda değişiklikler yaparak insanları yaftalama, engelleme derdine düştüler…
Fakat herşeye rağmen Anadolu’da filizlenen “Müsbet Hareket” durdurulamıyordu…
Modası geçmiş, modern, post-modern darbeler, Şubat Soğuğu, Haziran fırtınası kâretmedi.
Her on yılda bir yaptıkları balans ayarı bir türlü tutmuyordu…
Başka birşey yapmalıydılar…
Hiçbir zaman halkla barışık olmayan, olamayan “Kemalist” yapılarını tasfiye ile güyâ halkın içinde olan “milliyetçi-muhâfazakar” yapılarını uyardılar, uyandırdılar…
28 Şubat bu yönüyle eksiklerini itmâm için son provaları oldu…
Bir türlü kriminilize, terörize edemedikleri “Karınca Ezmez Efendileri” herşeyi göze alarak “azılı birer suçlu” yada terörist ilân etmeliydiler…
Herkesi fişlediler, ellerinde listeler hazırdı.
Yıllarca yaptıkları şeyler Toplum Vicdanı’nda mâkes bulmayınca mâsumların başına 15 Temmuz’u bir felâket gibi patlattılar.
Evdeki hesap ;
Fakat evdeki hesap çarşıya uymadı, Türkiye’de şeytâni algı operasyonlarıyla algıyı olguya çevirmeyi becerseler de dış dünyâda yapayalnız kaldılar.
Çünkü onları izleyenler gerçek kimliklerini bütün ayrıntılarıyla biliyorlardı…
“Asayişin Manevi Bekçileri” ise ezâ, cefâ, işkence, çıplak arama, ırza tasaddî, tecâvüz, hapis, sürgün, ölüm, Devlet Terörü ile yapılan Soykırım karşısında yumruklarını dahi sıkmadılar…
İftirâlar, iftirâlar ;
Bizzat Mevlüt Çavuşoğlu Moğolistan’da ben ve arkadaşlarım için “Bunlar Humeyni’den daha tehlikeli” diye bizleri Moğol Devleti’ne şikayet etti, oysa biz sâdece eğitim hizmetleri veriyorduk ve fakat tek bir Moğol’u dahi kandıramadılar…
Aynı şeyi tüm ülkelerde, yedi düvelde yaptılar…
Nerede ne işlerine geliyorsa öyle suçladılar…
Parayla, pulla, ellerinden gelen herşeyle çok çalıştılar ama dünyânın ne doğusu ve batısı Muhabbet Fedâileri’nin “terörist” yada “iflah olmaz suçlular” olduğuna inanmadı, inandıramadılar.
Çünkü Hizmet Hareketi ve Gönüllüleri hakkında muhataplarına anlattıkları hikâyeler Hizmet’le, doğu-batı kadar birbirinden uzak, gece ve gündüz kadar birbirine zıttı…
Başaramadılar…
Yaşanan süreç ve sinir harbinin fikri gâlibi kesinlikle cemaâttir…
Evet, Hizmet bugün fiilen hezîmete uğramış görünse de hâl ve istibâlde fikren gâliptir.
Terör’ün evrensel tanımı ;
Terör veya terörizm ;
Terörün Evrensel Tanımı ise şu şekilde yapılıyor ; Terörizm, siyasal, dinsel veya ekonomik hedeflere ulaşmak amacıyla sivillere, belirlenen hedef gruplara veya resmî, yerel ve genel yönetimlere yönelik baskı, yıldırma ve her türlü şiddet içeren yolun kullanımıdır.
Evet, Terör; cebir ve şiddet kullanarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemlerinden biriyle emele varma yöntemidir.
Hizmet Hareketi bu kalıplardan hiçbirine uymuyordu, uydurulamadı…
Medenî dünya büyük bir iştahla atılan bu yalananın üzerine kocaman bir çizgi çekerek “Hâyır” dedi.
Milyonlarca dolarlık lobi çalışmaları, ödenen paralar hepsi çöpe gitti, ama ne ehemmiyeti vardı ? Çar-çur edilen milyar liralar ceplerinden değil zavallı Anadolu Halkları’nın dişinden, tırnağından artırdıklerı ile ödeniyordu.
Maalesef, ne yazık ki devlet malı hâlâ deniz…
“Kült” diyelim, olmadı “firâk-ı dalle” verelim ;
Yamamaya çalıştıkları şey bir türlü dikiş tutmadığından başka yollar denemeye başladılar…
Masumları batılılara fundamentalist, kült, Müslümanlara ise firâk-ı dalle olarak anlattılar.
Ne acı ki Günümüzün Kara Sevdâlıları’ndan “kült” çıkmayacağını bile bile bazı dostlar bu fantazîye dilhûn oldular…
Terör Devleti durmadı, bir yandan zulüm, işkence ve bir daha söylüyorum “Soykırım” yaparken, diğer taraftan ehl-i uhuvveti alt-üst, tavan-taban, ihânet-ticâret-ibâdet gibi katakullî ifadelerle bölmeye çalıştı ve çalışıyorlar…
Şimdilerde bazı “dost” ve “iç sesler” karanlık AKP safsatalarını yeni bir şeymiş gibi seslendiriyor…
“Cemaâtin genelinin birçok şeyden haberi yok, bu problemli işleri küçük bir grup yaptı, yapıyor, falan-filân şahıs nefsî isteklerinin zebûnu oldu, yapmaması gereken şeyler yaptı…”
“Şu durumda genele Hizmet Hareketi, bu dar çerçeveye ise “F*tö” denilebilir.”
Bütün bunlar Derînler’in ve Erdoğan’ın söylemidir.
Az yada çok bulaşsın, yeterki bulaştırsınlar, nasıl olursa olsun bu temiz cemaâti bu pis ile pislemek istiyorlar çünkü bir yerden kirlettilermi heryerine sirâyet ettirecekler.
Eğer bir parça koparabilseler birliğimizi bölük-pörçük, pinçik-pinçik edecekler…
Erdem ne güzel şey ;
Allah’tan bâzıları erdemli çıktı, yanlış aktarım ve anlaşılmayı düzelterek “Hayır bu harekete kesinlikle terör hareketi denilemez, bazılarının işlemiş olduğu ufak tefek hatâ yâhut suçlar “Terörün Evrensel Tanımı” içerisine aslâ girmez” diyebildiler.
Evet, aslâ ama aslâ Muhabbet Fedâileri’nden “Terörist” çıkmaz…
Bütün insanlığın şâhit olduğu şeyi tekrar haykıralım “Bizim aramızda aslâ terörist yoktur, hiçbir terörist yoktur !”
Ne genelimize, ne ufacık bir grubumuza bu iftirâyı atamazsınız.
Hayır efendim hayır ! Biz terörist değiliz ve terörün her çeşidini lânetliyoruz…
Bize göre “Müslüman terörist olamaz, terörist de Müslüman olamaz”
Diğer bir mes’eleye gelince şahsen hatâ yapmış, belki suç işlemiş, nefis girdâbına kapılmış birkaç insan olabilir, bu her toplulukta normaldir…
İnsanın olduğu yerde her şey olabilir.
Fakat unutmayınız, bir fiilin suç olabilmesi için kanundaki tanıma uygun, tesbit edilmiş ve âdil mahkemelerce tescil edilmiş olması gerekmektedir…
Mâlum hukukta “beraât-i zimmet” asıldır yâni suçu isbatlanana kadar herkes suçsuzdur.
Şu durumda âdil olmayan mahkeme, güdümlü Adâlet Sistemi, işkence ve iftirâlarla ortaya konan güyâ isnadlarla kimse suçlu, hele hele terörist olamaz..
Yazarak, çizerek, mış-mışlarla, kimse yahut herhangi bir grup suçlu ilân edilemez…
Yanlış yapan, yapanlar varsa tabiki ortaya çıkarılmalı ve adalet önünde hesap vermeli…
Hepimiz suçun ve suçlunun karşısında, hakkın tarafındayız…
Kimsenin avukatı, elemanı yahut maşası değilim, biiznillâh olmamda.
Hepimiz biliyoruz ki bir Mahkeme-i Kübrâ var Ve oraya doğru gidiyoruz…
Gel gelelim muktedirlerin neseb-i gayri sahîh “Mâkul Şüphe” kılıncı ile “vurun abalıya” diyerek kardeşlerimizi katletmemeliyiz, milim milim, gıdım gıdım bu iftirâları kabulle durduk yerde ne fertleri, ne cemaâtimizi, ne baştâcımız Hocamız’ı insafsızlara teslim etmeyeceğiz, etmemeliyiz.
Zorlama kalıplarla, mış-mışlarla herkes ve herşey kriminilize hattâ terörize edilebilir ammâ velâkin bu “Adâlet” değildir…
Bizleri hâlâ mâşeri vicdanda mahkûm etmek, uhuvvetimizi kırmak istiyorlar…
Acizâne bütün arkadaşlarımı yukarıdaki ve benzeri söylemlere karşı teyakkuza dâvet ediyorum…
Bir olalım, birlik olalım !
Bizler illâki suçlu, zoraki terörist değiliz, hiçbirimiz hemde hiçbirimiz…
@MANSURTURGUT