6 katlı binayı tek tek gezdirdi.
Kazan dairesini açtı, elektrik panolarının içini gösterdi, kitap dolaplarının kapaklarını bile kaldırdı.
Bütün ziyaret esnasında kameralar kayıttaydı.
“Görüyorsunuz işte burada değil. Biz de bulunmasını çok istiyoruz, bununla ilgili olarak krallık ve büyükelçilik büyük emek harcıyor.”
Cesedi parçalamaktan çok daha pis işi ona yaptırmışlardı.
Muhalifin öldürülmesinden ziyade mekanın kendi ofisi olmasından rahatsızdı. Zaten vicdanlı bir adam olsaydı pek yakında ortaya çıkacak bir gerçek için peşini ölene kadar bırakmayacak o rezilliğe girişmezdi.
İddialara göre ses kayıtlarında kendisi de tehdit edilmiş, susması emredilmişti. İki dakika önce koca bir adamı öldürüp, cesedi kurbanlık gibi parçalara ayıranların ciddi olup olmadığını düşünmesi aptalca olurdu.
Bir cinayetin tanığı olarak susması ve işbirliği yapması gerekiyordu.
Sonra da ellerinde kanla kaçtı gitti Türkiye’den. Dokunulmazlığı olduğu için kimsenin “Nereye?” diyemeyeceğini bilerek.
Onu ilk uğrunda kameraların karşısına geçip yalanlar söylediği azmettiriciler sattı.
“Kapıdan çıktı gitti” dediği muhalifin konsolosluk binasında öldürüldüğünü kendi devleti dünyaya ilan etti.
Kimin hangi cezayı aldığının bilinmediği, hapiste olup olmadıklarının bile şüpheli olduğu bir yargılama sonucunda tahmin edildiği gibi beraat etti. Katil değildi. Cinayet emrini o vermemişti. Engelleyecek bir gücü de yoktu. Ama cinayetin bütün dünyaya yalan söyleyen dokunulmaz tanığıydı.
Hayatı yurtdışına geçen eskinin diplomatı artık dokunulmaz değil, bütün dünyada aranan, yurtdışına çıktığı anda gözaltına alınacak bir cinayet şüphelisi.
Kral yaşlı ve hasta, yerine geçecek 35 yaşındaki tosuncuk başına bir iş gelmezse tahminlere göre epey süre tahtta kalacak. Belki de kendisi ölene kadar tahtta kalması için kralın sağlığına dua edecek. Belki de kendisini aklayan kral kendi eliyle onu teslim edecek.
Şimdi atıp tutanlara bakmayın, herkes çıkarına bakacak. Bugün rapor yayınlayıp prensi hedefe koyanlar yarın onu Oval Ofis’te ağırlayacak. Birçok muhalifin kalemini kıran Putin’e ne muamele yapılıyorsa aynısı olacak. Kimse bir gazeteci için dünyaları değiştirmeyecek. Putin demişken Rusların Türkiye’deki cinayetleri İranlılardan az değildir. Bir diktatöre muhalif olup Türkiye’ye sığınmak da iyi cesaret.
Sahibine yaranmak için havlayan bizim küçük adamları görünce bir süredir aklıma hep bu başkonsolos geliyor. Cinayete tanık olduğu halde susan. Her şeyin farkında olduğu halde rol kesen. Reuters’e röportaj verdiği odada 4 gün önce bir insanın kesip doğrandığını, ceset parçalarının bavullarla dokunulmazlığı olduğu için kendi evine taşındığını bildiği halde “Kapıdan çıktı gitti,” diyen zavallı adam.
Her biri ülkede her gün yaşanan cinayetleri bildiği halde düzenin devam etmesi için kameralar karşısında yalanlar söylüyor. Tarafgirlikten dolayı gerçekleri görmediklerini falan sanan naifler çıkabilir. Asla. Domuz gibi biliyorlar her şeyi. Hatta senin benim bilmediklerimizi de biliyorlar.
Küçük görevli adamlardan bahsediyorum. Bakan, başkan, milletvekili, danışman…
Saray devrildiğinde bir daha haber alamayacağımız, belki de bir daha geberdiklerinde ya da günah çıkarma seanslarında isimlerini duyacağımız bugünün kameralara konuşan partilileri.
İhtimal önemli kısmı yargılanmayacak. İhtimal yargılananların birçoğu beraat edecek. Yalan söylediği için ceza alan siyasetçi olmadı bu ülkede. O yüzden inananlar için bazı şeylerin ahirete kalması sanıldığı gibi bir ödül değil tam tersine ağır bir ceza.
28 Şubat’ın yıldönümüydü. Kendisini devlet sananların ibretlik düşüşünü yirmi yılda hep beraber gördük. En çok röportaj vermeyi, manşet atmayı, kameralara konuşmayı severlerdi. Ama hiçbiri mazlumken zalim olup hasımlarından daha beter hale gelenler kadar kaybetmedi.