FİKRİ DOĞAN-KRONOS
1980 yılının sonbaharında Samsun’un Çarşamba ilçesinin Yenikışla köyünde bir çocuk dünyaya geldi. Babası Hasan Amca, sizin ya da benim babamız gibi yokluklar ülkesi Anadolu’nun boynu bükük babalarından biriydi. Anadolu’da babaların mesleği olmazdı o zamanlar. İlkokulda öğretmenler ‘babanız ne iş yapıyor’ diye sorduğunda bir panik yaşanırdı sınıfta. Babasının mesleğini söyleyebilen çocuk sayısı bir elin sayısını geçmezdi çoğu zaman.
İŞSİZLİĞİN ADI SERBEST MESLEK
Onlar da ya memurluğa kapak atmıştı zamanında ya da esnaftı. Onların çocukları babalarının ne iş yaptığını göğüslerini gere gere cevap verirdi soruya. Öyle ya babalarının adı olan bir işi vardı. Geri kalanı ya çiftçi derdi ya da ‘iş oldukça çalışıyor’ cümlesi dökülürdü dudaklarından belli belirsiz. Utanırlardı söylemeye… Öğretmen toparlardı her defasında durumu. ‘Serbest meslek sahibi yani’ der, arkadaşlarının önünde boynunu bükmezdi çocukların. Anadolu’ydu burası… Babaların işi olmazdı işte…
RIZKINI SAMSUN’DA ARAYAN BİR BABA
Bu yazıdaki baba da o babalardan bir babaydı. Arta kalan zamanda ekmek parası için ırgatlık yapar gündelik işlere giderdi. Fakirdi anlayacağınız. Mustafa dedi oğlunun adına. Yokluk içindeydi ya Hasan amca, köyde karınlarının doymayacağına kanaat getirince önce Çarşamba’ya ardından Samsun’a göçtü aile. Sağda solda bulduğu işlerde çalıştı Hasan amca zorlukla büyüttü çocuklarını. ‘Aman okusunlar’dı derdi. ‘Kendilerini kurtarsınlar’dı…
ZOR ŞARTLARDA OKUDU..
Mustafa da okudu o yoklukta. Hem de ne okuma. Yeni önlüğü, yeni çantası olmadı çoğu zaman. Ama okuyup ‘büyük adam’ olma hevesini engellemedi bu yokluk. Ortayı da liseyi de iyi dereceyle bitirip mezun oldu. Küçüklükten doktor ya da bilim adamı olmayı koymuştu kafasına. 19 Mayıs Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Biyomühendislik bölümünü tutturdu üniversitede. Orayı da bitirdi aslanlar gibi. Yokluk içindeydi ama kafa zehir gibi çalışıyordu.
ÜNİVERSİTEDE HOCA OLARAK KALDI
Sonra baktı ki kendi alanında iş imkanı yok memlekette, bilim adamı olma yolunda ilk adımı attı. Öğretim görevlisi olarak kaldı üniversitesinde. Vaktinin çoğunda ya bilimsel makaleler okuyup yazılar yazıyor, araştırmalar yapıyor ya da ailesiyle geçiriyordu. Mazlum bir adamdı Mustafa. Karıncayı bile incitmez derler ya, öyle merhametli, sessiz kendi işinde gücünde bir adamdı.
SCI’DA 24 MAKALESİ YAYINLANDI
Bütün dünyası işi ve ailesiydi dedik ya. Makaleler yazdı. Uluslararası dergilere, bilim kurullarına gönderdi. “Nikel oksit ve kobalt oksit nano partiküllerinin deniz suyundaki Artemia salina’lara toksisitesi” hakkında yazdı mesela. “Tatlısu çipurasının demir oksit nano partiküllerine kronik maruz bırakılması’’nı araştırıp yazdı. Kabul gördü makaleleri. Önce yardımcı doçent sonra doçentliğe yükseldi. Uluslararası saygın bilim kuruluşu Science Citation Index’e girdi çalışmaları. Peki neydi bu SCI? SCI, Bilimsel Bilgi Enstitüsü tarafından oluşturulan bilimsel yazıların toplandığı bir bilgi havuzuydu. Yaptığınız bilimsel çalışmaların makalesini yazar, bu indekse atarsınız. Bilgi hırsızlığı ve ‘alıntı’ yoksa, güvenilir çalışma diye listeye alınır çalışmanız.
MUNZUR ÜNİVERSİTESİ’NDE DOÇENT OLDU
Hoca olunca maddi olarak da nefes almıştı Mustafa. Eşi de üniversitede hocaydı. İkisi bir olunca durumları düzelmişti. Yokluk günlerini geride bırakan Mustafa, babasına da yardım ediyordu bir süredir. 19 Mayıs Üniversitesi’nden sonra Munzur Üniversitesi’ne geçiş yaptı doçent olunca.
Burada da yazmaya, araştırmalar yapmaya devam etti. Tam 24 makalesi yayınlandı Science Citation Index‘te. Mustafa’nın makalelerine tam 232 kez atıf yaparak yazı yazılmıştı bilim dünyasında. Gurur duyulacak bir başarıydı. Profesörlük için çalışmalara başlamıştı Mustafa, işler yolunda gidiyordu yani.
AJANSLARA DÜŞEN BİR ACI HABER
Aradan uzunca bir süre geçti. Ajanslara bir haber düştü önceki gün. Samsun’un Tekkeköy ilçesinde bulunan Organize Sanayi Sitesi’nde bir iş kazası meydana gelmişti yazılanlara göre. Gelişim Sünger fabrikasında çalışan bir işçi, halatı kopan vinç kolunun altında kalıp hayatını kaybetmişti. Savcılık da soruşturma başlatmıştı olayla ilgili. Geçen her haberin altında bu ayrıntı özellikle verilmişti.
O işçi Yenikışla’lı Mustafa’ydı. Hasan amcadan olma Emine teyzeden doğma Mustafa. Durun tam ünvanıyla yazayım: Doçent Doktor Mustafa Camaş’tı o işçi. Deminden beri hikayesini anlattığımız 41 yaşındaki Mustafa Camaş’tı o.
ONBİNLERCE KHK’LIDAN BİRİYDİ O DA
15 Temmuz sonrası yaşanan hukuksuzluklar, KHK zulmü Mustafa Camaş’ı da bulmuştu. 2016’da çıkartılan bir KHK ile çok sevdiği işinden atılmıştı Mustafa. Yokluklar içinde, kan ter içinde kazandığı her şey elinden alınmıştı bir imza ile. Sebebini kendisi de bilmiyordu bence onu işinden edenler de. Uğradığı haksızlığa itiraz etmek istedi birkaç kez. Çaldığı her kapı yüzüne kapandı. Hayat devam ediyordu bir yandan. Çalışması para kazanması gerekiyordu. Çalışmış, okumuş koca doçent olmuştu. Ama ceberrut devlet nefes almalarına bile izin vermiyordu. Mesleğini falan bırakıp ‘herhangi’ bir iş aramaya koyuldu Mustafa hoca. Uzun süre de bulamadı. Sonra arkadaşları bir gün ‘’Mustafa Tekkeköy’de bir iş var’’ dedi. Ne olduğunu bile sormadı. Çalışması gerekiyordu. Bir sünger fabrikasıydı çalışacağı yer. Sigortası falan yoktu ama en azından çorba kaynardı evde. ‘Tamam’ dedi başladı işe.
MUSTAFA HOCA ŞİMDİ SAHİCİ DÜNYADA…
Ama ömrü kitaplar arasında geçmiş adam ne anlardı sünger fabrikasından, işçilikten. ‘Ailemin rızkı’ deyip başladı işe. Dün bilimsel makaleler yazan Mustafa Hoca, bugün devasa yükleri omuzluyordu. Gerisi zaten malum. Onlarca tonluk vincin kol halatı koptu. O kolun altında kaldı Mustafa Hoca. Oracıkta da can verdi. Önceki gün de doğduğu Çarşamba ilçesinin Yenikışla köyünde toprağa verildi sessizce. Annemin bir deyişiyle bitireyim yazıyı, ‘O sah (essah) dünyada şimdi, biz yalan dünyada…’’
Sosyal medyada onu tanıyanların yazdığı gibi, ‘kimseyi incitmeyen, nazik, yardımsever Mustafa Hoca’’ Rabbine kavuştu… Ne Mustafa hocaya ne de onun gibi zulme uğrayanlara sahip çıkamayan bu ülke de şeytanlarıyla birlikte gününü gün ediyor şimdilik…