FİKRİ DOĞAN-KRONOS NEWS
Merhum Akif Safahat’ına
“Bana sor sevgili kâri, sana ben söyleyeyim
Ne hüviyette şu karşımda duran eş’arım
Bir yığın söz ki samimiyeti ancak hüneri
Ne tasannu bilirim çünkü ne sanatkarım”
diye başlıyor…
Ben de öyle başlayayım söze. Bugün bambaşka bir portre yazayım istiyorum. Önce ve sonra yazılan ve yazılacak olanlara benzemesin. Mümkünse bir daha kimse böyle bir portre denemesi yazmak zorunda kalmasın. Akif’in sözlerini değiştirerek söylersem, “Allah kimseye böyle portre yazdırmasın.” Çünkü yazmayı deneyeceğim portrenin sahibini hiç tanımıyorum. Onu tanıyanları da tanımıyorum. Ne yaşadıklarını sonradan öğrendim. Ama onun şahsında, aynı zulmü yaşayan el kadar çocukların portresi olsun bu istiyorum.
SOSYAL MEDYADA GÜNDEM OLUNCA GÖRDÜM
Nurefşan’ın ismini Twitter’da gezinirken gördüm ilk. TT listesinde ilk sıralara kadar yükselmişti ’Benimadımnurefşan’ etiketi. Malum, memlekette adalet arayanların elinde sosyal medya dışında bir şey kalmadı. Dedim ki kendi kendime, “Yine kimin başına ne geldi de insanlar burada çırpınıyor?’’ İçimden de “Yine hangi caninin elinde hangi masum kadın can verdi’’ diye söylenirken, başlığa dokununca çıktı gerçek ortaya. “Meriç” diyordu insanlar, “Masum çocuğa kıydınız” diyordu. “Babasına gidiyordu’’ yazıyorlardı, “Annesinin elinden kayıp gitmiş” yazıyorlardı. Cümlelerin gidişinden zaten anlaşılıyordu konunun gideceği yer.Nurefşan Teke annesi Neslihan Teke ile birlikte
‘BENİMADIMNUREFŞAN’ YA SENİNKİ?
Kocaman gözlerini açarak poz vermiş 8-9 yaşlarında bir kız çocuğuydu Nurefşan. El kadar sabiydi anlayacağınız. Annesiyle Meriç’ten geçmeye çalışırken suya düşüp boğulmuştu. 5 yıldır yurt dışında olan babasına gitmek istiyordu. Hâlâ vicdanı kalmış bir avuç insan, matem yerine çevirmişti sosyal medyayı. Biraz daha atılan tweetleri okuyunca Ahmet Burhan geldi aklıma. Hani şu kanser hastası Ahmet. Babası hapiste olduğu için annesiyle kendisinin pasaport yasağı kaldırılmadığı için tedavisi geciken ve ölen Ahmet. El kadar Ahmet. Sabi Ahmet…Londra’daki Kindertransport anıtı. II.Dünya Savaşı öncesinde Prag’da ve farklı Avrupa kentlerinde binlerce Yahudi çocuğu Nazilerin elinden kurtarıldı.
KİNDERTRANSPORT’U BİLEN VAR MI?
Hitler’in Nazi’leri 1939’dan itibaren Avrupa’yı kan gölüne çevirip Yahudi katlederken bir gönüllüler takımı oluşur kendi kendine. İçinde insan hakları savunucuları da vardır, Ortodoks papazlar da. Fransız kadınlar da vardır, İngiliz aristokratlar da. Bu birbirini neredeyse hiç tanımayan insanlar, 1939 ila 1945 arasında Alman katliamından 1o bin çocuk kaçırırlar İngiltere’ye. Kar kış demeden binlercesi dağlar tepeler aşarak, binlercesi de yük arabalarının arasında tam 10 bin çocuk kurtarılır katliamdan. On binlercesi de adaya ulaşmayı başaramayıp can verir yollarda. Çoğu Yahudi çocuğudur ama aralarında Fransız’ından Yunan’ına kadar her milletten çocuk vardır. Operasyona ‘’KinderTransport’’ derler o zaman. Öyle de kalır adları çocukların…
ÇOCUKLAR ÖLÜYOR, ÇOCUKLAR!
Aradan 75 sene geçer. Köprülerin altından çok sular akar. 2021’in Türkiye’sindeyizdir artık. Başrol değişmiştir ama senaryo aynıdır. Yönetmen değişmiştir ama film aynıdır. Oyuncular değişmiştir ama roller aynıdır. Bu ülkede 6 yıldır KinderTranport yaşanıyor tam anlamıyla! El kadar bebeler zulümden, zalimden kaçarken can veriyor karanlığın bağrında. 1939’da 8 yaşında can veren İzak, 2021’de Nurefşan olarak ölüyor! Siz görmek istemeseniz de, görmüyormuş gibi yapsanız da çocuklar ölüyor!
BABA DA ANNE DE İLAHİYATÇI
Size bir şey söyleyeyim mi? Milat saydığınız 17-25 Aralık’ta Nurefşan daha 1 (bir) yaşındaydı. Ne iktidarınızdan ne muhalefetinizden haberi vardı. Babası Mısır’da eğitim almış bir ilahiyatçı, annesi Kur’an öğretmeni bir hafızdı. Ne terörü, ne darbesi, ne bilmem nesi? Var mıydı siz ‘iki polis bir savcıyla’ terörist ilan edene kadar vukuatları? Vukuatı da geçtim, bir kişinin canını yakmışlar mıydı bilerek? Ya da tapındıklarınızın ifadesiyle, ‘Velev ki teröristtiler,’ hiç hakları yok muydu? Yıllardır sistematik olarak hak-hukuk tanımadan yok etmeye çalıştığınız insanlardandı onlar da. İşsiz bıraktığınız, aç bıraktığınız, ‘terörist’ dediğiniz masumlardı onlar da.
Baba tutuklanma korkusuyla Afrika’da kalmıştı. Çünkü bu topraklarda adalet çoktan kayıplara karışmıştı. Masumun ‘masumum’ deme şansı var mıydı hükmettiğiniz topraklarda? Anne derseniz ‘eş durumundan’ pasaportu iptal edilmiş bir Kur’an gönüllüsüydü.
BABASI 5 YILDIR YURT DIŞINDAYDI
Nurefşan babasını son gördüğünde daha 4 yaşındaydı. Hayal meyal hatırlıyordu onu. Aklı biraz daha erince sordu annesine, “Anne babam nerede?’’ Kimi zaman “Yurt dışında kızım çalışıyor’’ diye oyaladı kızını, kimi zaman da “Çok işi var gelemiyor” diye Neslihan Hanım. Sonunda ısrarlarına dayanamadı kızının, “Gidelim mi babaya? Ama biraz zor olacak yolculuk,’’ dedi. Kızın umurumda mıydı zorluk. Babaya gidecekti sonunda. “Tamam” dedi annesine. Hazırlandılar günlerce, havaalanına gittiler. “Yurtdışı çıkış yasağınız var” dedi polis. “Nasıl ama?” dedi Neslihan Teke, “Benimle ilgili bir durum yok ki?” “Eş durumundan’’ dedi pasaport polisi, “Gidemezsiniz.”
SON ÇARE MERİÇ
Çaresiz geri döndü ana kız. Çare aradılar aylarca. Başvurmadıkları yer kalmadı ama hep kapı duvardı devlet. Sonunda en zor olanı seçti anne. “Babaya gideceğiz kızım. Önce bota bineceğiz. Sonra biraz yürüyeceğiz. Her şey yolunda giderse oradan da babana uçacağız” dedi kızına.
Haftalarca hazırlandılar yolculuğa. Meriç’ten botla Yunanistan’a oradan uçakla Afrika’ya gitmekti niyetleri. Gerisini biliyorsunuz zaten. Nurefşan heyecanlanıp ayağa kalkınca bottan düştü önce. Arkasından annesi. “Ben yüzme biliyordum” dedi anne. “Tuttum bir elimle bir daldan diğeriyle de kızımı. Sonra gücüm tükendi. Soğuktu ve çok akıntı vardı. Elimden kayıp gitti yavrum. Ben de öleyim dedim kendi kendime. Ama intihar haram deyip durdurdum kendimi.” Son cümleyi bir daha yazayım isterseniz: “İntihar haram diye durdurdum kendimi.”
KADINLAR MASUNDUR, ÇOCUKLAR MASUNDUR…
Hem siz bilmez misiniz şimdilerde gözümüze gözümüze soktuğunuz Osmanlı’yı? Osmanlı fethettiği kaleler düşerken askerin önüne tellallar çıkarırdı. “Can masundur” derdi tellallar. “Kadınlar masundur, çocuklar masundur, kocamışlar masundur.” “Dokunmayın” derdi tellallar yani. “Kadınlara, çocuklara ve ihtiyarlara dokunmayın!’’ Sahi siz kime çektiniz devrin muktedirleri? Kimedir bu kininiz, kimden alırsınız bu akılları? Siz hangi Allah’a inanırsınız, kimdir taptıklarınız? Muhammed’in ümmeti olduğunuza emin misiz? Nasıl bakacaksınız öteki tarafta yüzüne. Ve de siz dünün mazlumları(!), ne ara bu kadar zalim oldunuz? Aranızda bir tek tane bile insaf, izan ve de vicdan sahibi kalmamış mıdır? “Ne yapıyoruz biz?” diye sormaz mı kendi kendine. Hadi masumları geçtim, çocukları öldürüyorsunuz efendiler! Çocuklar masundur. Dün de masundu, bugün de masundur, yarın da masun olacaktır.
MEDYADA TEK SATIR HABER OLMADI
Yine Akif gibi “Yine hicran ile çılgınlığım üstümde bugün…” dedikten sonra ilginç bir şeye daha dikkat çekelim. Twitter’da Nurefşan’ı gördükten sonra Google’a girip biraz bilgi alayım dedim. Arama butonuna ‘Nurefşan Teke’ yazdım. İsterseniz siz de yazın. Yazın da bakın memleketin haline. Yaşanan zulmü, dramı, el kadar çocuğun ölümünü bir kenara bıraksanız bile, bu olay haberdir.
Şu anda bu satırları okuduğunuz Kronos dışında, zulmü duyurmaya çalışan 5-10 haber sitesinde vardı sadece. Memleketteki yüzlerce gazete, TV, haber portalı ‘tek satır’ bile yer vermemişti Nurefşan’ın ölümüne. Sadece Indyturk.com ve tr.euronews.com’da vardı Nurefşan’ın haberi. Oysa bilen bilir. Böyle bir haber bırakın üçüncü sayfayı, gazetelerin manşetlerinde yer alırdı normalde.
O zaman dünün mazlumlarına(!) son sözü yine merhum Akif’e söyletip bırakalım:
Biraz insafa gelin, öyle ya artık ne demek?
Zengin olduk diye, lanet satın almak mı gerek?