Yûnus hep güzel söyler,
“Vurana elsiz, sövene dilsiz, derviş gönülsüz gerek”
Gönülsüz Derviş !
Öyle ya sôfi meşreb ermişlerin işine akıl, sır ermez…
İsâvâri tokadı yemiştir, ama diğer yanağını dönüverir.
Çağlar sonra bir başka zamâne ermişi, derviş ( ! ) Âkif ses yükseltir ;
“Yumuşak başlı isem, kim dedi uysal koyunum ?
Kesilir belki, fakat çekmeye gelmez boyunum !”
İki farklı isim, iki farklı yaklaşım, hemen akla bir soru geliyor, Yûnusca mı ? Âkifce mi bakmak lâzım hayâta ?
Bizler yıllarca Âkif’i umursamadan “gönülsüz derviş” olmayı seçtik…
Halbuki Üstâdımız dahi “Müsbet hareket” der, fakat “Zâlimin karşısında tevâzu cesâretini teşci eder, sonra döner dişinin kirâsını ister” deyip uyarmayı da ihmâl etmez…
“Müsbet Hareket” fikri ile hak ve özgürlüklerimizi kullanma arasındaki dengeyi nasıl kurmalıyız ?
Susamlı mı, yoksa haykırmalı mıyız ?
En belirgin özellik ;
Hizmet Hareketi mensuplarının en belirgin özelliği “Muhabbet fedâisiyiz” diyip “Müspet Hareket” etmektir…
Bedîüzzamân’a göre Müsbet Hareket nedir ?
Nûr Ekolü’nün beyin yapıcısı Üstâd Bedîüzzâman en kısa Müsbet Hareket tarifini Lem’alar’da “Risâle-i Nûr’un mesleği, nezihâne, nâzikâne, kavl-i leyyindir.” şeklinde ifâde buyurur…
Saf ve temiz, kibâr, yumuşak, samîmi olan söz ve fiiller ile kalb ve ruhlara tesir etmek…
Nûr Mesleği’nde düşmanlık, kin, nefret hele hele “şiddet” aslâ yoktur.
Yine Hazret Emirdağ Lâhikası’nda “Bizim vazîfemiz müsbet hareket etmektir, menfî hareket değildir. Rıza-yı ilâhiye göre sırf hizmet-i imâniyeyi yapmaktır, vazîfe-i ilâhiyeye karışmamaktır” der.
Ve ekler “Vazifemiz onlar hakkında yalnız hidâyet temennisinden ibârettir. Bize ezâ ve cefâ edenlere karşı hiçbir talebemin kalbinde zerre kadar intikam emeli beslenmemesini ve onlara mukâbil Risâle-i Nûr’a sadâkât ve sebat ile çalışmalarını tavsiye ederim.”
Bugünkü yaklaşımla karanlığa sövmektense, bir mum yakıp, aydınlatmayı salıkverir…
Evet Nûr Üstâd bütün hayatı boyunca şiddetten uzak durmuştur.
Hayatının hiçbir döneminde kuvvet ve şiddete tenezzül etmemiş, başkalarının da şiddet ve kuvvete başvurmasına müsâde etmemiştir.
Talebelerine dâima “şiddetten uzak durmayı” ve “müsbet hareket etmeyi” ders vermiştir.
O’na göre olumlu, uyumlu, soğukkanlı hareketi, yâni
“İtidâl-i demmi muhâfaza etmek vâcibdir.”
(Kastamonu Lâhikası)
Üstâd son dersinde dahi “Azîz kardeşlerim! Bizim vazîfemiz müsbet hareket etmektir, menfî hareket değildir” diyerek Hakk’a yürümüştür.
O günden bugüne kadar hiç bir Nûr Talebesi “âdil” adlî bir soruşturmaya mâruz kalmamıştır.
Çünkü onlar âsâyişin mânevi muhâfızıdırlar.
Hocaefendi’nin Müsbet Hareket anlayış ve târifi ;
Büyüğümüz Üstâd’ın ortaya koyduğu anlayışı bütünüyle kabul ve uygulamakla berâber, mes’eleye dahada açıklık, genişlik getirir ;
Acizâne O’nun “Müsbet Hareket” isimli “Kırık Testi” sohbetini yapılmaması gereken “negatif” fiiller ve yapılması gereken “pozitif” fiiller olarak ikili bir tasnife tâbi tuttum ;
Negatif fiiller ;
(Gerçi bu negatif eylemleri yapmamak dahi pozitif, müsbet hareket etmektir)
a ) Olumsuz tavır ve davranışlara aynıyla mukabelede bulunmamak.
b ) Negatif söz ve eylemlerle meşgul olmamak ;
c ) Güft-u gûya girmemek, fikir gevezeliğiyle vakti isrâf etmemek.
Bizler bunlar yerine
Pozitif Fiiller‘e yönelmeliyiz ;
a ) Sürekli kendi mefkûresini gerçekleştirme istikâmetinde hizmet etmek.
b ) Hep tâmir ve ıslâhla meşgul olmak.
c ) Her zaman vifâk ve ittifâk peşinde koşmak.
d ) Hedefin meşru olması gerektiği gibi, hedefe ulaşma adına kullanılacak bütün yolların da meşru, insanî, ahlâkî ve ilâhî kanunlara uygun olması.
e ) Mahrûti bakış ve diplomasi ile problemleri yumuşaklıkla, akılla çözmek.
f ) Birlik Ruhu ile çalışmak ;
Bütün bir toplumda birlik rûhunu temin için herkesin insanlığına saygı duymalı, kimsenin kanaâtlerine karışmamalısınız.
Elinizle, dilinizle insanları rencide etmemelisiniz.
g ) Mesleğinin muhabbetiyle yaşamak.
h ) Hâdiselerin tesirinde kalmamak. Belirli bir gâye-i hayâlleri olan ve bunu gerçekleştirme istikametinde hareket eden günümüzün hizmet erlerine düşen vazife, karşılaştıkları olumsuzluklara takılmadan hep olumlu şeyler peşinde koşmaktır.
Yine Hocaefendi “Prizma” isimli eserinde Üstâd gibi hizmet için siyâsi, silahlı mücâdele yapma, âlemle yaka paça olacak şekilde sokağa dökülmeyi “irâde mevzuûnda kaybetme” olarak kaydeder…
Ya Demokratik Hak ve Özgürlükler’in kullanılması ?
Büyüğümüz Demokratik Hak ve Özgürlükler’in uygun şekilde kullanılmasını öngörür.
Yakın zamanda Le Monde‘a verdiği yazılı reportajdaki vurgusu şöyledir ;
“Dîni inançları ve hayât görüşleri ne olursa olsun, vatandaşlar evrensel hak ve özgürlükleri etrâfında bir araya gelebilmeli ve bu hakları ihlâl edenlere demokratik yollarla karşı çıkabilmelidir. Zulme karşı kendini ifâde etmek demokratik bir hak, bir vatandaşlık görevi ve inananlar için dîni bir vecîbedir”
Dikkatinizi çekerim, dîni bir vecîbe !
Evet, karşımızda gerektiğinde “Zâlimler için yaşasın cehennem!” nidaları ile yürüyen bir Bedîüzzamân, Yapılan boykotu hak namına kırdıran bir Hocaefendi görürüz…
Bununla birlikte Hocamız “Fasıldan Fasıla 3” isimli eserinde “Gerektiğinde, kendi üslûbumuza uygun bir şekilde sokağa dökülerek mitingler tertip edilmeli, gerektiğinde de o ülkelerin idârî makamları lobilerimiz tarafından yönlendirilmelidir” demektedir…
Kültür mağdurları ;
Çoğunluğun söylediği gibi Anadolu İslâm Kültürü’nde yâhut Sünnî Kültür’de devlete, idâreye karşı başkaldırı yoktur, bu tartışılıp, üzerinde konuşulabilecek bir mes’eledir.
Fakat kesin olan bir şey var, ki bu kültür, bu anlayış hepimize bir şekilde tesir etmiş…
Anadolu Halkları sâdece tesir altında kalmamış, daha ileri giderek devleti ve idâreyi kutsayacak hâle gelmişlerdir, açıkçası hepimiz bu mânâda ki kültürünün az yada çok mağduru durumundayız.
Zannediyorum bizler zillet, tevâzu, vakar, izzet kavramlarını tekrar gözden geçirmeli ve yerli yerine oturtmalıyız…
Haksızlığa karşı zillet ve tevazu ile değil, vakar ve izzetle hareket etmeli ama katiyyen şiddete meyletmemeliyiz.
İki Büyüğümüz’ün de tarz ve tavsiyesi bu şekildedir.
Karakol önünden dahi geçmemiş nesiller ;
Ancak karakolun önünden bile geçmemiş bizler hâlâ en tâbi hakkımız olduğu halde polise, savcılığa, mahkemeye dahi gidemiyoruz !
Türkiye ise şuan tamamen istisnâi durumda, adâlet ve adliye mekanizması bitirilmiş, kolluk güçleri iktidârın sopası haline gelmiş, ülke koyu bir karanlığa teslim olmuş.
Buna rağmen, Ö.F.Gergerlioğlu ve benzeri birkaç isim Demokratik Hak ve Özgürlükleri en müsbet şekilde nasıl kullanabileceğimizi, en üst derece baskıya rağmen neler yapılabileceğini bizlere gösterdiler, gösteriyorlar…
Çekingeniz ;
Onlar bizlere gösteredursun biz çekingeniz, yetişme tarzımız ve maâlesef kültürümüzün bize verdiği bu çekingenlik hâlâ devam ediyor.
Ne gerçek meydanlarda, ne sanal meydanlarda kendimizi arz edip, duygu ve düşüncemizi tam olarak anlatamıyoruz…
Yıllarca Facebook, Twitter, YouTube, Instagram şimdilerde TikTok, Clubhouse gibi sanal mecrâlardan hem kendimizi, hem arkadaşlarımızı alıkoyduk.
Gerçek meydanlarda boy gösterenlere ise birer suçlu, asi, terörist yaftalaması ile baktık…
İşte tamda burada bir update bir güncellemeye mecbur görünüyoruz.
Yurtdışı ve yenilenme ;
Şimdilerde yurtdışındayız ve cidden Demokratik Ülkeler’de yaşıyoruz…
Bilirsiniz “Hizmet” canlı bir yapıdır, statik değil dinamiktir, yürüyüşü içerisinde kendini devamlı yenilemektedir ve Hocaefendi’nin isteği de bu yöndedir…
Öyleyse dâima tarzımızı değiştirip, geliştirmeli ve yenilenmeye tabii tutmalıyız…
O halde ne yapmalıyız ?
Dışarıdan ilgi ile izleyenler Hizmet Hareketi’nin tamamen İslâmî, insâni ve barışçıl olduğunu gayet iyi biliyorlar.
Dünyâ, gözü önünde kendisini her gün yenileyen bir Zulüm Hareketi‘ne karşı, Adanmışlar’ın yumruklarını dahi sıkmadığını çok iyi görüyor…
Sevindirici olan şu ki, daha evvel durumdan habersiz olan geniş halk kitlelerinde Hizmet’e yönelik “evrensel bir merak” başlamış durumda.
Türkiye ve dünyânın her yerinde yaşananlara “dur” deyip insanlığa ümit olacak bir “Vicdanlılar Koalisyonu” kurabilmek için, uyanan merâkı değerlendirip, gözleri doldurmak, zihinleri doyurmak, kalb ve ruhlara daha çok girmek gerekiyor.
Hizmet mensupları hem fikrî, hem fizîki aksiyonlarını yeni dünyâya “görünürlük” ve “bilinirlik” katsayılarını daha da artırarak taşımalı…
Evet, insanlığa hizmet için daha görünürlük, daha bilinirlik çok önemli.
Dünyâ değişiyor ;
Teknolojik gelişmeler, dijitâl devrim bizlere açılmamış kapıları açarken, geç kalmamalıyız.
Yedi düvel Gandi’nin Pasif Direniş‘ini, Matin Luther King’in Non-Violent (şiddete başvurmayan) hareketini bütün ayrıntıları ile tanıyor ve takdir ediyor…
Yine çeşitli gruplar “Sivil İtaâtsizlik” ile seslerini duyurdular, başarılı oldular.
Bence bütün bu uygulamalar, mücâdele yöntemleri incelenmeli, olumlu ve uyumlu yönleri bizim anlayışımızla birleştirilmeli…
Beşeriyetin yeni gözdesi neden “Müsbet Hareket” düşünce ve eylemi olmasın ?
Bizler reaksiyon ile değil, aksiyon ile anlayışımızı geliştirip, güncelleyerek “update” ederek, açık olan, açılan her menfezden içeri girmeliyiz…
“Müsbet Hareket” düstûrumuz ve yöntemlerimizle İslâmî, ahlâki, hukûki, insâni, orfî tüm boyutlarda varlık göstermeliyiz…
Fikrî ve fizîkî aksiyon, bilinirlik, görünürlük ;
Fikri olarak ilim, bilim, teknoloji, dijital âlem, bütün sanal mecrâlarda kendimizi ifâde etmeli, daha “bilinir” olmalıyız…
Fizîki olarak her meydanda, her mekânda, her renk ve desen, her topluluk içinde bulunarak, daha “görünür” olmalıyız…
Unutmamalı biz “hel min mezîd” cemaâtiyiz !
Daha çok diyalog, lobi, anlatım, PR çalışması yapmalı, daha çok gönüle ulaşmalıyız…
Rabbimize şükürler olsun gerekli ilmi-kitâbi-insânî altyapıya sâhibiz.
İçinde olmadığımız bir ağ, bir sistem, dijital yada sanal âlem, her ne var ise, hiçbirinin dışında kalınmamalı.
Adabı ve üslubuyla Facebook, Twitter, YouTube, TikTok Cluphouse, Instagram gibi heryerde bulunmalıyız.
İletişim ağlarında, ilmi, fikrî platformlarda her alanda olmalıyız…
Medeni, demokratik coğrafyalarda kullanmadığımız tek bir meşru hak ve özgürlük olmamalı…
Çok çalışıp fiziki görünürlüğümüzü, fikrî bilinirlik seviyemize çıkarmalıyız !
Dokunabildiğimiz herşeyi hizmete vesîle kılmalıyız.
Kimseye yeni bir şeyler kabul ettirmek için uğraşmamız, yeni alanlar açmamız gerekmiyor, zâten ortaya konulmuş, vâr olan, kabul edilmiş bir kısım hak ve alanları daha aktif kullanmamız yeterli olacak.
Demokratik coğrafyalarda gayet barışçıl Çağlayan Adliyesi ve Zaman Gazetesi direnişleri gibi hak arayışları gaz bombasına, tayzikli suya, sopaya, jopa tabi tutulup, şiddetle üzerine gidilmiyor.
Aksine saygı ve sempati ile karşılanıyor…
Baskıcı, otoriter, dikta rejimi ve benzerlerinde kullandırılmayan, kullanamadığımız hak ve özgürlükleri en uygun dozda kullanmayı öğrenmeliyiz…
Amerika örneği ;
Amerika örneğinde olduğu gibi Time Square’re verilen “Stop Erdoğan” panoları, zulmü anlatan foto ve yazılarla giydirilerek gezdirilen tırlar, döviz, ilân gibi göz alıcı görsellerle meydanlarda yapılan anlatım faaliyetleri ayrıca sanal âlemde düzenlenen binlerce kişinin katıldığı “sanal protestolar” görünürlüğümüzü artıracak, neticede despot Türkiye idâresine karşı baskı unsuru olmakla berâber, dış dünyâdaki geniş halk kitleleri de Hizmet Hareketi’ni daha iyi gözlemleyip, tanıyacaktır.
Elhamdülillah Müsbet Hareket Düstüru’muz “fıtrî update” yoluna girmiş, güncelleniyor görünüyor, giderek gelişen, yükselen bir trend var…
Daha da hızlandırmalıyız !
Devamlı, kontrollü, müsbet aksiyon, durmamak, inancımızı besler...
Kendimizi anlatamazsak !
Eğer fikrî yada fizîki aksiyonla güzel sözler söyleyemez, güzel fikirler üretemezsek çözüm bekleyen yığınla probleme çâre bulamayız.
Aleyhimizde ileri sürülen iddiâ, iftirâ, yalan ve karalamaların, tavzih, tashih ve tekzip edilmesi için, işin ehli arkadaşlarımız çalışıp üretmeli, bizler üzerimize düşen vâzifeleri vakit fevt etmeden derhal yapmalıyız...
Mevcut anlayışımızın çeperlerini kullanabilecegimiz meşru hak ve özgürlüklerin en dış sınırına kadar genişletmeliyiz…
Alaaddin Başar ne güzel târif eder “Müsbet Hareket, bu ulvî yolculuğun esâsı ve yürüyüş ritmidir.”
Bu ritmi geliştirmeli ama aslâ bozmamalıyız…
@MANSURTURGUT