Zaman zaman yaşanan doğal afetler ile dünya gündeminde adından sıkça söz edilen Avustralya, son bir iki aydır maalesef iç siyasette ki; skandallar nedeniyle gündemden düşmüyor.
Art arda ortaya atılan taciz, tecavüz ve istismar iddiaları, ülkenin en önemli ve göz bebeği kuruluşunun saygınlığına gölge düşürdü.
Federal Başbakan Scott Morrison, kamuoyuna yansıyan her skandalın ardından medyanın karşısına çıkmak zorunda kaldı. Yaşananları;“iğrenç ve mide bulandırıcı” diye ifade etti.
Başbakan, zaman zaman duygularına hakim olamadı. Mağdurlardan özür diledi.
Aslında yaşananlar her ne kadar ülkenin itibarı açısından küçük düşürücü de olsa, başta Başbakan olmak üzere toplumun, emniyet yetkililerinin tepkisi ve medyanın tavrı, çıkarılması gereken dersler açısından önemli.
Hele ki; kadına saygı, özgürlükler ve insan hakları konusunda Türkiye ile kıyasladığımızda, Avustralya’nın ortaya koyduğu ilkeli duruşu, demokrasi ve insan hakları adına ümit veriyor.
Bu kıyaslamayı belki yazının ileri ki bölümlerinde örnekleri ile bahsetmeye çalışacağız.
Ama önce özellikle ülkenin en saygın kurumu Başkent Canberra’daki Federal Parlamento’da bir kısım çalışanlar ile milletvekillerinin adının karıştığı utanç verici olaylardan bir ikisini hatırlayalım.
2 Şubat’da, yılın ilk oturumunun başladığı Federal Parlamento, Paskalya ve bütçe çalışmaları nedeniyle Mayıs ayına kadar tatile girdi.
İki aylık bu zaman aralığında ise Parlamento, cinsel taciz krizleri ile hep gündemdeydi.
Öyle ki; 2018’de kurulan ve sonuçları merakla beklenen yaşlı bakım hizmetleri ile ilgili Kraliyet Komisyonu’nun açıkladığı rapor bile gölgede kaldı. İddialardan biri, Liberal Parti eski çalışanlardan Brittany Higgins’in, Avustralya Federal Polisine (AFP) yaptığı şikayet oldu.
Kamuoyu, iki yıl önce zamanın Savunma Sanayi Bakanı Linda Reynolds’ın ofisinde çalışan bir meslektaşı tarafından Mart 2019’da tecavüze uğradığı iddiası ile ilgili resmi bir şikayette bulunan Higgins’in mağduriyetinden, ancak iki yıl sonra haberdar olmuştu.
Higgins’in yaşadıklarının toplumda meydana getirdiği travmanın etkisi geçmeden, başka bir skandal ortaya atıldı. Ülkenin en üst hukuk makamını temsil eden Liberal Parti’den Batı Avustralya Federal Milletvekili Christian Porter’ın adı, Sydney’de 33 yıl önce gerçekleşen tecavüz iddiası ile gündeme geldi.
Aralık 2017’de Federal Adalet Bakanı görevine getirilen Porter, NSW Emniyeti’ne yapılan iddia ile ilgili adı geçen kişinin kendisi olduğunu açıkladı. Kadınla 17 yaşındayken Sydney’de tanıştığını doğruladı. Ancak tecavüz suçlamasını reddetti ve iddiayı haberleştirme biçiminden dolayı, ABC’ye hakaret davası açtı.
Tecavüz iddiasını yapan kadının, daha sonra şikayetinden vazgeçip, Haziran 2020’de intihar ettiği belirtilmişti. NSW Polisi de soruşturmanın delil yetersizliğinden kapatıldığını açıklamıştı.
Birisi 33 yıl önce, diğeri de 2 yıl önce meydana geldiği iddia edilen bu iki olay, toplumu adeta ayağa kaldırdı.
Toplumu sadece ayağa kaldırmadı, “ahlak çatısı” altında altında buluşturdu. 15 Mart’da ülke çapında kadın hakları savunucuları tarafından organize edilen Brittany Higgins’e destek olmak için protesto gösterileri düzenlendi.
Ülkede şimdiye kadar yapılan en büyük kadın ayaklanması olarak nitelendirilen gösterilerde, Senatör Linda Reynolds ve Adalet Bakanı Christian Porter için istifa sloganları atıldı.
Türkiye ile kıyaslama kısmına gelecek olursak; 2 yıl önce eski bir Parlamento çalışanının uğradığı tecavüz iddiası ile ilgili olarak kimse Türkiye’de AKP Grup Başkanvekili Özlem Zengin’in, çıplak aramaya maruz kalan mağdur öğrenciler ile ilgili sarf ettiği hakaret gibi “Onurlu ve ahlaklı bir kadın, suç duyurusu için bir yıl beklemez” demedi.
Veya üzerinden 33 yıl geçmiş bir tecavüz iddiasının üzerine gitmemezlik yapılmadı.
Bilakis bu olaylara adı karışan Bakanlar, bulundukları görevden azledilerek daha düşük görevlere getirildiler.
Olaylarla ilgili bağımsız araştırma başlatıldı. Ayrıca Brittany Higgins hakkındaki “yalancı inek” yorumu nedeniyle büyük tepki çeken Savunma Bakanı Linda Reynolds, görevinden alındığı gibi sarf ettiği sözlerinden dolayı da özür dilemek zorunda kaldı.
Bakanın sözlerine karşılık yapılan hakaret ve tepkiler, Başbakana yapılmıştır diye kimse gözaltına alınmadı, hakkında dava açılmadı veya tutuklanmadı.
Tek adam rejiminde ne özür ne görevden alma ne de bir pişmanlık ifadesi!
Ama insanı ön plana çıkaran evrensel değerleri benimsemiş, demokratik yönetimlerde ve hukuk devletinde de böyle mi? İşte en somut örnek, Avustralya.
İki ülke, iki parlamento ve politikacı onuru(!) arasındaki fark. Biri çarpık, iki olay arasındaki ahlaki seviye! z.polat@yepyeni.zamanaustralia.com.au