NİHAL KAYA-KRONOS
Soykırımın üzerinden yıllar geçmesine rağmen insanlığa dair pek çok soruya hâlâ açık bir şekilde yanıt verilemiyor. O sorulardan biri de şu: Soykırım suçlularının çocukları aile geçmişleriyle nasıl yaşadı?
Öyle ya kimse ailesini seçemiyor. Üstelik tarih, soykırım suçlularının sevgi dolu birer ebeveyn olabildiklerini gösteriyor. Örneğin Nazi Almanyası’nın Hitler’den sonraki en güçlü adamı, SS’in (Schutzstaffel) Başkomutanı, Yahudi soykırımından sorumlularından Heinrich Himmler’in kızı Gudrun Himmler, babasını ömrünün sonuna kadar taparcasına sevdi. Ölene kadar nasyonal sosyalist ideolojiye bağlı kaldı. Gudrun Himmler, Heinrich Himmler’in kızıydı. Evlendikten sonra Burwitz soyadını aldı. 2018 yılında öldüğünde mezar taşına “Burwitz-Himmler ailesi” yazıldı.
Üst düzey Nazilerin çocuklarının, ailelerinin kendilerine bıraktığı bu kara mirasla nasıl başa çıktığına dair tek bir yanıt, belli bir şablon yok. Gudrun gibi babasına sadık kalan da var suçla yüzleşip geçmişle arasına mesafe koyan da…
BABASININ BASKIYLA ALDIĞI “HEDİYEYİ” GERİ İSTEDİ
Nazi Almanyası’nın hava kuvvetleri komutanı Hermann Göring’in tek kızı Edda Göring, Nürnberg Uluslararası Askerî Ceza Mahkemesi’nde yargılanarak mahkûm olan babasının el konulan mirası için yıllarca savaştı.
Edda Göring 1938’de Berlin’de doğdu. Adolf Hitler, vaftiz babasıydı. Edda ismini, Mussolini’nin kızından aldığı söylenir. İkinci Dünya Savaşı sırasında Berlin’in kuzeydoğusundaki Schorfheide’deki görkemli Carinhall av köşkünde ailesiyle birlikte yaşadı. Babası, 1946’da Nürnberg Mahkemesi tarafından verilen idam cezasının infazından hemen önce intihar etti.
Edda Göring, babasından kalan mirasının kamulaştırılmasına ilişkin tazminat talebinde bulundu. 2014 yılında Bavyera Eyalet Parlamentosu’na bu konuda verdiği dilekçe reddedildi. Edda Göring’in sanat eserlerinin kendisine iade edilmesi için de uğraştı. Edda’ya, 1938’de Carinhall’da vaftiz edilmesi vesilesiyle Köln Belediye Başkanı’nın koleksiyonlarında bulunan Lucas Cranach’ın ‘Madonna ve Çocuk’ resimi dahil, çok sayıda eser hediye edilmişti. Savaştan sonra Köln şehri, 7 Aralık 1949 tarihinde, bu “bağışın” Hermann Göring’in baskısıyla yapıldığını söyledi. Hermann Göring’in çok sayıda değerli esere siyasi baskı yoluyla el koyduğu biliniyor. Bunun üzerine Bavyera Eyaleti ve Federal Almanya Cumhuriyeti de tabloyu talep etti. Edda Göring’in eserlerin iadesine dair talepleri reddedildi.
PARANIN DEĞİL İTİBARIN PEŞİNDEYDİ
Adolf Hitler’in Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi’nin (NSDAP) vekili, SS’in onursal başkanı Richard Heß’in oğlu Wolf Heß, paradan çok babasının “itibarı” için mücadele verdi.
Wolf Heß’in vaftiz babası da Adolf Hitler’di. Babası savaştan sonra Nürnberg mahkemelerinde yargılandı ve ömür boyu hapse mahkûm oldu. Wolf Rüdiger Heß, hayatı boyunca babasının salıverilmesi için kampanya yürüttü. Babasının Spandau Hapishanesi’nde intiharının ardından komplo teorilerini yaymaya başladı.
İddiasına göre Almanya’nın o sıradaki en yaşlı mahkûmu olan babası Rudolf Hess, Winston Churchill ve İkinci Dünya Savaşı hakkındaki “gerçeği” açıklamasın diye öldürülmüştü; babası intihar ettiğinde 93 yaşındaydı. Wolf Heß, babasının ölümüne ilişkin yazdığı kitaplarla hem ailesinin hem de ve Nazilerin itibar kazanması için uğraştı. 23 Ağustos 1987’de – babasının ölümünden bir hafta sonra – felç geçirmiş ve Münih’teki bir hastanede tedavi altına alınmıştı. Wolf Heß, 2001 yılında Münih’teki bu hastanede felç sonucu öldü.
SOYKIRIM SUÇLUSU AİLESİNİ REDDETTİ
NSDAP’nin parti sözcüsü, aynı zamanda Adolf Hitler’in özel sekreteri Martin Bormann’ın oğlu Martin Bormann Junior ise ailesini reddeden çocuklardan. Martin’in de vaftiz babası Hitler’di. Ona “Veliaht Prens” deniyordu ve 1945 yılına kadar son derece ayrıcalıklı koşullarda büyüdü.
Babasının savaş sonunda iz bırakmadan ortadan kaybolması ve annesinin 1946’da kanserden ölmesinin ardından yalnız kaldı. Weißbach dağ çiftliğinde sahte bir isimle büyüdü. Bir Katolik olarak vaftiz edildi ve rahip oldu. Afrika’da yıllarca misyoner olarak çalıştı. Kendisini Nazi suçlarından birincil derecede sorumlu olan babasının isminden açıkça uzaklaştırdı. Martin Bormann junior, 2013 yılında kendisiyle barışık bir şekilde öldü.
‘BABAMIN HAYALETİYLE YAŞAMAK ZORUNDAYIM’
Nazi Almanyası’nın İkinci Dünya Savaşı boyunca Silahlanma Bakanı olan Albert Speer’in 1934 doğumlu oğlu Albert Speer Junior’un da hikâyesi buna benzer. Albert Speer Junior’un çocukluğu 1945’e kadar Berchtesgaden’de geçti. Savaştan sonra mimar oldu ve babasıyla ilişkilendirilmemek için isimsiz veya sahte isimle mimarlık yarışmalarına katıldı. Babası da bir mimardı ve tekniğiyle de onun tarzından ayrıldı. Özellikle büyük kentsel gelişim projeleriyle Almanya’da dünya çapında iş yapan en üretken mimarlarından biri haline geldi.
Nürnberg Uluslararası Askerî Ceza Mahkemesi’nde yargılanarak, 20 yıl hapse mahkum olan ve 1 Ekim 1966’da tahliye edilen babasıyla çok az teması oldu. “Babamın hayaletiyle yaşamak zorundayım” diyen Speer 2017’de öldü.
Albert Speer’in 1936 doğumlu kızı Hilde Schramm ise babasından tamamen uzaklaştı. Berlin’de öğretmenlik ve Berlin Temsilciler Meclisi’nde Yeşiller sıralarında politika yaptı. Nazi rejiminin hayatta kalan kurbanlarına daha iyi bakım sağlamak için yoğun bir kampanya yürüttü ve Almanya’da Yahudi kadın sanatçıları destekleyen Stiftung Rückgabe’yi kurdu. Sermaye, Hilde Schramm’ın babasından miras kalan ve Yahudilerden zorla alındığı iddia edilen resimlerin satışından elde edilen gelirlerden elde edildi.
1939 doğumlu Niklas Frank ise babasının yaptıklarına çok daha sert ve alenen karşı çıktı. Babası Hans Frank başlangıçta yalnızca Hitler’in avukatıydı, ancak 1939’da işgal altındaki orta Polonya genel valisi pozisyonuna yükseldi – ve burada son derece acımasız bir baskı politikasından sorumluydu. Yarısı Yahudi, yarısı Katolik olmak üzere milyonlarca insan onun sorumluluğunda öldü.
Gazeteci olan Niklas, “Babamla Hesaplaşma” isimli bir kitap yayınladı. Niklas, babasıyla hesaplaşmasına dair şunları yazdı: “Onunla bir ömür boyu mücadele ettim. Önce babamla sadece içimde hesaplaşıyordum. Sonra bunu açık açık yaptım; burjuva zevkine göre filtrelenmemiş sert bir metin yazdım.”
Önde gelen Nazi görevlilerinin bu çocuklarının aksine, Joseph ve Magda Goebbels altı çocuklarının, “Hitler’in olmadığı bir dünyada” yaşamak zorunda kalmasını istemediler. 1 Mayıs 1945’te Magda Goebbels, Berlin’de en küçüğü üç, en büyüğü 14 yaşında olan çocuklarını zehirledi. Çocuklarını zehirledikten sonra Goebbels çifti intihar etti.