Birkaç gün evvelki yazımda ;
” Güzel insanlar sizlere sesleniyorum !
Zâlimlere “Ben Yahudiyim, Ermeniyim, Ezîdîyim, Kürdüm, Alevîyim, neden nefret ediyorsanız oyum…” derken, niçin bizleri görmüyor sunuz?
Herşeysiniz ve herkesle berâbersiniz!
İyide, sâhi siz niçin “F*töcü” değilsiniz? ” Diye sormuştum…
Derdim demokrat, insan haklarını savunan güzel insanların değişik sâiklerle zulüm karşısında Hizmet Hareketi’ni zikredip “Ben de Cemaât’tenim” diyememeleri ve bizleri görmemezlikten gelmeleriydi.
Söz konusu yazıdan sonra okurlarımdan bana ulaşan ve serzenişte bulunanlar oldu…
Temel konu şu “Hizmet Hareketi’nin geçmişte bir kısım hatâları oldu, insanlar hâlâ Cemaât’in bu yanlışlara geri dönebileceğini düşünüyor ve çekiniyorlar”
Ben zâten o yazıda ” Bizim hatâlarımız yok mu ?
Tabîki var, fakat o başka bir yazının konusu…” Demiştim…
Öncelikle, hiçbir fert yada fertlerden müteşekkil toplum mükemmel değildir.
Evet, tabiki bizim de hatâlarımız var !
Ve fakat hırsızı da unutmayalım…
“Derîn” gelenek ;
Daha evvel bir iki kere yazmış olduğum bir tespitimi sabitleyerek yola çıkmak istiyorum ;
Derîn İttihatçı kafa kendi bekâsı adına elindeki Devlet Sopası’nı Anadolun’un mazlûm halkları, Alevîler, Kürtler, Azınlıklar ve Şuurlu Müslümanlar üzerinden hiçbir zaman eksik etmedi…
Hizmet Hareketi de diğer mazlum gruplar gibi (dünden bugüne) dayak yiyenler sınıfındadır.
Osmanlı’nın son dönemleri ve Cumhuriyet Tarihi bu mazlûm grupların yediği dayak örnekleriyle doludur…
1915, Menemen Hâdisesi ve sonrası, Şeyh Said, Dersim, 6-7 Eylül, Kahramanmaraş, Çorum, Sivas olayları ve benzerleri bu meş’um yapının ürünleridir.
Derinler birçok kurgulanmış, sergilenmiş tiyatro vesîlesiyle yaş-kuru, suçlu-suçsuz ayırmadan hedefindeki kitleyi hem dövmüş ve ne acıdır ki, hem de diğer gruplara dövdürmüştür.
Onlar bölerek yönetiyorlar
Çok özür dileyerek söylüyorum kendilerince “iti ite kırdırmışlardır”
Hiçbirimiz mâsum değiliz ;
Anadolu halkları içerisinde bu mânâda mâsum grup yoktur…
Zâlim el, beceriyle birini diğerine karşı kullanmıştır ve hâlâ kullanmaya gayret ediyor.
Kimsenin bir diğerini suçlamaya hakkıda, yüzüde yoktur…
Hepimiz bunu baştan kabullenmeliyiz !
Cemaât’e atfedilen problem yada hatâlar ;
Dile getirilen ve aşağıda sıralayacağım birkaç madde bana göre sâdece Hizmet’in karşı karşıya kaldığı problemler veyâ hatâsı değil, bütün gruplara teşmil edilebilir, ama ben “Hizmet” özelinde yazmaya çalışacağım.
Neden ve sonuçları sıralarken, âcizâne iddiâlara dâir Hizmet’in temel fikir ve felsefesine işaret edip, önemine binâen şahısların anlayışılarını da göstermeye gayret edeceğim…
1 ) Kültür Sorunu yada kültürünün çocuğu olmak ;
Esâsen Nûr Ekolü ve Cemaât, insan ile insana hizmeti önceler, imân ve hayat etrâfında döner, devlet, siyâset ve idâreye dokunmaz, nazar etmez, ilgilenmez.
Fakat takdir edersiniz ki her coğrafyanın yüzlerce yıl içerisinde oluşmuş bir kültürü vardır.
Bilhassa “fertler” içinde bulundukları kültürün renk ve şeklini, değişim isteyen gruplara göre daha yoğun ve katı bir şekilde almaktadırlar…
Herkes kültürünün çocuğudur…
Anadolu Halkları “devlet, millet, itaât” kültürü ile yoğrulmuş ve bu kültürle mâlül yâni etkisiyle bağlanmış, sakatlanmış durumdadırlar…
Rejimin çarkları ile rejim ürünü olan, etkilenmiş şahsi anlayışlar, fertler arasında sıkışmış Nur Ekolü, Cemaât, yada benzeri hiçbir sivil hareket sihirli değnek sahibi değildir. Yüzlerce yılda oluşmuş “devlet, millet, itaât” anlayışını bir anda değiştiremezler.
İşte bu nedenle Cemaât fikren değil (özellikle belirtiyorum) ama bazı fertleri itibâriyle insânî, halkçı olmaktan daha ziyâde “devlet, millet, itaât” kültürünün bağımlısı gibi görülebilir…
Bu problem hepimizin içine, zihin kodlarına işlenmiş, işlemiş durumda.
Hem öyle görünüyor, hem öyle görüyoruz.
2 ) Devlete talip yada devletçi olmak ( ? )
Temel anlayış olarak, Cemaât devlete talip yahut devletçi midir ?
Evet diyemeyeceğim…
Çünkü Hocaefendi müteâddit kereler “Bizim işimiz Allah’ın rızasını kazanmaktır, Cumhurbaşkanlığı, Devlet hattâ Dünyâ’yı verseler, dönüp bakarsak dâvâmıza ihânet olur” demiştir ve hâlâ demektedir.
Hizmet Hareketi devlete ve idâresine tâlip değildir.
Devlet; Hizmet için amaç değil araçtır.
Hizmet devletçi değil devrimcidir…
Cemaât, hizmet vasıtası olması gerekirken Zulüm Makinası’na dönen devleti aslına döndürmek için yumuşak bir dip dalga oluşturmaya gayret ediyordu.
Ve fakat yukarıda işâret ettiğim, Türkiye’deki kültürel baskılanma netîcesinde tabi sonuç olarak Devlet şahıslar için ;
– Olması gereken açıdan bakınca ; Demokrasi, Hukuk ve Adaletle halka hizmet etmesi gereken bir “araç” değildir.
– Olan açıdan bakılınca ; Ele geçirilmesi gereken bir “amaç”
– Ele geçiremeyip,ezilenler açısından “Zorba, Şeytân, Tâğut”
– Elde eden muktedirlerce Mâşuk ve Mâbud’tur…
Malesef farkında olmasa da devletçe eğitilen, öğretilen “devlet, millet, itaât” telkiniyle yetiştirilen her şahıs devletçidir…
Cemaât’in içinde olsa dahi bu “kültür” ile mâlül şahısların böyle bir emelle beslenmesi, devleti kutsar ve devletçi özellikler göstermesi, büyük bir fikri hareketi, büyük bir topluluğu söz konusu vasıflarla vasıflandırmaz ve mes’ul kılmaz…
3 ) Aman tekneyi karaya oturtmayalım düşüncesi ;
Zorba devlet ve uygulamaları nedeniyle Anadolu’da insanlar çok zulüm gördü, kimileri yaşabilmek için mezhebini, meşrebini, kimileri dinini değiştirdi, kimileri de Türk olmadığı halde “Türk” olmaya çalıştı…
Ceberrut, derîn yönetimden herkes nasibini aldı.
Herkes bir şekilde kendini saklamaya, gizlemeye çalıştı…
Bununla berâber gizlenen her topluluk diğerlerinden daha çok kendisiyle ilgilenmek zorunda kaldı, ben bunu bencillikten daha çok bir “zarûret” ayakta kalma gayreti olarak görüyorum…
Derin muktedirlerin hedefleri arasındaki Hizmet Hareketi’nin de başka birşey yapmasını beklemek safdillik olur…
Evet, bu bir tercih mes’elesi, mecbûren bu tercihi yapan grupların diğerini “aynı” tercihten dolayı suçlaması sadece “suç savma” olarak adlandırılabilir.
Hepimiz gemimizi yürütmeye çalıştık…
4 ) Yaşanan zulümlere kayıtsız mı kalındı ?
İzleyebildiğim kadarıyla hayır !
Diyalog Çalışmaları, herkesimle bir araya gelme, empati kurmaya çalışma, insanlarla elele verme, Abant Toplantıları belli bir dönem Hocaefendi’nin en önemli gündemiydi.
Küfürle ithâm edilme pahasına etnik ve dîni grublar, hattâ diğer cemaât ve tarîkatler hususunda Hareket’i ne kadar itelediği, harekete geçirdiği ilgililerin mâlumudur.
Doğu ve Güneydoğu Anadolu içinse devlet yetkilileri ve uygulamaları açısından en verimli, bölge halkına en az zarar verilen dönemin Hizmet Hareketi Gönüllüleri’nin alanda yoğun olarak bulunup, vazife yaptıkları dönem olduğunu söyleyebilirim…
Açılan okullar, dershaneler, okuma solonları, ihtiyaç sahiplerine verilen burslar gibi müsbet aktiviteler ise bölgenin yüzünü güldürmüştür.
Bütün bu gündemleri kendisi kadar iyi takip edebildiğimizi tabiki söyleyemem.
Fakat yetersiz kaldığımızı rahatlıkla ifâde edebilirim.
Yapabildiklerimiz hakkında da bir görünürlük sağlayamadık…
Yine de bu gayretlere rağmen yaşanan hak ihlâlleri ve zulümlere karşı daha hassas olabilir, İnsan Hak ve Özgürlükleri’ne, alandaki aktivistlere daha fazla destek verip, daha aksiyoner davranabilirdik…
Hoşgörü ve Diyalog Ortamı daha hızlı yaygınlaştırılabilirdi, geç kaldık…
Evet kayıtsız değil yetersiz kalındığını düşünüyorum…
Mış-mışlarla söylenen bir kısım şeyleri ise (Tıpkı diğer topluluklar hakkında yapılan spekülasyonlar gibi) kabul etmiyor ve iftirâ olduğunu biliyorum…
5 ) Diyelim ki Cemaât olanlara kayıtsız kaldı ;
Bir örnekle anlatmaya çalışayım ;
Delikanlı hareketli, yalanla yanlışla, haramla işi yok, ara ara Ali’ye Veli’ye toslamış, yetiştiği kültür içinde “doğru zannettiği hatâlar” yapmış.
Şimdilerde o hatâlardan da pişmân olmuş…
Eee biz ne yapmalıyız ?
Daha müstakim yürümesini alkışlayıp, desteklemeli ve sahip mi çıkmalıyız ?
Yoksa geçmişteki hatâlarını yüzüne vurup, yüzgeri mi etmeliyiz ?
Aynen öylede, insanlardan müteşekkil hiçbir sistem, hiçbir topluluk mükemmel olamaz, herkesin, her topluluğun, her sistemin heybesinde, bagajında dünyâ kadar hatâ var…
Hepimiz, bütün mazlûm ve mâsumlar, Anadolu Halkları, amasız, fakatsız, geçmişe takılmadan bir araya gelemezsek, hep berâber çekeriz ve çekiyoruz…
Halbuki zâlimler döverken ayrım yapmıyor.
Devamlı geçmişlerimizi kurcalamak büyük bir yanılgı…
Ve bir araya gelmemize aslâ müsâde etmiyor…
Oturup karşılıklı atışarak geçmişte sen şunu yapmıştın, ben bunu yapmıştım şeklinde eksik-gedik sayıp, dökmekle, sâde bölünüp küçülür, zâten bizi bir görmek istemeyen diktatörleri sevindiririz…
Elimize hiçbir şey geçmez…
Bir şekilde bir ve berâber olamayız…
Değişim ve özeleştiri ;
Derler ya fâni âlemde değişmeyen tekşey değişimdir…
Düne göre çok şey değişti, yârın da herşey değişebilir…
Hepimiz elimizi vicdânımıza koyup yukarıdaki madddeleri içinde bulunduğumuz “kendi topluluğumuz için” düşünmeliyiz.
Grup taassubunu bir kenara bırakıp hem cem’an, hem ferden “özeleştiri” yapmalı ve değişmeliyiz.
Bazı şeyleri tarihin sinesine gömmek, geçmişi bırakıp geleceğe bakmak lâzım yoksa geleceği inşâ edemeyiz…
Cemaât hızla değişiyor ;
Önce ihtiyaren hicret edip sonra cebren hicrete mecbur kalan Hizmet Gönüllüleri dünyânın her tarafına dağıldılar..
Çok kaliteli insanlar cihânın yedi düveline gitti, oraların demokrasi, özgürlük ve insan hakları anlayışları, değişik kültürleri ile entegre oluyorlar.
Yeni bir kuşak geliyor, Z kuşağı ve sonrası bizlerden çok farklı…
Hizmet’in temel anlayışı, itikâd, ibâdet hassâsiyetleri sabit kalmak şartıyla, nesillerin ikincil ve üçüncül düzey anlayışları hızla değişiyor…
Yarın her renk, her desen, her anlayışla birlikte olabilen, her kültürü kabul edebilen, dil bilen, daha geniş sineli insanlar Hizmet Hareketi’ni idâre edecekler.
Bu mecburi bir değişim, evet Cemaât de değişiyor…
Cemaât eski yapmış olduğu hatâlara geri döner mi ?
Anadolu’da yaşanmış, Anadolu merkezli, Anadolu tesir ve refleksi ile yapılmış bazı şeyleri hatâ kabul etsek dahi, ben Cemaât’in gelecekte bu hatâlara geri döneceğini düşünmüyorum…
Çünkü dünyâ ile entegre olmuş, evrensel boyut kazanmış Cemaât veyâ hareketi oluşturan fertlerin artık sâdece “Türkiye” anlayışıyla hareket etmesi mümkün değil.
Ayrıca birilerinin görmek istemediği diğer bir gerçek de şu ki, artık Hizmet Hareketi tâbileri bütün ülkelerden, bütün milletlerden ve bütün kültürlerden…
Son yıllara kadar Türkiye merkezli olan hareket, artık “çok merkezli” bir duruma dönüşmek üzere…
Ve görülen o ki, artık Türkiye yurtdışından sevk ve idâre edilecek.
Şu durumda evrensel normlarla içiçe böyle bir topluluk, dar Anadolu-Ortadoğu kültür kalıplarına sığmayacak ve geçmişine, geçmişte yaptığı düşünülen hatâlara geri dönmeyecektir…
Bu husustaki endişe bence yersizdir.
Hâlâ Türkiye’deyiz !?
Maalesef hâlâ akıl ve kalplerimiz vatanımızla bağlı olduğundan yeni ufukları fark edemiyor, doğru düşünemiyoruz, heryere, herşeye, hâlâ Türkiye adesesiyle bakıyoruz…
Görünüp elde olan mı ? Yoksa korkulan mı ?
Şimdi hep berâber bir seçim yapmalıyız…
Üstâd Bedîüzzamân derki “Eldeki maslahat, mevhûm mazarrata fedâ edilmez”
Yani elinizde uygun bir zemin, uygun bir zaman, uygun topluluklar ve değişen, kaynaşan anlayışlar var…
O zaman, olmayan, fakat gelecekte olabileceği düşünülen, mevhûm bir kısım sıkıntılara, elimizdeki faydayı, imkânı niye fedâ ediyoruz ?
Şimdi bir ve birlik olma zamanı…
İnsanlık için, dünü dünde bırakarak, korkmadan, vicdanlarımızla bir araya gelmeliyiz !
Gelin elele vererek yarınları beraber kuralım !
@MANSURTURGUT