HAFTANIN YORUMU
Bediüzzaman Hazretleri’nin, ‘Beşer zulmeder, kader ise adalet eder.” sözü, bugünler için söylenmiş sanki.
Bilhassa coğrafyamızda, zulmedenlerin gelip saplandıkları bataklığa bakınca ve dahi kader planında akıl sır erdirebildiklerimize göre şunu söyleyebiliriz: Büyük Pir’in ne kadar da haklı ve ortalığa dökülenler ne kadar ibretlik!
Her ne kadar, beşer hafızası nisyan ile malul olsa da, gerçeklerin er geç ortaya çıkma gibi bir huyu var.
Aynen öyle.
Kimsenin yaptığı yanına kar kalmıyor, hiç şüphesiz kalmayacak da.
Beşeriyet tarihi boyunca böyle cereyan etti olaylar.
İlahi adalet tecelli edecek, ak kara gün gibi aşikâr olacaktır.
Nokta.
ADİL-İ MUTLAK İMHAL EDER, İHMAL ETMEZ!
Evet, kimse yaptığının yanına kalacağı yanılgısına kapılmasın.
Çünkü adil-i mutlak olan Allah, imhal eder, yani mühlet verir; ama asla ihmal etmez.
Bir de bakarsınız ki zalim, zulmünün karşılığını beklenmedik bir anda olanca şiddetiyle görmüştür.
Hem de bir mafyanın diliyle, ‘bir tripot, bir telefon kamerası‘ desteğiyle. dünyanın duyacağı şekilde.
Hizmet Hareketi’nin masum insanları, son 6-7 yıldır; zulmün, zalimliğin, hak ve hukuksuzluğun her türlüsünü yaşadı, yaşıyorlar.
İnsanlık hali; yaşananlar karşısında zaman zaman ümitsizlikler oluyor, lakin son yaşananlar, ümidin yitirilmemesi gerektiğini anlatıyor bizlere.
Zira küfür devam eder, ama zulmün bir nihayeti vardır.
Çünkü zulmün ebedi olmayacağı sosyolojik bir gerçekliktir, böyle olmuştur hep.
Çünkü mazlumun Allah’ı vardır, zulüm ile abat olanın da ahiri berbattır.
MAZLUMUN SİLAHI, DUA KALESİDİR!
Mazlumun gözü yücelerde, dil her daim duadadır.
Onun gücünün kaynağı belli, yaslandığı yüceliklerdir.
Dolayısıyla dillerden dökülen hep: “Allah var gam yok” meşhur cümleciğidir.
Zulüm görenler, adaletsizliği iliklerine kadar yaşayanlar, her türlü iftira ve karalamalara maruz kalanlar, dua kalesine sığındılar, aman dilediler…
Dayanak belli, sığınak belliydi, mülkün sahibine teslim-i ruh.
Zalimin hesabının görecek O idi.
Masumlara akla hayata gelmedik muamelede bulunanların düştüğü hale bakar mısınız?
Bu kaderin bir tecellisi değil de nedir?
NEMRUT’A SİNEK, ZALİME DE PEKER’İ MUSALLET EDER!
İlahlık davası güden Nemrut, bir sinek ile mağlup oldu, göğe merdiven dayayan nice zalimler yer ile bir oldu, toprağa karıştı.
Sezar, İktidarının tek başına sahibi, geniş coğrafyaların baş keseniydi.
Haykırmak istedi ama sesi çıkmadı.
En yakını, celladı oldu.
“Sen de mi Brütüs!” son sözü oldu.
Karun, şiddetli bir zelzeleyle; malı, mülkü sele, yele verdi, toz oldu dumana karıştı.
Köşkler, saray ve sandıklar toz duman içinde yitip kayboldu.
İtalyan lider Benato Mussolini,
Almanların Hitleri,
Neron,
Saddam,
Kaddafi,
Hüsnü (na)Mübarek’ler.
Kimler kendisini koruyabildi bu encamdan…
Beşer, insanlığa karşı, suç işleyenlere er yâda geç hesabını sorar.
Evet, zulüm ile abat olanların, ahiri berbat oluyordu.
Ramazan, sahur, iftar, mübarek gün ve saat demeden operasyon emri verenleri kadir-i mutlak cezasız bırakır mı?
Mühlet verir, ihmal etmez…
Gece, seccadeleriyle baş başa masumların evlerine koçbaşıyla girenlerin aldığı ah değil de ne idi?
O nezih evlere, mekânlara postallarıyla “eşkıya baskını” yaparcasına dalanların, yaptıkları karşılıksız kalır mı?
Bin bir ihtimamla yetiştirilen, nazik, nazenin kız çocuklarını, hanımefendileri, iffetli insanları ters kelepçelerle, hiç çekinmeden, tüm gaddarlığınla incitirsen, belanı bulur, karanlık sondan kendini kurtaramazsın.
Yaşananlar hangi açıdan, zaviyeden bakarsak bakalım:
Nemrut’a bir sinek musallat eden Yaradan, bugünkü zalimlere birilerini musallat eder, görülecek hesap yerde kalmaz.
Sedat Peker’in, günümüz zorbalarına musallat olması, kaderin bir tecellisi olamaz mı?
Suç Örgütü Liderinin, ifşaatlarını bir de böyle okumak lazım.
“Dinsizin hakkından imansız gelir” diye.
Tam böyle bir şey…
Hadi’lerin, adileştiğini,
Binali’lerin hinlği, mayfa eliyle ortaya çıkar.
Suç örgütü lideri, Soylu (!)ların, soysuzlardan farkını belirler ve raconunu keser.
Dersi adabı, mafya lideri diye küçümsediklerinden alıyorlar.
Diz çökmüş, pür dikkat dinliyorlar.
Çünkü ‘Kral çıplak’, diye haykıran, kendilerinden biri var karşılarında.
Ayıplar, günahlar tek tek sayılıyor.
Kirli çamaşırlar orta yere seriliyor.
Nasihatler havalarda uçuşuyor.
Sedat Peker bir vesiledir, Allah’ın kimi, nasıl terbiye edeceğini bilemeyiz.
Hiç şüphesiz, bu taşkınlaşanların, azgınlaşanların terbiye edilişidir.
Allah kimi isterse, onunla terbiye eder.
Neden mi oluyor bunlar?
EFENDİLERE ‘HAŞHAŞİ’ DERSEN, ESRAR VE EROİNLE İMTİHAN OLURSUN!
Sen dünyanın en beyefendi, hanımefendi insanlarına haşhaşi, dersen; sonra kokainle, esrarla, tozla imtihan olursun…
Sen, eline çakı almamış insanlara “terörist” dersen, sonra da cinayetlerle gümdeme gelir, kanlı tezgahlarla anılırsın.
İlahi adaletin tecellisi değil de nedir bu?
Ümmetin umudu olduğunu iddia edenlerin, ümmeti nasıl da zehirledikleri, insanlığı nasıl da uyuşturduklarını bütün dünya ibretle izliyor.
Evet, adalet kör-topal, ağır ve aksak yürüyor, binlerce insan mağdur, bu bir gerçek.
Ama…
Adalet, ağır aksak işleyebilir, lakin gideceği yere er geç ulaşır.
Dahilde, hariçte olan biten aynıydı.
Adaletsizliği her yanda icra ettiler.
PAKİSTAN’DAN KOSOVA’YA, MİYANMAR’DAN MALEZYA’YA!
Bu kirli oyunlara alet olan iş birliği yapanlar da aynı akıbetten kendilerini kurtaramayacaklardır.
Elleri öpülesi eğitimcileri, bu zalim rejime kafalarına çuval geçirmek suretiyle teslim eden Pakistan’da, dönemin Başbakanı Navaz Şerif, kendi mahkemesi cezayı kesti, zindanda çürüyor.
Malezya’da öğretmenleri zalimlere teslim eden dönemin Başbakan Necip Rezak, zimmetine yüz milyonlarca dolar geçirdiği için demir parmaklıklar arkasında.
Kosova Cumhurbaşkanı Hashim Thaçi, Lahey’de savaş suçuyla yargılanıyor, öğretmenlerin kapısını koçbaşlarıyla kırdıran, eş ve evlatlarını bağırta bağırta kaçıran İstihbarat Başkanı ve ekibi mahkeme de hesap veriyor.
İddianameleri hazırlandı.
Miyanmar‘da benzer işlemler yapan Başkan Aung San Suu Çii , darbeyle alaşağı edildi.
Sudan’da, Devlet Başkanı Ömer el Beşir’in 30 yıllık iktidarı yerle bir oldu.
Sokak gösterilerinin ardından, darbeyle görevinden alındı, halen cezaevinde…
Mali’deki kurumlara kilit vuran Mali Cumhurbaşkanı İbrahim Boubacar Keita, darbeyle indirildi.
“ŞİDDETLİ BİR FIRTINAYLA, TOPRAĞA GÜBRE OLACAKLAR!..”
“Mühendislik hesaplarına uyulmadan yapılan bir bina nasıl yıkılıyorsa, adaletten mahrum bulunan imparatorluklar da öyle çökmeye mahkûm olacaktır” diyor bir düşünce insanı.
Camiasını şimdiye kadar yanıltmayan Zat’ın, süreç öncesindeki tespit ve öngörüsüyle, yazımı tamamlayayım:
“Bugün bu zulüm tablolarını hazırlayanlar, insanları birbirlerine karşı zulme sevk edenler, birbirine musallat edenler; kanda, irinde, gözyaşında kendi istikballerini imar etmeye çalışanlar… Entellektüel buna “yeter” demedi; birkaç tane elit bunlara “yeter” demedi; kendi içlerinden inanan gibi görünen bazı kimseler de “Bu kadarı fazla!” demedi. Onlar demedikleri için, dediği hora geçen ve mutlaka olan “Kün fekân” Sultanı dediği zaman, zîr ü zeber olacaklarında tereddüdünüz olmasın. Yemin bile edebilirim. Şiddetli bir fırtına ile devrilen ağaçlar gibi bir bir, üst üste devrilecekler. Hazana maruz yapraklar gibi savrulup gidecekler. Kendilerini bir şey görenler, yapraklar gibi toprağa gübre olarak dökülecekler!..”
e.cansever@yepyeni.zamanaustralia.com.au