CHP Sözcüsü Faik Öztrak, Merkez Yönetim Kurulu (MYK) toplantısı sürerken basın toplantısı düzenledi.Öztrak, pandemide kapanma döneminin son gününde, yeni sürecin nasıl olacağına ilişkin hâlâ bilgi verilmemesini eleştirerek, “Kanal İstanbul’a kazma vuracağız’ diyenler, asıl kazmayı esnafın beline beline vurmaya devam ediyor. Hafta sonları sokağa çıkma kısıtlaması bitecek mi? Müşteri nerede, nasıl kabul edilecek? Dükkâna müşteri kabul edilecekse, nasıl bir sınırlama olacak? Belirsizlik hâlâ sürüyor. Şu saat olmuş ülkenin esnafı, hâlâ ‘Erdoğan şahsım hükümetinin’ keyfini bekliyor” dedi.
Faik Öztrak, Sedat Peker’in son videosundaki “Beni bu silah kaçakçılığı işinde de kullandılar” iddiası için “Mehdi gelecek, ortamı buna göre hazırlamalıyız’ diyen, bir dönem Erdoğan’a danışmanlık da yapan, devletin resmi güvenlik toplantılarına katılan, bir general emeklisinin başında olduğu SADAT şirketinin, bu işlerde aracı olduğunu iddia ediyor. Tabi sorumlulara; ‘Mehdi’ye ortam hazırlamak için mi Suriye’de bulundunuz’ diye soracak bir savcı yok. Firma da gönül rahatlığıyla iddiaları reddediyor” diye konuştu.
Öztrak’ın konuşmasından öne çıkanlar şöyle: Ayasofya Camii’nde devlet ricalinin önünde, bir defa daha Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e lanet okundu. Kibir, şımarıklık, hazımsızlık ve yalan; kutsal mekan, Ayasofya’yı adeta mesken tuttu. Bir emekli imam, Atatürk’e lanet okumaya cüret etti. O sözleri ettiği Ayasofya’yı, İstanbul’u, Rize’yi ve tüm memleketi emperyalistlerin işgalinden kurtaranın, Atatürk olduğunu unutarak; cehaletini sergiledi. Bu suçtur, büyük bir rezalettir. Buna, orada oturan devlet ricalinin sessiz kalması ise çok daha büyük bir rezalettir. Tarihini bilmeyen kendini bilmez. Bu imam müsveddesine ve ona sessiz kalan devlet ricaline soruyoruz. Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmasaydı, bugün Ayasofya’da, Sultanahmet’te, Süleymaniye’de ecdadın mukaddes emanetleri üzerinde, hak iddia edebilir miydiniz? Milletimiz o gün o camide olan devlet ricalinin nasıl sustuğunu görmüştür. Bu rezalete, çocuklarının, torunlarının dekor edilmesine göz yuman, buna da sessiz kalanlara yazıklar olsun.
SÖZLEŞMELER ULUSLARARASI TAHKİME GÖTÜRÜLECEK:
İstanbul’u çeyrek asır yönetenler, tarihi yarımadanın siluetini bile rant için katlettiler. Milletimizin göz bebeğine acımadan ihanet ettiler. Bir de bunu utanmadan itiraf ettiler. Şimdi Marmara Denizi de bu acımasız ihanete isyan ediyor. Müsilaj, yani deniz salyası, tüm Marmara’yı kapladı. Marmara tüm gücüyle, ‘artık yeter’ diye feryat ediyor. Genel Başkan Yardımcımız Ali Öztunç, bu konuda, bugün Merkez Yönetim Kurulu’muza sunduğu raporu ve çözüm önerilerini kamuoyuna da açıklayacak. Dünyada, tamamı tek bir ülkeye ait nadir denizlerden birini, Marmara’yı bitiriyoruz. ‘Kendi denizinizi koruyamadınız, diğer denizlerde nasıl hak iddia ediyorsunuz’ diyenlerin eline koz veriyoruz. ‘İstanbul’a ihanet ettik’ diyenler, Marmara’nın feryadını duymak yerine, ihanetlerine hız veriyorlar. CHP iktidarında, Kanal İstanbul’a tek kuruş çalışmayacak. İmzalanan sözleşmeler de yargıya hatta gerekirse uluslararası tahkime götürülecek. Herkes bunu şimdiden bilsin, ayağını ona göre denk alsın.
SUÇ ÖRGÜTÜ ELEBAŞISININ AĞZINDAN DİNLEMEYE İHTİYACIMIZ YOKTU:
‘Erdoğan şahsım hükümetini’ açıkça destekleyen, Erdoğan’a karşı çıkanları alenen tehdit eden, hükümetin polis koruması verdiği, bir organize suç örgütü elebaşı; bir aydır tefrika halinde bir takım kirli ilişkilerini ifşa ediyor. Millete hesap vermekten kaçan, bağımsız medyayı yok eden ‘Erdoğan şahsım hükümeti’, sonunda; gerçeği arayan milleti, bir suç örgütü elebaşının tefrikalarıyla baş başa bırakma noktasına geldi. Milletin haber alma özgürlüğüne darbe yapmak, Erdoğan’a pahalıya mal oluyor. Dün bu suç örgütü elebaşı kendini ihbar etti. Suriye’ye giden silahların, Bayır-Bucak Türkmenlerine gönderilmediğini, El Nusra’ya gittiğini itiraf etti. Daha önce de bir MHP milletvekili Tuğrul Türkeş, ‘Vallahi de billahi de o silahlar Türkmenlere gitmiyordu’ demişti. Bizim Suriye’ye silah gönderme meselesini bir suç örgütü elebaşının ağzından dinlemeye ihtiyacımız yoktu. Bu, ülkemizde çok iyi bilinen bir husustur. Çok da mağdur yaratmıştır. Bunlardan biri de değerli arkadaşımız Enis Berberoğlu’dur. Arkadaşımız haksız, hukuksuz bir şekilde MİT TIR’ları davasıyla ilişkilendirilerek hapse atıldı. Sayın Genel Başkanımız buna ve ülkedeki tüm haksızlıklara, hukuksuzluklara, adaletsizliklere karşı Ankara’dan İstanbul’a kadar yürüdü. Enis Berberoğlu mahkemede aklandı. Yeniden milletvekili seçildi. Meclis’e girdi. Ama yönetim bu konudan o kadar rahatsızdı ki, Berberoğlu’nun milletvekilliğini düşürmek için olmadık yargı kumpasları kurdurdu. Meclis Başkanı, milletvekilinin hukukuna sahip çıkmadı. Erdoğan’ın vesayeti altındaki mahkemeler Anayasa Mahkemesi’nin kararlarına direndi. Ama sonunda hak yerini buldu.
SURİYE’DEKİ İÇ SAVAŞ ÜLKEMİZE BÜYÜK BEDELLER ÖDETTİ:
‘Erdoğan şahsım hükümetinin’ bir zamanlar beraber yol yürüdüğü, bu suç örgütü elebaşı, ‘Beni bu silah kaçakçılığı işinde de kullandılar’ diyor. ‘Mehdi gelecek, ortamı buna göre hazırlamalıyız’ diyen, bir dönem Erdoğan’a danışmanlık da yapan, devletin resmi güvenlik toplantılarına katılan, bir general emeklisinin başında olduğu SADAT şirketinin, bu işlerde aracı olduğunu iddia ediyor. Tabi sorumlulara; ‘Mehdi’ye ortam hazırlamak için mi Suriye’de bulundunuz’ diye soracak bir savcı yok. Firma da gönül rahatlığıyla iddiaları reddediyor. Suriye’deki iç savaş, Türkiye’yi ne yazık ki çok yordu. ‘Emevi Camii’nde namaz kılma’ hülyası, yanlış kararlar, yanlış politikalar ülkemize büyük bedeller ödetti. Devlet akılla ve adaletle yönetilmezse, liyakatsizlik ve beceriksizlikte ısrar edilirse, bu kafayla gidilirse, ne yazık ki milletimiz bedel ödemeye devam edecek.
FİNLANDİYA’DA 300 EURO SORUŞTURMA KONUSU OLDU:
Merkez Bankası’nda milletin kefen parası olan ihtiyat akçesine çöktüler. Merkez Bankası’nın eline, enflasyonla mücadelede; siyasetçinin müdahalesi olmadan bağımsız bir şekilde kullansın diye yasayla verilen döviz rezervleri, bir protokolle siyasetçilerin elinde oyuncak edildi. Rezervler suyunu çekti. Finlandiya’da, Başbakanlık konutunda 300 euro ödenen kahvaltı, soruşturma konusu oldu. Finlandiya halkı ‘300 euro nerede’ diye soruyor. Milletimiz adına, ‘128 milyar dolar nerede’ diye soruyoruz. Mahkemeler afişlerimizi toplatıyor. Araştırma önergeleri veriyoruz, AK Parti ve MHP oylarıyla reddediliyor. Finlandiya’da kişi başına düşen gelir 48 bin 981 dolar. Türkiye’de ise 8 bin 599 dolar. Bir Finlandiyalı, 6 Türk’ün gelirine sahip. Finlandiya, 300 euronun hesabını sorduğu için bugün dünyanın en zengin ülkelerinden biri. Ama buradan bir kez daha söz veriyoruz. Bugün değilse yarın, bu ülkede de 128 milyar doların hesabı mutlaka sorulacak.
ÜLKENİN ESNAFI ‘ERDOĞAN ŞAHSIM HÜKÜMETİNİN’ KEYFİNİ BEKLİYOR:
Yarın haziranın ilk günü, tam kapanmanın üzerinden iki hafta geçti. Artık yeni bir açılma dönemi bekleniyor. Ama açılma nasıl olacak hala belli değil. Hafta sonu, ‘haziranda Kanal İstanbul’a kazma vuracağız’ diyenler esnaf için belirsizliği ortadan kaldıracak tedbirleri ve takvimi açıklamadı. Esnaf nefes alamıyor. ‘Kanal İstanbul’a kazma vuracağız’ diyenler, asıl kazmayı esnafın beline beline vurmaya devam ediyor. Hafta sonları sokağa çıkma kısıtlaması bitecek mi? Müşteri nerede, nasıl kabul edilecek? Dükkâna müşteri kabul edilecekse, nasıl bir sınırlama olacak? Belirsizlik hâlâ sürüyor. Ha deyince dükkân açılmıyor. Çalışanı var, malzeme tedariki var, ciddi bir hazırlık süresi var. Ama şu saat olmuş ülkenin esnafı, hâlâ ‘Erdoğan şahsım hükümetinin’ keyfini bekliyor.