Almanya’nın önde gelen prestijli haftalık haber dergisi Spiegel, Erdoğan rejiminin muhaliflerine yönelik uluslararası hukuku aykırı şekilde gerçekleştirdiği kaçırma ve yıldırma operasyonlarını ele alan geniş bir haber analiz yayınladı. “Erdoğan’ın uzun kolu” başlıklı analizde AKP lideri muhaliflerinin Almanya’da da hayatlarından endişe ettikleri belirtildi.
İNANDI’NIN HUKUK İHLAL EDİLEREK KAÇIRILMASI
Kapsamlı haberde şu ifadeler kullanıldı:
Orhan İnandı, 31 Mayıs’ta Kırgızistan’ın başkenti Bişkek’teki evinden ayrılırken kaygısız görünüyordu. İnandı’nın eşi Reyhan, bir arkadaşıyla buluşmak istediği için biraz acelesi olduğunu söylüyor. “Akşam görüşürüz” son sözleri oldu. 26 yıldır eşi ve dört çocuğuyla Bişkek’te yaşıyan İnandı, vaiz Fethullah Gülen’in ağına ait Sapat özel eğitim kurumlarını yönetiyordu. Gülen cemaatinin eğitim kurumları, Türkiye’nin ötesinde iyi bir üne sahipti. Ancak bu arada Erdoğan ve Gülen’in arası bozuldu. Erdoğan 15 Temmuz 2016’daki başarısız darbe girişiminden onu sorumlu tutuyor. Pek çok ülkede Gülen okulları Türk devletinin baskısına maruz kaldı.
Bazı ülkelerde Gülen okulları Erdoğan hükümetinin baskısı nedeniyle kapanmak zorunda kaldı. Kırgızistan ise Ankara’nın etkisine büyük ölçüde karşı çıktı. Orhan İnandı Kırgız vatandaşıdır. Karısı, ailenin kendini her zaman ülkede güvende hissettiğini söylüyor. 31 Mayıs gecesi Orhan İnandı birden kayboldu, eşi kendisine ulaşamadı. Reyhan İnandı, saat 03.00 sıralarında bir otoparkta eşinin arabasını, kapıları açık, ceketi, gözlüğü ve iki cep telefonuyla buldu. “Şok oldum, kaçırıldığından şüphelendim” diyor. Bir ayı aşkın süredir Orhan İnandı’nın izine rastlanmadı. Reyhan İnandı, kocasının Türk ajanlar tarafından kaçırıldığından emindi. Destekçileri Bişkek’teki Türk büyükelçiliği önünde gösteri yaptı. İnsan Hakları İzleme Örgütü, İnandı’nın Türkiye’de keyfi gözaltı ve işkence riskiyle karşı karşıya olduğu konusunda uyarıda bulundu.
GÜLEN’İN YEĞENİ DE BENZER ŞEKİLDE KAÇIRILMIŞTI
Ankara daha önce Kırgızistan’ı İnandı’yı iade etmeye çağırmış olsa da, Türk hükümeti başlangıçta Gülen görevlisinin ortadan kaybolmasıyla herhangi bir ilgisi olduğunu inkar etti. Geçen hafta Reyhan İnandı’nın şüpheleri doğrulandı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, MİT’in Orhan İnandı’yı Kırgızistan’dan kaçırarak Türkiye’ye getirdiğini bizzat açıkladı. Türk medyasına rehine gibi takdim edildi. Reyhan İnandı, kocasının işkence gördüğüne inanıyor. “Ben ve çocuklar için onu böyle görmek zor” diyor. Avukatı, müvekkiliyle konuşmasının yasak olduğunu söyledi. Orhan İnandı, yurt dışında kaçırılan ilk Erdoğan muhalifi değil. Türk ajanları Gülen’in yeğeni Selahattin Gülen’i Mayıs ayında Nairobi’den Türkiye’ye kaçırdı.
ACARER’E SALDIRANLAR MUHTEMELEN ERDOĞAN REJİMİ UNSURLARI
15 Temmuz 2016’dan beri, Erdoğan hükümeti terör şüphesiyle yüz binlerce kişiyi soruşturmaya başladı. 139 muhalifi yurt dışında, bazen yerel yetkililerin yardımıyla, bazen olmadan kaçırdı. Freedom House örgütünün bir raporuna göre Erdoğan, öncelikle eski müttefiki Gülen’in destekçilerine karşı harekete geçiyor. Bu arada hükümet, kampanyasını solcuları ve Kürtleri de kapsayacak şekilde genişletti. Geçen Çarşamba, Türk gazeteci Erk Acarer, Berlin’deki evinin avlusunda üç kişi tarafından saldırıya uğradı. Saldırının arkasında kimin olduğu hala belli değil. Acarer’in kendisi Türk hükümetinin destekçileri olduğundan şüpheleniyor. Saldırganlardan birinin “Yazmayı bırak!” şeklinde bağırdığı söyleniyor.
ERDOĞAN REJİMİ DİTİB’İ KENDİ KİRLİ AMAÇLARI İÇİN KULLANIYOR
Erdoğan hükümeti son yıllarda yurtdışındaki etkisini sürekli olarak genişletti. Örneğin Almanya’da Diyanet’e bağlı cami derneği Ditib’in 2016 darbesinden sonra hükümeti eleştirenlerle ilgili bilgileri Türk makamlarına aktardığı bildiriliyor. Bişkek’teki Türk toplumunda, İnandı’nın kaçırılmasından hemen önce, Türkiye’den gelen yabancıların şehirde dolaştığı, daire ve araba kiraladığı söyleniyor.
Türk hükümetine açıkça karşı çıkan herkes, Türk pasaportu olup olmadığına bakılmaksızın saldırıya uğramayı ve tehdit edilmeyi beklemelidir. Eski Yeşiller lideri Cem Özdemir ve Berlin’de sürgünde yaşayan Türk gazeteci Can Dündar’ın devamlı tehdit altında oldukları bildiriliyor.
KÜRT MUHALİFLER DE TEHDİT ALTINDA
Geçen Aralık ayında, şüpheli bir polis ajanı Avusturya’da ortaya çıktı. Avusturyalı politikacı Berivan Aslan’ı öldürmek için MİT tarafından görevlendirildiğini iddia etti. Hollanda’daki GroenLinks partisinden bir politikacı olan Serpil Ateş, gözdağının sistematik olduğunu söylüyor. Ateş’in babası 1970’lerde Kürtlere yönelik baskılar nedeniyle Türkiye’den kaçmak zorunda kaldı. Ateş, 2018’de Lahey belediye meclisine girdiğinde Türk milliyetçilerinin saldırısına uğradı. Sosyal medyada nefret mektupları ve şiddet tehditleri aldı.
Bundan etkilenmeyip de Kürtlerin zulmüne dikkat çekmeye devam edince, polis memurları Türkiye’deki anneannesini ziyaret edip uyarmışlar: “Torununuz Türkiye aleyhine yazmayı bırakmalı. Türkiye’ye gelirse başının belaya gireceğini söyle.” Ateş, kendisine yönelik ajitasyonun arkasında Türk hükümetinin olduğundan emin. “Kürt-Alevi bir kadın olarak susturulmam gerekiyor” diyor.
KÜRT İŞADAMI İBRAHİM KAHRAMAN OLAYI
Ateş’in aksine, Erdoğan’ın nefret kampanyası birçok Türk muhalifi etkiledi. İnandı’nın Kırgızistan’da kaçırılmasının ardından en az 20 aile ülkeyi terk etti. Reyhan İnandı da artık Bişkek’te kendini güvende hissetmiyor. Hollandalı politikacı Ateş, diğer birçok politikacı ve aktivist gibi, Avrupalı yetkililerin Türk devletinden gelen tehdidi yeterince ciddiye almamasını eleştiriyor. Kürt işadamı İbrahim Kahraman, 2016 yılının sonunda Türk polisi tarafından tutuklandığında Türkiye’nin güneydoğusundaki Şanlıurfa’daki ailesine Almanya’dan seyahat ediyordu. Yetkili makamların, kendisini AB’nin de terör örgütü olarak gördüğü PKK’yı desteklemekle suçladığını bildiriyor.
Kahraman, gözaltındayken işkence gördüğünü söylüyor. Polis onu soyunması için zorladı ve bayılana kadar dövdü. İbrahim Kahraman birkaç ay sonra cezaevinden serbest bırakıldı, ancak yetkililer pasaportuna el koydu. Türk gizli servisinin onu muhbir olarak ikna etmeye çalıştığını belirtiyor. Kahraman bunu reddetti. Sonunda, Kıbrıs üzerinden düzensiz bir şekilde Almanya’ya kaçmaktan başka seçeneği kalmamıştı.