Fırak, fırka kelimesinin çoğuludur, yanı fırkalar, topluluklar manası taşır. Bu terim özellikle kendilerini ana akımlardan ayıran özelliklere sahip olduğunu düşünen zümreler için kullanılır.
Dalle ise dalalet kökünden gelir, sapmak, yoldan çıkmak manalarını taşır. Buna göre, Fırak-ı Dalle tabiri İslam terminolojisinde doğru yoldan ayrılmış topluluklar için kullanılır.
Bu tabir bir zamanlar Tayyip Erdoğan’ın talimatıyla, 15 Temmuz’un kilit isimlerinden eski Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez tarafından Hizmet Hareketi için kullanılmıştı.
Fakat yaşadığımız bu süreç bize AKP İktidarın Hizmet hareketine yaptığı tüm suçlamaların ve kötü hasletlerin, fazlasıyla kendilerinde olduğunu gösterdi.
Halbuki içlerinde biraz olsun Allah korkusu ve Resullallah saygısı olsaydı, bunun böyle olacağını bilirlerdi. Evet, Allah Resulü bir Müslümanın diğerini tekfir etmesinin, ikisinden birinin küfre girmesiyle sonuçlanacağını bildirmişti. Yani, bir Müslüman başka bir Müslüman’a Fırka-ı Dalle suçlamasını yaparsa, bu suçlama dönüp dolaşıp kendine gelecekti.
İşin acı tarafı, Hizmet Hareketini bu çirkin tabirle itham eden Diyanet İşleri Başkanı Görmez, gerçeğin ne olduğunu çok iyi biliyordu. Ne yazık ki üç günlük dünya hayatını ahiretine değişti ve kaybedenlerden oldu. Ürettiği bu fitne ateşini bugün halen köşe yazılarında kullanan yandaş gazeteciler var. Geçenlerde gazeteleri tararken denk geldi, bir Akit yazarı Fethullah Gülen hocaefendinin bir dönem başörtüsü için kullandığı füruat tabirini teferruat, ayrıntı, detay olarak tarif ediyor ve Hizmet Hareketini dini tahrifle suçluyordu.
Be cahil dedim, İslam teolojisinde füruat kelimesinin ne anlama geldiğine, açıp da bir baktın mı?
Füruat ikinci derecede olan demektir. Usul ilminde ulema İslam akidesinin genel hükümlerini ikiye ayırır:
- Usule ait hükümler, yani Allah’a, meleklere, kitaplara, peygamberlere, ahirete ve kadere iman meseleleri. Bunlar esasa ait iman hakikatleridir.
- Füruat, yani namaz, oruç, zekat, hac, başörtüsü gibi diğer hükümler. Bunlar ise asla göre füruat olarak değerlendirilen amellerdir. Dolaysıyla, imanın olmadığı yerde bu amelleri yerine getirmenin bir değeri yoktur. Yani, imansız amel geçersizdir, iman hakikatlerine göre füruattır.
Buna göre, Fethullah hacaefendinin başörtüsüyle ilgili kullandığı ifade İslam akidesinin ta kendisidir. Şimdi, talimatla yazı yazan, sarayın gözüne girmek için azan, yandaş gazetecilerin bu usul kurallarını bilmemeleri gayet normal diyebilirsiniz ama Diyanet İşleri Başkanının bu temel usul bilgilerinden haberdar olmadığını düşünmek mümkün değildir. Demek ki bu iftirayı hubbu dünya ve hubbu makam uğruna bile bile attılar. Günümüzde bazı müftülerin Müslümanların çökülen mülklerinde gönül rahatlığıyla oturmaları bunun en bariz delilidir.
Evet, attıkları iftiralar, yaptıkları zulümlerden dolayı Allah bu iktidarı gerçekten fırak-ı dalle güruhu haline getirmiş, her türlü sapkınlığa, kötülüğe bulaşmalarına izin verilmiş.
Öyle ki, artık Doğu Perinçek gibi İslam düşmanlığıyla tescillenmiş bir adamı Dünya İslami Uyanış Kurultayına Türkiye’yi temsilen gönderecek kadar şaşırmışlar.
Ne gariptir ki Türkiye’nin en karanlık adamlarından biri olan ve muhafazakar kesimle tamamen zıt kutuplarda bulunan Perinçek bugün Erdoğan iktidarının müttefiki olmuş.
Milliyetçi Müslümanlar yanlış duymadınız, 1969’da Türkiye İhtilalciler Köylü Partisini kuran, 12 Mart darbesi sonrası 20 yıl hüküm giyen, iki yıl sonra tahliye edilen, 1974’de Kıbrıs Barış Harekatına işgal diyen, 12 Eylül öncesi Aydınlık gazetesinden bazı milliyetçilerin isimlerini bir bir yayınlayıp infaz ettiren, 1991’de PKK’nın Bekaa kampını ziyaret edip, Abdullah Öcalan’a gül veren, tüm tarikatların kökünü kazıyacağız diyen Perinçek bugün Cumhur İttifakının gizli müttefiki.
Bugünlerde bir Atatürkçü, Cumuhuriyetçi, vatansever olarak yandaş medyada dolaştırılan Perinçek, daha dün çıkardığı Doğru Dergisinde Türk askeri Cudi’de kimyasal silah kullanıyor, ordu orman yakıyor diye başlıklar atıyordu.
Eski MİT kontraterör daire başkanı Mehmet Eymür’ün “fabrikatör” diye tanımladığı Periçek’in dosyası baya kabarık. Eymür, Didem Arslan’ın sunuculuğunu yaptığı bir Habertürk programına bağlanarak, Perinçekin yaptığı yayınlarla Hiram Abbası öldürttüğünü, gazetesinde arabasının plakasına kadar detay verdiğini, anlatmıştı. Ahmet Nesin de Madımak katliamını planlayanın Perinçek olduğunu ‘Doğrusu’ isimli websitesinde yazmış, “hadi Perinçek seninle bir Sivas Madımak hesaplaşması yapalım”, demişti.
İşte bu Perinçek ve arkasında ki ekip bugün yine iş başında ve kendisinin deyimiyle yargının altın çağını yaşadığı bir dönemin baş aktörlerinden.
Görünen o ki, 28 Şubat’ta başaramadıklarını, muhafazakar kesimin içinden çıkardıkları ve Türkiye Cumhuriyetine Başkan yaptıkları bir narsistin eliyle başardılar.
Türkiye için gerçekten çok parlak bir istikbal vaad eden eğitimli, kafaları zehir gibi çalışan, dürüst, demokrasi yanlısı, muhafazakar, gerçekten vatansever bir ekibi tasfiye ettiler, öldürdüler, zindanlarda çürüttüler ve bu insanlara başlattıkları cadı avına halen devam ediyorlar.
Yaptıkları bütün bu kötülükleri de, fabrikatörlerin ürettiği yalanlar sayesinde yaptılar. Soru çaldı dediler, darbe yaptı dediler ve ele geçirdikleri medya sayesinde Türkiye’nin büyük çoğunluğunu buna inandırdılar.
Fakat hesaplamadıkları bir şey vardı, yalacının mumu yatsıya kadar yanacaktı. Bugün tüm dünya 15 Temmuz darbesinin Erdoğan, Akar, Fidan ve Ergenekoncular tarafından planlandığını biliyor. Resmi açıklamalarda ki mantık hataları ve yalanlar bir bir ortaya dökülüyor.
Burada çok ilginç bir örnek verecek olursak, daha bir kaç gün önce Ahmet Nesin’in YouTube üzerinden yaptığı yayına çıkan Binbaşı Hacer Çaylak, 15 Temmuz hakkında çok enteresan açıklamalar yaptı. Ergenkon ve Balyozdan yargılanmış tüm askerlerin 15 Temmuz’u önceden bilip hazırlandıklarını ve toplanacak kişilerin listelerinin ellerinde olduğunu anlattıklarını açıkladı. Hacer Binbaşının yürüttüğü bir mantık çok çarpıcıydı, darbeci diye tutuklanan generallerin niçin 15 Temmuz gecesi askeri topladıklarına dair hiç bir kanıt yok, diyordu. Daha da önemlisi, hiç bir şeyden haberi olmayan askerleri karargahlarda toplayan, silahlandıran, sokaklara çıkma emri veren komutanların hepsinin Ergenekon ve Balyozdan yargılanan komutanlar olduğunu, vurgulamasıydı. Hacer Binbaşı darbenin Erdoğan, Akar, Ergenkon ve Balyozcu komutanlar tarafından orduya kurulan bir tuzak olduğunu anlatıyor ve bunu yapanların vatan hainleri olduğunu haykırıyordu.
Evet, görünen o ki, takke düştü ve kel göründü. Derincilerin bel bağladığı Erdoğan da artık ekranlarda konuşurken uyuyor, yürürken sağa sola yalpalıyor.
Türkiye artık Erdoğan sonrasına hazırlık safhasına geçmiş durumda. Perinçek ve tayfası, Ergenekon ve Balyozcular gelecek için nasıl bir hesap içinde bilemem ama fazla ümitlenmemelerini tavsiye ederim, çünkü AKP’nin ihanetine, kötülüklerine, zulümlerine ortaklar ve bu ortaklıkları bir çok araştırmacı, akademisyen ve gazeteci tarafından belgelenmiş durumda.