15 Temmuz’un şoku yavaş yavaş hızlanarak, ama emîn bir şekilde atlatılıyor.
Çok büyük problemler yaşandı, ölenler, hapse düşenler, malını-mülkünü, işini kaybedenler, âilesi parçalananlar oldu…
Hayat bir sınav ve ademoğlu sınanmaya devâm ediyor.
Süreçte binlerce mazlûm zulmen ülkemizi terketti.
Yurdundan çıkmak zorunda kalmış, cebren hicret etmiş ve neticesinde bir başka diyâra sığınmış insanlar gittikleri yerlerde sessizce ikinci hayatlarını kuruyorlar.
Yaşanan şoktan kurtulma süreci safha safha değişip, başkalaşıyor, evet bugünlerde daha da hızlandığına şahit oluyoruz.
Sürgün yemiş garipler elleri ekmek tutunca aslî meslekleri ile alakalı yönelimlere başlıyorlar.
Hukukçu hukukla, gazeteci gazetecilikle, öğretmen eğitimle, diğer meslek grupları ise kendi meslekleriyle ilgili harekete geçiyor…
Benimde âcizâne kanaatim “Dil” problemini halleden herkesin mümkünse kendi mesleğini icrâ etmesi…
Her meslek grubundan binlerce insan sürgüne tabi tutuldu, ben bugün sizlerle “Gazeteciler” hakkında hasbihâl etmek istiyorum.
Mâlum, Gazeteciler zorbalar tarafından en çok baskı gören gruplardan çünkü araştırarak, soruşturarak, yazarak, çizerek halkı uyandırıyorlar…
Bilirsiniz kimse koyunlarının uyanmasını istemiyor !
Dolayısıyla gazeteciler ekstra baskı görüyorlar…
Fakat onlar bu meş’um süreçte belki de kendilerini en hızlı şekilde toparlayan meslek erbâbı oldular.
Çok küçük imkanlarla milim milim başlayan, adım adım büyüyen, çok büyük işler yapıyor ve ses getiriyorlar.
Son zamanların moda deyimince “bir tripod bir kamera” ile devlerle uğraşıyorlar…
Çok kıymetli arkadaşım Enes Cansever gibi tek başına bir manga, bir bölük, bir ordu kuvvetinde çalışanlar var…
Başlangıçta Uber-Lyft, delivery yapan bazı arkadaşlarımız şimdilerde “Sosyal Medya” kazançları ile gıdım gıdım olsa bile geçimlerini sağlamaya başladılar.
Bağımsız olarak çalışabilmenin, hür bir şekilde kendini, düşüncelerini ifâde edebilmenin tadına tam olarak vardılar…
Kurumsal kimlik ile çalışanlar olduğu gibi şahsi kimlikleri ile çalışan, haber portalı, YouTube kanalı olan onlarca “Mülteci Gazeteci” var…
Yaptıkları işi her gün güzelleştirip, geliştiriyor ve daha çok ilgi uyarıyorlar.
Eğer biraz daha diğer arkadaşlarını refere eder, atıfla nazara verir, fikri müzâkere ile paslaşırlarsa çok daha güzel şeyler yapacaklar…
Biri diğerine destek olup sâhip çıkmalı.
Diğer mahallenin gazetecileri mi ? Onlar bu dur-durak bilmeyen gayretleri görmese bile hiç önemli değil, hâlâ kendi kara havuzlarında zifte bulanmakla meşguller…
Erdem ; Erdemliler tarafından kullanılabilen üstün bir meziyettir, herkese nasîb olmaz.
Gerçekten güzel iş çıkarıyorlar, meselâ yönetmenliğini Bedrettin Uğur’un üstlendiği 15 Temmuz garâbetini anlatan “Orkoz Belgeseli” mukni ve soru sormayanların, soramayanların zihnine soru çengelleri takan çok hoş bir yapım…
Haftalık yada günlük yayınlanan araştırma, analiz, haber, yorum proğramları ve benzerleri gittikçe daha çok reyting alıyor.
Mülteci Gazeteciler “Sosyal Medya” araçlarını kullanarak, etkin bir şekilde Türkiye’yi anlatmaya, olanları göstermeye, çözüm önermeye, yazmaya-çizmeye devam ediyorlar…
Birçok proğramı şükran hisleriyle, takdirle ve hiç kaçırmadan izliyor, etrâfıma tavsiye ediyorum.
Moonstar, VidiTV, Bold Medya, Samanyolu Haber, Tr724, Kronos, Nordic Monitor, Avustralya Zaman, Emre Uslu, Sevinç Özarslan, Hasan Cücük, Cevheri Güven, Korsikalı Hıdır, Said Sefâ, Mahmut Akpınar, Ahmet Nesin, Adem Yavuz Arslan, Erkam Tufan Aytav, Levent Kenez, Bülent Korucu, Tarık Toros, Ergun Babahan, Hayko Bağdat, Asım Yıldırım, Abdülhamit Bilici gibi onlarca kanal, portal ve şahsı heyecanla takip ediyorum…
Türkiye’den de takip ettiğim kanallar ve gazeteciler var ve fakat isimlerini “şimdilik” burada zikredemeyeceğim, ne olur ne olmaz !
AKP rejimi ise aynı…
Hergün hakîkatlere bir nebze daha ışık tutan bu gayyur gazetecileri susturabilmek için elinden geleni yapıyor…
Öncelikle Türkiye’de Sosyal Medya’yı susturma yoluna gittiler, temsilci istediler, bant genişliğini daraltma üzerinden engelleme yapacaklarını duyurdular, ilân ettiler vesâire, vesâire…
Kontrol edemedikleri bu alanın “özgür” sesini kısmak için daha da çalışacak, peyderpey daha da yüklenecekler gibi görünüyor.
Ne çâre ki bu mecrâyı durdurmak, susturmak bugün kimsenin yapabileceği bir şey değil…
Evet “Mülteci Gazeteciler” ciddi başarı ve programlara imzâ atıyorlar.
15 Temmuz’un beşinci yılında emek ve çalışmalarının zirve yaptığını gördük…
Türkiye’deki gündemi domine ile hem yurdumuzu etki altına alıp, hem de gerçekleri tüm ülkelere taşıyabildiler.
Bir de “Dil” meselesini halledip, yorum ve analizlerini bulundukları yerlerin dilleriyle yapabilirlerse değmeyin keyfimize…
Abartmıyorum YouTube, Twitter, Facebook ve diğerleri üzerinden yapılan yayın ve gazetecilik faâliyetleri Türkiye Diktatörlüğü’nün soluğunu kesiyor…
Hasta Diktatör Erdoğan ve avânesi son aylarda Mülteci Gazeteciler’le başa çıkabilmek için korkutma, ürkütme politikası geliştirmeye çalışıyorlar.
Her zamanki gibi hoyrahatlıkla sonuca gidebileceklerini düşünüyorlar…
Avrupa’da, husûsen Almanya, Fransa ve diğer ülkelerde boy boy isim listeleri gündeme geldi, gazetecileri “tedhiş” amaçlı suikast listeleri hazırlandı…
Can Dündar’ı yurdumuzda kurşunlatanlar, gazetecileri yurtdışında da rahat bırakmıyorlar.
Erk Acarer, Abdullah Bozkurt, Gökan Yavuzel daha şimdiden zorbaların hedefi oldu bile…
Fakat susturamayacaklar !
Bu devrân döner-gider, biri gider, biri gelir…
Bu arada Mülteci Gazeteciler’in samîmi emekleri diğer meslek gruplarını da tetikledi…
Hususen “Çıplak Arama” işkencesinin gündeme getirilmesi ve taşınmasından sonra mağdurlar cesâretlendiler.
Her meslekten “Mülteci Mazlumlar” çıkıp, rahatlıkla Türkiye’de yapılan işkenceyi, işten atılma süreçlerini, zulmü, soykırımı, devlet terörünü, 15 Temmuz’un çelişkilerini ayrıntılarıyla anlatıyorlar…
Yaşadıklarını ilân edip, söylüyorlar…
Enson Bold Medya’nın hazırlamış olduğu, Dışişleri Bakanlığı’ndan işkence ve kötü muamele sonrası, KHK ile atılan Bürokratlar’ın proğramını üzüntü ile seyrettim…
Çalışkanlık ve başarının nasıl cezalandırıldığını bütün çıplaklığıyla gördüm.
Öyle ya “f*tömetre” denilen şey bir tespit aracı değil, bir işkence aleti, muvaffakiyetinizi ölçerek sizi KHK nam darağacına götürüyor.
“Diplomatlara İşkence” isimli çalışmada Mülteci, mazlûm Dışişleri çalışanları eğitimlerini, başarılarını, aldıkları meslek ödüllerini ve maâlesef Ankara Emniyeti’nde yaşanan işkenceleri bir mağdur, bir şâhid olarak dile getiriyorlar.
Evet gazeteciler Asker, Polis, Hakim, Savcı, Akademisyen, Bürokrat, Eğitimci, hâsılı kim varsa tümünü tetikleyip harekete geçirdiler, insanlar artık konuşuyorlar.
Meselâ Ahmet Nesin’le birçok asker konuştu, konuşuyor, son konuşan Binbaşı Hacer Hanım’ı soluksuz, merâk ve keyifle dinledim “işte bu” dedim, yeni bölümleri sabırsızlıkla bekliyorum…
Emin olunuz, her cesur adım bir yenisini doğuruyor…
Cesâret zulüm saraylarını yıkacak !
Dikta sevicilerin yaptıkları onca şey bir-bir geri tepiyor…
Evet tutmadı !
Şeytani “algı” planları ile tiksindirecek derecedeki rezil oyunlar, algıyı olguya çevirme emelleri tutmadı, tel tel dökülüyor.
İnsanlar artık “kral çıplak” diyor ve bunu bütün cihâna ilân edebiliyor…
Bütün bu olanlarda emekçi gazetecilerin payı çok, ama çok büyük.
Ben kendi adıma tehdit edilen, yok sayılan, yok edilmeye gayret edilen, mücâdeleci, yılmayan, öncelikle Mülteci Gazeteciler‘i ve akabinde konuşmaya cesâret eden mağdurları, sâbık asker, polis, Dışişleri Bürokratları’nı tebrik ediyorum.
Bugüne kadar konuşması gereken fakat konuşamayanların kaygılarını anlıyorum…
Ama kaygılarını yenmeleri gerektiğini ve o dönemin yakın tanığı olan üst düzey devlet görevlilerinin, hakim, savcı, asker, polis ve mülkiyelilerin, daha başka kim varsa hepsinin, cesâretle Gazeteci Mülteciler’e mülâkat vermesini rejimin bütün pisliklerini ortaya dökmesini istiyorum…
Bu bir süreç, ne kadar süreceği önemli değil fakat kesin olan bir şey var “Işık gelip karanlığı boğacak !”
Ve güneş yeniden doğarken, kalemini satmayan, kırdırmayan, o güzel insanların, Mülteci Gazeteciler’in payı hiç unutulmayacak… Ne mutlu sizlere !
@MANSURTURGUT