Sevgili Orhan Hocam ;
İki bayrak arasındaki resmine baktım, baktım durdum…
Gözlerinde hafif endişe ile karışık hüzün seziliyor, yüzün çökmüş, bedenin zayıflamış, dudaklarındaki tebessüm yok olmuş, çok üzüldüm…
Evet, fotoğrafa bakarken önce yüzün, sonra ellerini tutuş şekline takıldım…
Dikkatle baktım, sağ elini sol elinin üzerine koymuşsun, şişlik ve morarma açıkça görülüyor, anlayabildiğim kadarıyla sağ kol yada elinde kırık yahut ağır hasar var…
Resmi büyütüp büyütüp, tekrâr tekrâr inceledim…
Ağır eziyet, işkence görmüşsün…
Sana vuranların elleri, belleri kırılsın, âmiiin !
Fikirlerle mücâdele edemeyen kaba saba adamlar belliki şiddete başvurmuşlar !
Fikri güdüklerin sığınağı şiddettir…
Aktâr-ı âleme bu vesîle ile tekrar haykırıyorum “Bu hizmet fikren gâliptir !”
Bakmayın çektiğimiz ezâya cefâya, yârınlar insanlıkla berâber insanlık için bizimdir !
Bugünlerde ise her şey üzerimize üzerimize geliyor, derd bitmiyor ve Sen hepsinin üzerine Tanrı Dağları, Alatoo cüssesi ile çöktün, üzgün çook üzgünüm…
Uzun süredir seni tanıyan, seven arkadaşların seninle dertdâr.
Ben kendi muhâsebemi yapıyorum, emînim herkes de kendi muhâsebesini yapıyordur…
Kendime soruyorum ; İhmâlim, tedbirsizliğim, vurdumduymazlığım, basîretsizliğim var mı ?
Niçin zâlimin işini kolaylaştırdım ?
Üstüste, onlarca, deli deli sorular !
Hepimiz ama hepimiz kendimizi sorgulamalıyız…
Sevgili Hocam ! Kaç kere konuştuk, kaç kere yazıştık, kaç kere seninle görüştük !
Her seferinde Kırgızistan’a müteşekkir olduğunu ve Kırgız vatandaşı olup, pasaportlarını taşıdığını söyledin…
Kırgızistan’ı delicesine kara bir sevdâ ile seviyordun !
“Ben ülkemde güvendeyim” diyor ve sevdiğin o güzel insanlara çok inanıyordun, öyle ki bazı gönderdiğin mesajları dahi Kril Alfâbesi ve Kırgız dili ile atıyordun.
Biliyorum sen onları, onlar da seni gerçekten ama gerçekten çok seviyorlar…
Binlerce Kırgız gencinin eğitim ve öğretimine hemde “hiçbir karşılık beklemeden” vesîle oldun…
Yetiştirdiğin talebelerin arkandan döktüğü gözyaşlarına şahidim…
Gözyaşları şâhit !
Senin için hüsn-ü zannımız var !
Sen Yesevî’nin batı tarafına atıp “geri dönecek” dediği çerağlardansın…
Aytmatov’un Beyaz Gemisi’nde anlattığı geri dönen gençlerdensin…
Kırgızistan ve Hizmet seni târihlerinin şeref sayfalarına yazacak…
Heyhat ! Heyhât !
Gel gör ki Kâbil’in Hâbil’i öldürdüğü, kardeşin kardeşi katlettiği bir dünyâda yaşıyoruz.
Ve yazık ki üç-beş alçağın ihânetine kurban gittin, zâlimler ömrünün yarısını vermiş olduğun o güzel ülkeden seni koparıp götürdüler.
Evet, Kırgızlar seni çok sevdi, zâten o kahrolası günden sonra gösterdikleri hâyişkarlık, tepki ve gayret bunu ortaya koyuyor.
Ağladılar arkandan, dağa taşa seni sorup, meydanlarda seni aradı, seni söylediler…
Orhan İnandı “tapılsın” bulunsun dediler…
Eşin Reyhan Hanım ve evlatların senin için günlerce uğraştı, günlerce çalıştılar…
Hüzünleri hüznümüz, gözyaşları gözyaşımız…
Vâ esefâ ! Diyoruz…
Kalplerimiz kırık ama Allah kalbi kırık masumlarla berâberdir !
Üzülme Allâh seninle berâber…
Bize gelince ; Biz karalar bağlayıp ağlayalım, ulaşamadık sana, seni bulamadık !
Ve bugün Türkiye Diktatörü “kaçırdık” dedi…
Utanmadan, sıkılmadan, bir başka ülkenin vatandaşını kaçırdığını ilân etti…
Ülke içinde, ülke dışında işlediği suçlara bir yenisini ekledi, hem de gerine gerine, zevk ala ala !
Haydut haydutluğundan lezzet alıyor…
Koca ülke batmış, çökmüş, yıkılıyorken O zulmünün, hırsızlığının, yolsuzluğunun üzerine seninle, benimle, mâsumlarla örtü çekiyor…
Belki görmezler deyip, kandırdığını zannediyor.
Aldanırken, aldattığını düşünüyor…
Halbuki Allâh görüyor, Allâh biliyor !
Allâh şâhit olanlara !
Varsın zâlim zulmünün yanına kâr kalacağını düşünsün !
Hesap var, âhiret var !
Son zamanlarda kaç yazıyı, kaç sözü böyle bitirdim bilmiyorum…
Bugün yine diktatör, ortakları ve bilumum zâlimleri Allah’a havâle edip, zâlimler için yaşasın cehennem diyorum !
Zâlimler için yaşasın cehennem !
Ben mi ? Üzgünüm…
Oturup, senin için ağlayacağım !
@mansurturgut