Furkan Vakfı’nın Kurucusu ve Başkanı Alparslan Kuytul, 20-25 Eylül 2021 tarihleri arasında İsviçre’nin Cenevre şehrinde kurulan ve Türkiye’de gündem olan halk mahkemesi Turkey Tribunal ile ilgili açıklama yaptı.
Furkan Vakfı’nda haftalık yapılan dünkü toplantıda “İsviçre’nin Cenevre kentinde kurulan Türkiye Mahkemesi hakkında ne düşünüyorsunuz?” sorusuna cevap veren Kuytul, “Bu mahkemenin kurulması Türkiye’nin ayıbıdır.” dedi.
“TÜRKİYE GİT GİDE İŞKENCECİ BİR ÜLKE OLARAK TANINMAYA BAŞLADI”
Türkiye’nin, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararlarını bile tanımadığını söyleyen Kuytul, “AİHM Türk mahkemelerinin üstündedir. Türk mahkemeleri bunu kabul etmiştir ve imzalamıştır. Anayasa Mahkemesi’nin bile üstündedir. Onun verdiği kararları kabul etmek zorundadır. Kabul etmiyorlar, kulaklarını tıkıyorlar. Böyle olunca uzman hukukçular böyle bir mahkeme kurdular. ‘Türkiye’nin zaten kimseyi dinlediği yok, yani resmi mahkemede verilen kararları da taktığı yok, madem böyle biz kamuoyu oluşturalım, Türkiye’de olan işkence olaylarını tüm dünyaya duyuralım’ diye düşünülmüş olsa gerek. Türkiye git gide işkenceci bir ülke olarak tanınmaya başladı.” diye konuştu.
“SİYAH GÖZLÜKLER OLDUĞU MÜDDETÇE…”
Turkey Tribunal gibi daha çok mahkemelerin kurulacağını ve toplantılar yapılabileceğini vurgulayan Kuytul, “Bu ülkede siyah gözlüklüler var olduğu müddetçe, o hakime telefon edenler var ya, o güçler var olduğu müddetçe bu ülkede adalet olmaz. Kanun ne olursa olsun, o telefonu kaldırdığı zaman hakim titriyor. Daha çok toplantılar yapılır, Türkiye daha çok mahkemeye çekilir.” diye konuştu.
11 Eylül’de Adana Emniyeti’nde işkence yapılan Furkan Gönüllülerini de hatırlatan Alparslan Kuytul’un açıklamaları şöyle:“Bu temsili mahkemede işkence mağdurları konuşturulmuş, herkes başına gelen olayları anlatmış. Bunlar zaten biliniyor. İşkence olayları hangi ülkede olursa olsun, devlet için bir utançtır. Devlet güçlüdür. Devlet istediği adamı alır götürür, istediğinin malına el koyar, hapseder, mahkemesi, hapishanesi var. İşkence yapmasına gerek yok.
Devletin içindeki bazı görevliler, özellikle istihbaratçılar kendilerini kanunun üstünde görüyorlar, kendilerince kararlar veriyorlar ve uyguluyorlar. Küçük bir bilgi kırıntısına dayanarak ‘Biz bunu ancak işkenceyle konuşturabiliriz’ diyorlar. Zorla imzalar attırmaya çalışıyorlar. Halbuki savcılar suçu ispat eder, ispat edemiyorsa masumiyet karinesi esastır.
Devlet neden böyle bir şeye ihtiyaç duyuyor ve bunu kimlere yapıyor? Normal adli vakalara bunu yapmıyorlar. Siyasi olaylarda bunu yapıyorlar. Bir ucu siyasete dayanıyorsa orada işkence olayları oluyor. Devlet kendisine muhalif olan görüşlere yapıyor işkenceyi, siyasi rakiplerine, nefret ettiklerine işkence yapmaktadırlar.
Hiç kimse Türkiye’de işkence yoktur edebiyatı parçalamasın. Her türlü işkence var. Hem fiziki hem psikolojik. Psikolojik işkenceyi bana da yaptılar. Bir insanı 400 gün tek başına bir odaya koymak demek ne demek? Beni tek başıma 400 gün bir odaya koydular. Önceleri televizyon bile vermediler, mahkemeye vermesek onu da vermeyeceklerdi. Neler neler yapıyorlar, aşağılayıcı şeyler.
Hapishanelerde süngerli oda var. Oraya götürülüp dövülenler var. Gardiyanlar bunları biliyor. Kimi kandırıyorsunuz? Emniyetlerde işkence odaları var. Bunu herkes biliyor. Polis normalde nezarette olan bir adamı oradan çıkaramaz. Nezarette kamera var. Sürekli iki kameranın gözü önündesiniz. Polis sizi oradan savcı talimatı olmadan çıkaramaz. Adli tıp doktoruna götürmek için çıkarabilir. Savcı talimatı olursa ifadeye çıkarabilir. Polis sizi kendi kafasına göre nezaretten çıkarıp bir odaya götüremez. Çıkartıp bir odaya götürüyorsa işkence için götürüyor demektir.
En son Furkan Gönüllülerin başına geldi. Bu son yıllarda çok arttı. Aslında uzun yıllardır böyle şeyler duymuyorduk. 15 Temmuz’dan sonra böyle insanlar türedi. Vatanı milleti yiyip vatan millet diyenler türedi ve bunlar istedikleri işkenceyi yapma hakkını kendilerinde görüyorlar.
Orada kurulan temsili mahkeme ne ifade ediyor? Türkiye için bir ayıp, bunu ifade ediyor. Başka da bir şey ifade etmiyor. Türk devleti her şeyi görmezden gelmeyi marifet zannediyor. Sedat Peker konuşuyor, duymazdan geliyorlar. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Türkiye’yi sürekli tazminat ödemeye mahkum ediyor, duymazdan geliyorlar. Halbuki kendilerini imzası var. AİHM Türk mahkemelerinin üstündedir. Türk mahkemeleri bunu kabul etmiştir ve imzalamıştır. Anayasa Mahkemesi’nin bile üstündedir. Onun verdiği kararları kabul etmek zorundadır. Kabul etmiyorlar, kulaklarını tıkıyorlar.
Böyle olunca uzman hukukçular böyle bir mahkeme kurdular. ‘Türkiye’nin zaten kimseyi dinlediği yok, yani resmi mahkemede verilen kararları da taktığı yok, madem böyle biz kamuoyu oluşturalım, Türkiye’de olan işkence olaylarını tüm dünyaya duyuralım’ diye düşünülmüş olsa gerek. Türkiye git gide işkenceci bir ülke olarak tanınmaya başladı.
Yüzbinlerce insana haksızlık yapıldı. Haksız yere on binlerce insan hapse atıldı. Bir insanı haksız yere hapse atmak işkencedir. Tutuksuz yargılama esastır, neden tutuklu yargılıyorsun? Savcı kağıtları şöyle bir çeviriyor, alay eder gibi ‘tutuklanmasına’ diye karar veriyor. Yani ‘anla, bana talimat geldi, ben seni tutuklayacağım’ diyor. Lanet olsun sizin düzeninize.
Adaletin olduğu ülkeden önce suçun delilleri ortaya konur, sonra kişiye savunma hakkı verilir, sonra suçluysa tutuklanır. Bunlar önce tutukluyor. Sonra suçu icat ediyor, suni deliller üretiyorlar. Bir sene sonra mahkemeye çıkartıyorlar. Bir sene sonra pardon deyip bırakıyorlar. Kasten iddianame bile hazırlanmıyor. Bu arada adam hapiste yatıyor, ailesi perişan, çocuklar perişan, evde ekmek yemek var mı, umurunda değil savcının, hakimin, devletin… Lanet olsun düzeninize.
Bu ülkede istediğiniz kadar yargı reformu yapın. Hepsi yalandan ibaret. Bu ülkede siyah gözlüklüler var olduğu müddetçe, o hakime telefon edenler var ya, o güçler var olduğu müddetçe bu ülkede adalet olmaz. Kanun ne olursa olsun, o telefonu kaldırdığı zaman hakim titriyor. Daha çok toplantılar yapılır, Türkiye daha çok mahkemeye çekilir.”