MUHSİN AHMET KARABAY-TR724
İnsanlar, AK Parti’nin bittiğini, eriyip gittiğini söyleyenlerle, partinin sağlam adımlarla ilerlediğini söyleyenlere inanıp inanmama arasında gelgitler yaşıyor. Muhalefete kulak verdiğinizde iktidarın sabaha çıkması bile mümkün değilmiş gibi bir manzara var orta yerde.
İktidar cenahından pompalanan tablo ise bambaşka. Gelecek yıl iktidarda 20. yılını kutlamaya hazırlanan AK Parti, 2053 hatta 2071 planları yapıyor. Devlet mekanizması, AK Parti ile bütünleşmiş durumda. Etle tırnak gibi değil, etle kemik gibi birbirini tamamlıyor gibi görüntü sergiliyorlar.
Peki hangisi doğru?
Benim gözlemim ve tarihi okumalarım ikisinin de doğru olmadığı yönünde. Önce muhalefetin sergilediği tabloya ilişkin söyleyeceklerim var.
İKTİDAR TUĞLA TUĞLA YIKILIP GİDİYOR VE BÖYLE GİDECEK
Bir kez büyük yapılar birden bire çökmez. Bunu unutmayın. Tuğlalar birer birer düşüp yıkılıp gidecek. Böyle de oluyor zaten.
— Ülkede adaletsizlikten kendi tabanları bile yakınır hale gelmiş durumda.
— Eğitim sistemini getirdikleri nokta toplumun derin yarası haline geldi. Rüşvet ve yolsuzluklardan iktidar mensupları şikayet ediyor artık.
— Ve tabii ekonomi…
Ekonomiyi ne kadar parlak göstermeye çalışırlarsa çalışsınlar insanlar yaşadıklarını biliyorlar. AK Parti’ye oy veren herkesin iktidarın nimetlerinden sonsuza kadar yararlandığını mı sanıyorsunuz?
Öyle bir Türkiye yok orta yerde. Bir avuç azgın azınlık dışında herkes hayat pahalılığını acımasız bir şekilde yaşıyor. Toplumun içinde yaşayan ve iktidarın yandaş gözlüğünü veya müzmin muhalefet gözlüğünü çıkaranlar neler olup bittiğini görebilir.
Sıradan halk gerçekten sıkıntı içinde. İşi ve evinin çarkını çeviremez hale gelmiş durumda.
BİZDE HALK HAREKETİ DEĞİL PROVOKASYON OLABİLİR
Bütün bunlar toplumsal bir patlamayı getirir mi? Bu yaşananların benzeri Avrupa’nın herhangi bir ülkesinde yaşansa halk ihtilali olur. Sorgulama ve hesap sorma kültürünün olmadığı bizim toplumumuzda böyle bir şey beklemek kanaatimce safdillik olur.
Başta da dediğim gibi süreç yavaş işleyip bugüne gelindi ve şimdi bir miktar hız kazansa da yine yavaş işleyerek olacağı yere varacak.
Toplumu provoke edip halkın bir kesimini diğerinin üzerine salma girişimleri yaşanırsa, bu benim anlatmaya çalıştığım halk ayaklanması olmaz. Halk ayaklanması, yönetilenin yönetene baş kaldırmasıdır. Öyle bir şey olursa buna halk hareketi değil, provokasyon denir. Maalesef, buna çanak tutan bir ortam oluşturuldu.
İKTİDARIN SÜRECEĞİNE İNANANLAR BUNLARA BİR BAKSINLAR
Devlet imkanlarını kendi malları gibi kullananlar yolun sonuna yaklaştıklarının farkında değiller.
Bir sistem ne kadar tek adam üzerine bina edilirse sonu o kadar yakın olur. Erdoğanist sistem, yola çıkarken bir takım çalışması olarak insanlara sunuldu. 14 Ağustos 2001’de kuruluş deklarasyonu bunu net bir şekilde ortaya koyuyordu.
Ne var ki zaman geçtikçe ve kan kaybettikçe güç tek adamda toplandı ve toplandıkça da kuruluş ilkelerinden uzaklaştı. Devleti ele geçirmenin verdiği şehvetle istediklerini yapar oldular.
Erdoğanist sistem, tek adamı güçlendirmek için alternatifleri birer birer imha ederken kendi içindeki değişim ve dönüşümü de yok etti. Muhabirlik yıllarımda siyasetçilerin çoğunun mitinglerini takip ettim.
Öteki partileri anlatmayacağım. Sadece AK Parti’nin içinden çıkıp geldiği Refah Partisi ve Milli Görüş’ün lideri Necmettin Erbakan’ın siyasetçi yetiştirmesinden bir anekdot paylaşacağım.
ERBAKAN PARTİ TEŞKİLATINI OKUL GİBİ KULLANIRDI
Erbakan, parti içinde tartışmasız tek adam idi. Bütün partililerin tepede görmek istediği isim idi. “Tek adam” Erbakan buna rağmen yıldız parlatma konusunda parti teşkilatını bir okul gibi kullandı.
Partililer üstten gelen talimatlarla yönlendirilirdi, teşkilatlar ise yapılacakları kendi bölge ve şehirlerine uyarlayarak hayata geçirirlerdi. Bu teşkilatta görev yapan herkesin yetişmesine ve önünün açılmasına ortam sağlardı.
Erbakan bir şehirde miting yapacağı zaman, kürsüye kendisinden önce epey konuşmacı çıkardı. Bunda Erbakan’ın mitinge ilan edilen saatten hayli geç gelmesinin de etkisi vardı belki.
Anadolu’da bir şehirdeki mitinge önce ilçe teşkilatı başkanı çıkar konuşurdu. Ardından il başkanı kürsüye gelirdi. Yaptıkları çalışmaları, vizyonu elverdiğince kendince Milli Görüş dünyası çizerdi.
İl başkanından sonra genel başkan yardımcılarından birkaçı halkı coşturacak konuşmalar yapardı. Zihinlerinizi yokladığınızda hatırlayacağınız pek çok isim bu mitinglerde pişip olgunlaştılar.
Tabiri caizse siyasette adım adım yükseldiler. Bugün tek adamın ayakları altında paspas oldular ise de böyle bir ortamda yetiştiler.
ERDOĞAN İSE GELDİĞİ GÜNDEN BU YANA TEK İSİM
Tayyip Erdoğan, AK Parti’de sistemini oturttuktan sonra hep kürsüye yalnız çıktı. Erdoğan’ın pek çok mitingine ve salon toplantısına katıldım. Dakikalar boyunca müzik çalınıyor.
Sıralanmış ve sırası iyi dizayn edilmiş müziklerin ardından cazgır çıkıyor ve Erdoğan’ı yaldızlı cümlelerle anons ediyor. Erdoğan konuşmasını yapıyor ve kürsüden iniyor.
Erbakan’dan sonra partinin başına geçebilecek donanımda en az beş altı isim sayılırdı. AK Parti’de ise Erdoğan’dan sonra partiyi kucaklayıp sistemi yürütecek bir tek isim sayılamıyor.
Damat Berat Albayrak silinip üzerine toprak örtüldü. Süleyman Soylu’yu partinin bünyesi hala kabullenebilmiş değil. Numan Kurtulmuş, iğdiş edilerek partiye alındı. Hakan Fidan ve Hulusi Akar’ın güçleri konuşuluyor olsa da partiyi taşıyabilecek donanımları yok.
Erdoğan’ın sağlığına ilişkin söylenenleri tekrarlamayacağım. Her gün yeni şeyler okuyor ve izliyorsunuz.
Erdoğan’ın gitmesi ile kurduğu sistem de peşinden üzerine yıkılacak. Bunu tek adamın istemeden ülkeye yaptığı en büyük iyilik olarak göreceğiz.
Yerine demokratik bir sistem inşa edebilecek miyiz? Asıl soru bu.